Taksim, Beyoğlu ve İstiklal Caddesi’nin eski ve yeni halini karşılaştıran fotoğraflarla sık sık karşılaşıyoruz. Koskoca bir şehrin kalbi değişiyor, kolay değil. Herkesin bunun üzerine söyleyecek bir sözü var elbet.
Çok değil, henüz 5-6 yıl öncesine değin Taksim herkesin sosyalleşme yeriydi. Farklı sosyokültürel çevrelerden gelen insanların bir arada olduğu, Cihangir’den Tünel’e, Çukurcuma’dan Asmalı’ya, çeşit çeşit olasılığı barındıran ve birçok zevke hitap eden kozmopolit bir dokusu vardı. Yani İstanbul’u İstanbul yapan simgelerden biriydi Taksim. Ancak, zaman içerisinde büyük bir dönüşüm hatta evrimleşme süreci aldı gitti. Restoranlar, dükkanlar, barlar ve gece kulüpleri bu dönüşümden görünürde en çok etkilenenlerdi. Bu değişimden söz ederken, en çok bahsi geçen onlar oldular. Biz tiyatro severler için ise en görünür değişim - biraz algıda seçicilikten olsa gerek - kapanan sinemalarda meydana geldi. Daha sonra ise, ana akım tiyatrodan nefes aldığımız, tiyatronun belkemiği alternatif sahnelerin kapanmasıyla Taksim bizim için de eskisi gibi değildi artık.
Beyoğlu Sineması’nın haberini almadan önce, kapanma/devretme hikayesini duyduğum son mekan Aznavur pasajından ismini alan Sahne Aznavur oldu. Galatasaray Lisesi’nin karşısında Aznavur Pasajı’nın 8. katında, daha önceden 8. Kat olarak bildiğimiz, şimdinin ise Sahne Aznavur’u, üç genç (klişe ama evet pırıl pırıl) arkadaşın birlikte yola çıkarak devraldığı bir mekan. Hilal Kuvvet ve Sinem Çubuk’un kurduğu Tiyatro İS ile başlıyor aslında hikaye. Daha sonra, Sahne Aznavur ile yola devam eden ekibe Seda Çakmaksoy katılıyor. Mekan serüvenlerine üç kişi olarak devam eden bu güzel ekip ile Taksim, İstanbul ve tiyatro sahnelerinin değişen dokusu üzerine söyleştik. Tiyatro İS’i, kendilerinin yazıp sahneledikleri oyunlardan hatırlayanlar olacaktır. Kısaca hatırlatmak gerekirse; ‘Öteki’ teması üzerine odaklanan ekip, “Sıfır Beden” ile görüntüsü sebebiyle ötekileştirilmiş şişman bir kızın bir gününü, “Bu Yol Cennete Gider”de farklı karakterlerin Araf’ta geçen serüvenini, “Bahar Kuaför” ve “Zen” oyunlarıyla da ataerkil sistem tarafından ötekileştirilen kadın temasına değinmişti. En son oyunları “Hades’in Arka Bahçesi” distopik bir dünyada ve yaşayanların ‘öteki’ olduğu ölüler diyarında geçiyordu.
- Öncelikle sizi biraz tanıyalım
Sinem: Ailemin zoruyla tiyatro okuyup 2012’de İstanbul Aydın Üniversitesi’nden mezun oldum. Aynı okulda tiyatro yönetmenliği yüksek lisans programına devam ediyorum. Hilal’le de sınıf arkadaşıydık lisansta.
Hilal: Ben de İstanbul Aydın üniversitesi oyunculuk bölümü mezunuyum. Aynı okulun sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tiyatro yönetmenliği yüksek lisansına devam ediyorum. 2013 yılında Tiyatro İS’i sınıf arkadaşım Sinem’le kurduk. Geçtiğimiz sene 2015 Ekim ayında Seda, Sinem ve ben beraberce Sahne Aznavur’u kurduk. Günümüzde de artık sonuna yaklaştık diyebilirim.
Seda: Ben de İstanbul Aydın Üniversitesi oyunculuk bölümü mezunuyum. Sinem ve Hilal üst dönemimdi okulda. Ben daha okurken Tiyatro İS’i kurmuşlardı zaten. Ben mezun olduktan sonra beraber çalışmaya başladık. Hilal’in dediği gibi 2015’te sahneyi devraldık ve burayı kurduk.
- Tiyatro İS’i kurarken çıkış noktanız, hedef kitleniz, ve/ya odaklandığınız temalar neydi?
Sinem: Tiyatro İS, "İnsan Sesi"nden çıktı. Steril, bembeyaz(!) hayatı olanların "is" gözüyle baktığı insanların, ötekilerin sesi olmak istedik. Aslında hepimiz bir başkasının ötekisiyiz. Bu yüzden her oyunumuzda bu kavramı merkeze almaya devam edeceğiz.
Hilal: Aslında biraz tiyatrodan kopuk olduğunu düşündüğümüz genç nesli hedef kitle olarak belirleyip yola çıktık. Bu demek değildir ki belli bir yaş üstünü reddeden oyunlar yapıyorduk. Ama, daha küçük mekanlarda daha yakın olmanın getirdiği bir avantajla, onların gözlerinden kaçırabileceği bazı şeyleri sıcak bir ortamda gözler önüne sermek istedik.
- Sahne Aznavur’a mekan olarak nasıl karar verdiniz? Taksimde olması kararınız etkiledi mi?
Seda: Biz zaten burayı devralmadan önce başka bir tiyatro sahnesiydi. İkinci Kat’a ait 8. Kat adlı bir sahneydi. Tiyatro İS olarak son bir senede oyunlarımızı burada oynamıştık. Sinem ve Hilal’in kafasında zaten hep Tiyatro İS için bir mekan vardı. Bizim oynadığımız sezonun sonunda 8. Kat devretmeye karar verdi. Aslında biraz ayağımıza geldi bu durum. O zaman için Taksim’de olması çok büyük avantajdı. Çok fazla sahne vardı ama bunlar genelde ara sokaklardaydı. Seyirci gece çıktığında çok sıkıntı yaşayabiliyordu. Fakat, biz Galatasaray meydanındayız ve çıkıldığında direk İstiklal Caddesi’ndeyiz. Konum olarak muhteşem bir yerdi.
- İlk bir yılınız Sahne Aznavur olarak nasıl gitti?
Seda: Şahaneydi!
Hilal: İlk bir yıl hakikaten çok güzeldi. Yaklaşık otuz farklı ekip ağırladık iki sezondur. Çok çeşitli insanlar geldi gitti. Onların kendi seyircileri vardı, bizim seyircilerimiz onların oyunlarını görme şansı buldu. Çok hareketliydi. Ta ki geçen sene Mart’ta Atlas Pasajı önünde patlama yaşanana kadar. Ondan çok etkilendik. Sonrasında çok ciddi bir düşüş yaşandı. İnsanlar korkmaya başladı. Taksim insanları korkutan bir yer haline geldi. Bugünden bakınca aslında geçen sezonun başından beri bazı şeyleri sezebiliyor olmamız lazımdı.
- Ne gibi şeyleri mesela?
Hilal: Emek sineması ile başladı aslında birtakım şeyler. Yavaş yavaş sanat sever kitle, seyircimiz diyebileceğimiz insanlar buraya daha az gelmeye başladı çünkü seçeneği azaldı. Sonrasında sahneler kapandı. Arkasından üç, hatta dört senede, birbiri ardına olumsuzluklar bizi buraya getirdi.
Seda: Ama 2016 Mart’taki patlama son noktamız oldu. N’olursa olsun bir seyirci vardı öncesinde. Biz burayı çok borçla devraldık ve biz gerçekten tiyatrodan para kazanarak borçlarımızı ödedik.
- Devlet yardımı olmadan mı?
Seda: Aynen hiç ödenek almadık. Tiyatrodan para kazandık.
Hilal: Seyirci sayesinde yani.
Seda: O patlama her şeyi bir anda tepetaklak etti.
Hilal: İstanbul aslında hep çok ciddi bir dönüşüm içinde. Beyoğlu’nun ilk dönüşümü değil. Tanzimat’ta da tiyatrolar yakılmıştı. O değişim hep tiyatronun başındaydı ama küllerinden doğup yeniden ortaya çıkıyor. Elbet bu süreç de geçecek ama otuz sene mi elli sene mi bilmiyoruz. Biz bir senedir ite kaka gidiyoruz, artık gücümüz kalmadı. Asmalı ve cihangir daha korunaklı kısmen. Ama İstiklal Caddesi üzerinde her şey değişti. Mağazalar değişti mesela, gençler de artık gelmiyor buraya sosyalleşmek için.
- Anadolu yakası büyük bir yükselişte bu yönden.
Hilal: Evet çok fazla sahne var. Yüz küsur alternatif sahne söz konusu. Orada o kadar seçenek varken insanlar neden buraya gelsin. Eskiden biz de çıkıp “Kumbaracı’da ne var hadi bakalım, gidelim” derdik çünkü buralardaydık zaten. Ama artık sosyalleşme alanı da burası değil.
- Bu dönüşüm İstanbul’da tiyatrolar açısından ne anlama geliyor sizce?
Seda: Bu süreçte bizim yapmaya çalıştığımız sanat bu bölgede yok oluyor, çok başka bir sanat ortaya çıkıyor. 27 yaşındayım ve doğduğumdan beri Beyoğlu’nda yaşıyorum. Ben İstiklal Caddesi’nde - kendi mahallemde - turist gibiyim. Daha çok Arap turistlere hitap eden bir bölge haline geldi. Buna yönelik oyunlar veya benzer şeyler de hemen türedi. Böyle bir sürecimiz var yani.
- Bu bölgede geriye kalan bir iki sahnede de umarım sallantılar yoktur.
Hilal: Bugün Haluk Bilginer bile “Ben ortalama otuz kırk seyirciye oynuyorum” diyorsa e zaten biz bırakıp gidelim. Tabii ki çok zorluk vardır eminim herkes için. Umuyorum tüm devam edenlerin - burada veya karşıda her nerdeyse - ömürleri uzun olur. Allah uzun ömürler versin diyeyim hatta!
Seda: Özellikle Beyoğlu’nda kimle konuşsak bizimle benzer bir süreç var. Kadıköy’de bu kadar toplaşma olana kadar da genel olarak 3-5 seyirciye oynama, boş sahneler, gelmeyen seyirci ve seyirci gelmediği için iptal olan oyunlar, ödenemeyen vergiler ve faturalar hepimizin yaşadığı zorluklardı.
- Peki alan olarak İstanbul’da bir kayma olması, kitlesel olarak bölge değiştirmesi, sizce oyunlara yansır mı?
Hilal: En basitinden Ataşehir’de DasDas açıldı. AVM’de sahneler var. Ataşehir kitlenin çok yoğun olduğu yer. Belki zaten oralarda mı yapmak lazımdı bilmiyorum. Beyoğlu’na herkes her yerden rahatça gelir gözüyle bakıyorduk ama ... İnsanlar biraz belki ayaklarına gelsin istiyorlar. Tiyatroya gitmek zor geliyor. Bir saatlik oyun üç saat trafik yüzünden burnundan gelecek belki. Bu içeriği nasıl etkiler bilmiyorum ama oradaki kitleye göre tabii ki şekillenir. Belki disiplinler arası bir şeye yönelim olacak.
- Siz peki AVM ve tiyatro konusunda ne düşünüyorsunuz? AVMler yalnızca alışveriş değil sosyalleşme merkezi de olduğundan kültürel etkinliklere yer verilmesi elbette kaçınılmaz.
Hilal: Ben biraz sınırlayıcı olduğunu düşünüyorum. AVM sosyalleşme alanı, tabii ki gidiyoruz ama hepimiz orada olmaktan mutlu değiliz. İşini halledip kaçmaya çalışan bir kitle de söz konusu. İnsanlar hazır bu mekanlara gelmişken tiyatro da izliyordur. Bu güzel bir şey elbet. Sanatla iç içe olunsun. Ama senin yaptığın şey daha kalıcı olmasını ve iz bırakmasını beklediğin bir şey.
Seda: Ben de alışveriş merkezi sevmem açıkçası. Tercihim olmuyor. Alışveriş merkezlerinin içine sanat sığdırmak bana garip geliyor. Sanatı ehlileştirmeye ve bir yere tıkmaya çalışmayalım. Bu kadar sistemin içinde olmasın sanat. Ayrıca burada 15 liraya bir konservatuar öğrencisi oyun seyredebilir. Ama AVM’deki büyük prodüksiyonların geldiği o sahnelerde en az 60-70 lirayı hiçbirimiz konservatuardayken veremezdik. Yani ben veremezdim 60 lira bir bilete. Neden tiyatro yapıyoruz? Herkese dert anlatmaya çalışıyoruz. Ama herkese. Sadece parası yetene değil. Tabii ki AVM’deki tiyatroya Almanya’dan o ekip bu ekip gelsin biz de izleyelim. Fakat sadece parası olan izleyebiliyor. Kısıtlı bir kitle oluyor.
Hilal: Biraz da eleştirdiğin şeyin içindesin ve sanki eleştiri kendine de dönüyor. Artık onun parçası oluyorsun. E eleştirmiyorsa da bize göre sanat nerede kaldı.
- Peki siz bundan sonra yolunuza nasıl devam ediyorsunuz?
Seda: Tabii ki alışveriş merkezinde Şaka bir yana hep diyorum burayı devrettikten 5 saat sonrasıyla ilgili hiç bir fikrim yok. Bir şey gelecek, hayat beni bir yere götürecek diyorum. Ama tiyatro tabii ki parçası.
- Tiyatro İS olarak mı yola devam edeceksiniz?
Hilal: Tabii
Seda: Kovmazlarsa beni evet
Hilal: Biz göçebe ekibiz zaten. Gezelim görelim. Herkes gelemeyebilir gerekirse ayaklarına gidelim.
Seda: Sadece İstanbul’da değil. Turne yapalım ve insanların ayağına gidip oynayalım. Kime dokunabilirsek ona dokunalım.
- O zaman umarım dokunduklarınız, alkışınız ve seyirciniz bol olur!
Anahtar Kelimeler: sahne aznavur, sahne
0 Yorum