MAKALELER

Türkiye Kayası - İzmir Devlet Tiyatrosu

2019.10.21 00:00
| | |
7016

Türkiye Kayası bu oyunlardan biri. Metin-oyunculuk ve sahne estetiği ile harmanlanan güçlü bir atmosfer var.

İyi bir atmosfer oluşturulması, oyuncu ile seyirci arasındaki, oyun ile günlük yaşam arasındaki uzamsal uçurumun anında ortadan kalkmasını sağlıyor ve tam da seyircinin oyuna giriş noktası burası. Tüm oyuncular arasında pürüzsüz devam ettirilen gerçekçilik ve inandırırcılık. Bu sağlandıktan sonra sağlam bir temelin üstünden artık hikayenize başlayabilirisiniz. Türkiye Kayası bu oyunlardan biri. Metin-oyunculuk ve sahne estetiği ile harmanlanan güçlü bir atmosfer var. 


Sıkışmış zaman ve sıkışmış mekan için “kesintiye uğrayan gitmek”ten daha iyi bir uzam olamaz. Yolda kalmak, bekletilmek, engellenmek. Gümrük kapısında alıkonmak ise çok iyi bir oyun alanı. Bütün yol hikayeleri güzeldir. İster sinemada olsun ister tiyatroda yol, canlandırılan hikayeler için gerekli akış için kendiliğinden güçlü bir temel sağlar. Türkiye Kayası’nda da akan zaman içindeki yer- zamanla ilgili bir engellenme durumu, iyi bir oyun başlangıcı için güçlü bir nedensellik sağlıyor. Arabanın alıkonulması ve Türkiye’ye geçememek oyun imkanı oluşturuyor. Dramatik oyun için gerekli yoğunluğu, dinamizmi sağlıyor. İç aksiyonu sağlıyor oyunun sonunda pik yapan dış aksiyona kadar. Bohçalar açılıyor, yüzleşmeler başlıyor. Çatışmayı tetikleyen, aksiyonu ateşleyen, öyle ki kızın ve Bulgar sevgilisinin aşkıymış gibi, Sevginin gücü. Sınırlardan daha güçlü. 


Bir göç hikayesi, azınlık hikayesi, vatan sevgisi, memleket özlemi hikayesi, gurbetçi hikayesi, aşk hikayesi... Derken oyunda sorgulanan çok önemli bir şey daha dikkatimizi çekiyor. Toplumun kadına biçtiği rol. Genç kızı intihara sürükleyen babasının şamarı ile simgelenen durum, babasının şamarından sonra,  Bulgaristan’daki bir kız arkadaşı üzerinden erkek kardeşi ile kadınlar ve erkeklerin toplumsal rolleri hakkında konuşmasından sonra yediği ruhsal şamar. Dışlama, ötekileştirme, ırkçılık, ailede başlar. Aidiyet duygusu. Benim olan ve benim olmayan. Hangi ırktan olursak olalım, başkasının çocuğunu da kendi çocuğumuzdan ayırt etmeden sevebiliyor muyuz? En önemli soru bu. 
Oyunda bir ailenin içi ne demekse bütün ayrıntıları ile görüyoruz. Bir anlık bir kesintiye uğrayan her şeyde zaman algısı değişir. Hız kesilip yavaşlık başladığında, yavaşlığın büyüteciyle her şey daha net görülür. 

Dikkat çekici, etkileyici bir oyunculuk var. Seyir keyfi yaratıyorlar. Her birimizin kendi ailelerimizde, aile bireylerimiz ile kurduğumuz ilişkileri de düşündüğümüzde tam olarak bir aile olmanın ne demek olduğunu çok güzel anlatıyorlar oyuncular. Meliye Anne’yi oynayan oyuncu muhteşemdi. Nazmi Baba, komik, sempatik, hepimizde kendi babalarımızla ilgili çağrışımlar yaratan güçlü bir baba karakterdi.  Gümrük Memurunu oynayan oyuncunun, Sevginar, Güneş  ve Alexender’ı  oynayan oyuncuların içten, doğal oyunculuklarından söz etmeden de geçemeyeceğim. 

Belirsizlik, bekleyiş Beckett’in “Godot’yu Beklerken” adlı oyununda da olduğu gibi oyunun çerçevesini genişletiyor. Absürdün ortaya çıkmasını sağlıyor. Tek bir şeye (kapının açılması ve araba ile geçmek) odaklanmak ve onun olmayışı ve bunun yarattığı gerilimle, daha önce ucuna kıyısına yaklaşılamayan konular da birbiri ardına sökün ediyor. Yasak aşk ve toplumda kadının yeri… Bir yanda kurtulmak istedikleri ülke, bir yanda memleket. Tam ikisinin arasında hiçbir ülkeye dahil olmadıkları serbest bir alanda düşünceler de serbestleşiyor. Bir yanda anılar, yaşanmış bir hayat, diğer yanda köklerine kavuşma isteği. Artık kurtulma anında karşılaşılan içsel engeller; kızın hamileliği, oğlun dedesini ihbar ettiğinin ortaya çıkmış olması. Tam da kapı açılmışken, olaylar yüzünden bir ayaklarının orda olacağını, tam ayrılamamış olduklarını görüyorlar.
Güneş’in dedeyi ihbar ettiğini ve altınlarının gramofonun içinde olduğunu söylediği, kızın orada altınların değil, kayanın olduğunu gösterdiği bölüm, kızın hamile olduğunu söylemesinden hemen sonra olduğu için biraz zayıf kalmış. Memleket hasreti ile Türkiye’den gelen bir kaya bir parçasını bağrına basan dedenin, tam da ailesi çocuğu ve torunları sınır kapısından kayayı geçirmek üzereyken hapiste oluşu… iyi bir şiirsel derinlik sağlamış.  Değeri olanın altın değil vatan sevgisi oluşu da öyle. 

Oyunda yerel dil ustaca kullanılmış. İyi bir atmosfer yaratılmasında tüm oyuncuların yerel dili ustaca kullanmaları katkı sağlamış. Sevginin dili. Anne baba sevgisi, çocuk sevgisi ne güzel anlatılıyor. Gerçek sevgi. 

Oyununun sonunda çok güzel sesiyle annenin söylediği gurbet şarkısını dinerken ağlamayan var mıdır? Öyle içten, öyle her şeyi arı bir duygu ile anlatıyor ki… Yaşamış gibi…
Türkiye Kayası’nda emeği geçen herkese teşekkürler. Metin, oyunculuk, Işık, müzik, kostüm, dekor çok güzel bir reji ile harmanlanmış ve ortaya küçük bir hayat çıkmış. Seyircinin de her izleyişinde dahil olabileceği sıcak bir hayat. 

Anahtar Kelimeler: Türkiye Kayası, izmir devlet tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir