MAKALELER

'NEREDEYSE EŞİTTİR' Bu Oyunu Beğenmezseniz Para İadesi Alabilirsiniz

2024.11.20 00:00
| | |
1951

İsveçli yazar Jonas Hassen Khemiri'nin yazdığı, Serpil Göral'ın yönettiği oyun "değer" kavramını para sistemi üzerinden irdeliyor.
 
Geçtiğimiz günlerde CAS yapımı olan Jonas Hassen Khemiri’nin yazdığı Serpil Göral'ın yönettiği " Neredeyse Eşittir" oyununu izlemeye gittim.
Değerler dünyamız ve para sistemi hakkındaki bir oyunda, aslında sonradan öğrendiğim, orjinal metinde olmayan "eğer oyunumuzu beğenmezseniz paranızı iade ediyoruz" dediklerinde çok şaşırdık.
 
"Enflasyon hepimizi fakirlikte bari eşitler mi?"
 
“Ekonomi çok sıkıcı değil mi?  Karmaşık finansal terimlerle dolu. 
Neden sizce? Finansal sistem kasten karmaşık. Gözümüz kasten korkutuldu.
Belki bir şeyi görmemizi istemiyorlardır.”
 
İsveçli yazar Jonas Hassen Khemiri’nin yazdığı, Serpil Göral’ın yönettiği oyun ‘değer’ kavramını para sistemi üzerinden irdeliyor.  
 
Sıradan ve biricik arzularımızla parasal sistemde eşit, özgür, iyi, haklı ve değerli olmamız mümkün mü? Enflasyon hepimizi fakirlikte bari eşitler mi? 
 
‘Neredeyse Eşittir’ parasal sistemin yarattığı biz sıradan insanların arasındaki, aslında matematiksel olarak hep muhtemel olan ancak asla gerçekleşmeyecek eşitliği anlatıyor.
 
Seyirci aynı zamanda bir deneye davetli: Bu oyunu beğenmezseniz para iadesi alabilirsiniz.
 
‘'Sadelik ustalıktandır’'
 
Oyunu Jonas Hassen Khemiri yazmış, Hasret Güneş çevirmiş , Serpil Göral ise yönetmiş.
Müzikleri Berkay Özideş, Koreografi Hicran Akın, Sahne ve Grafik Tasarımını Veli Kahraman, Kostüm Tasarımı Nihan Şen,
Işık Tasarımı  Muhammet Uzuner yapmış.
Oyunda ki karekterlere Dorukhan Kenger, Ela Güldüren, Kerem Aktı, Mithat Seçinti, Nihal Parlak, Özge Doğan, Seren Köken, Serhat Güney, Yusuf Kısa hayat vermiş.
 
Yönetmen Serpil Göral, CAS ve tüm ekibi tebrik ediyorum.  Gerçekten çok farklı bir konuyu farklı bir bakış açısı ve yorum ile sahnede izlemenin keyfini yaşadık..Bu disiplinli son derece başarılı ve sade oyun zihnimin bir yerine kazındı  Çünkü duygulardan çok düşünmeye sorgulamaya ve farkındalık yaratmaya yönelik bir yapım olmuş. Bizler toplum olarak ajitasyonu severiz  Duygusal müzikler ve jest ve mimikler ile seyirciyi etkilemeye çalışırız. Yo hayır bu oyunda ajitasyon yok. Gerçekler var ve gümbür gümbür yüzümüze vuruyor tüm gerçekleri. Zaten düşündüğümüz zaman gerçekleri kabul ederiz. Dolayısı ile gerçekler zihnimize kazanır. 
 
"Kimse kendini değiştirmekle ilgilenmiyor."
 
Sıkıysa şimdi tüm bu gerçekler karşısında geri alın para iadesini. Eliniz gitmez, çünkü oldukça ikna olmuş olarak çıkarsınız oyundan. Gerçekten oyundan çıkarken bakarsınız para dolu fanus, ama ikna olduğunuz için mahçup gözler fanusa gider ama cesaret edemezsiniz haksızlık yapmaya. Oyundan çıkarken en sonlara doğru çıkmaya çalıştım. Gözlem yaptım. Fanus başındaki oyuncu para iadesi için beklerken gerçekler karşısında hiç kimse cesaret edemedi. Çünkü herkes ikna olmuştu.
 
Bu farklı matematiği, her santimetresi titizlikle düşünülmüş ve çalışılmış "Neredeyse Eşittir" oyununu yönetmen Serpil Göral' a sorduk.
 
 
 
"Bir şeyler ters gittiğinde suçlayabilecek bir sistem olması işimize geliyor. "
 
Serkan Aydın: Hikâyenin çıkış noktasını bize anlatır mısınız?
 
Serpil Göral : Neredeyse Eşittir metnini biraz şans eseri buldum aslında. CAS Konservatuvar öğrencilerinin mezuniyet oyununu, o sene ben sahneye koyacaktım. Oyunun hem öğrencilerin potansiyelini ortaya koyabilecek hem onların jenerasyonun sahiplenebileceği kadar anlamlı hem de mezuniyet sonrası profesyonel olarak oynadıklarında, seyircinin ihtiyaçlarına karşılık verebilecek bir nitelikte olması gerekiyordu.
 
Yaşayan genç yazarları araştırırken şans eseri Jonas Hassen Khemiri’nin instagram hesabına rastladım. Yazarı araştırırken yazdığı Neredeyse Eşittir’in (Almost Equal) özetini okudum ve merak edip hemen Khemiri’ye DM attım. Ajansından döndüler ve metni gönderdiler. Akıcı bir dille, çok karmaşık bir konuyu, çok tanıdık hayatlar üzerinden anlatıyordu. Çok sevdim. Ekip de çok sevince çalışmaya başladık. 
 
Onlarca oyun okuyup, her oyundan pek çok sahne çalışmış olmamıza rağmen, etimize en çok dokunan Neredeyse Eşittir’i çalışmayı seçmekle çok iyi ettiğimizi düşünüyorum.
 
Değerler dünyamız ve para sistemi hakkındaki bir oyunda, aslında orjinal metinde olmayan ‘eğer oyunumuzu beğenmezseniz paranızı iade ediyoruz’ katmanını açtığımız için de çok mutluyum. Şükür, şu ana kadar para iadesi isteyen olmadı. Üstüne para vermek isteyen seyircimiz oldu ama. Hikayemiz böyle başlayıp sürdüğü için mutluyuz.
 
Serkan Aydın: Öncelikle sizi tebrik ediyorum. Çok farklı bir reji gördüm sahnede. Bu projeyi yaparken nelere dikkat ettiniz?
 
Serpil Göral : Teşekkür ederim. Yönetmen olarak önceliklerim hep, metine, ekibe ve seyircinin ihtiyaçlarına hizmet etmeye çalışmak oldu. Genellikle bunun dışında kalan ‘reji buluşları’ ile pek ilgilenmem. Soru çok sadedir benim için: O oyun için, o günün seyircisinin seyir ve hayat ihtiyaçlarına, bu ekiple nasıl bir cevap bulabiliriz? Aynı metin, başka oyuncularla, başka bir seyirci için, başka olanaklarla bambaşka da sahnelenebilir yani. Farklı reji dediğiniz için söylüyorum, benim için hepsi Paris’e çıkar. 
 
 
Reji için en önemli olan aşamanın, ekibin oyunun derdini sahiplenmesi aşaması olduğunu düşünüyorum. Oyunculuk ve yönetmenlik alanında en değerli şey, derdi sahiplenmektir çünkü bana göre. Sonrasında işin ‘nasıl’ olacağı kısmı tasarım ve zevk işidir biraz. Oyuncuların araştırmaya açık halleri ve derdi sahiplenişleri reji için en güçlü dinamoydu.
 
Veli Kahraman ve Nihan Şen ile tasarım dünyasını paylaşarak ve paslaşarak kurduk. İkisinin de tasarım gücü elbette beni fersah fersah aşıyordu. Bu kadar nitelikli iki tasarımcının, derdini sahiplendikleri bir oyun için hayal etmeye başlaması bir-sıfır önde başlamanızı sağlıyor. Nihan Şen’in kostüm tasarımı, sistemde bayıldığımız havuçlarla oyalanarak, aslında birer ‘amele’ olduğumuzu unutamayacağımızı suratımıza çarpıyordu. Veli Kahraman’ın sahne tasarımı ise dijital yalnızlıklarımıza sığındığımız boş evrenimizin dolar yeşili hayallerini zekice ve zarafetle önümüze serdi.
 
Oyunun tabanının neredeyse %90’ını müzik ile tutma fikrim vazgeçilmezdi. Bu kadar parçalı yapıdaki bir metnin dili ve atmosferi için, müzikle örülecek genel bir anlatıya ihtiyacım vardı. Berkay Özideş, yaratıcı ve sahne zekası yüksek bir besteci olması dolayısıyla oyunun omurgasını oturtmamdaki en büyük aktör oldu.
 
Hicran Akın ve yaptığı hareket düzeni ise bizi dertop etti diyebilirim. Ekibin üç yıllık dans hocası olması dolayısıyla, ekibin tüm potansiyelini oyunun derdine entegre etmek için verdiği çaba, yaptığı tasarım kadar değerliydi. Ayrıca oyunun finalindeki koreografisi de oyunun müzikle kurulan diline müthiş bir nokta koydu. 
 
Muhammet Uzuner elbette oyunun derdini ve dilini ustalıkla anladığı için ışık tasarımı ile son dokunuşu yaparak oyunu bir üst seviyeye çıkardı. 
 
Anlayacağınız reji dediğiniz, tamamı yetkin enstrümanistler hevesle çalarken karşılarına geçip çubuğu oynatmanıza benziyor. Aman orkestra şeflerini kızdırmayalım: Un, su, şeker ve helva diyelim :)
 
 
Serkan Aydın: Açıkçası salona girdiğimiz andan itibaren şaşkınlık yaşadık, hiçbir şey yok sahnede, iki sandalye, yeşil ışıklar vs… Başladık oyunu izlemeye ve işin rengi ortaya çıktı?  Oyun gitgide büyüdü ve devleşti. Biraz oyunun rejisini anlatır mısınız?  Nelere dikkat ettiniz? 
 
Serpil Göral: ‘Sadelik ustalıktandır’ diye öğrendiğimden olsa gerek, hep eksiltme yöntemini kullanıyorum. Bir şeyin eksikliği yapıyı yıkmıyorsa çöptür. Açıkçası zengin çağrışımlar dünyası olan insanlara da özenirim. 
 
Şansım Veli Kahraman gibi çok yönlü ve soyut düşünebilen, yaratıcı bir sahne tasarımcısı ile çalışabilmekti. Belki 6-7 farklı tasarım fikri önerdi Veli. Hepsi birbirinden şahane. Oyunun başka sahnelerde de rahatlıkla oynanabilmesi koşulunu onun önüne koyunca pek çok olasılık elenmek zorunda kaldı. Ona bıraksak kim bilir neler yapardı. Sözünü ettiğiniz yeşil ışıklar, iki sandalye ve aşina olduğumuz dijital ikonların aktığı Tv fikri, hep Veli’nin fikirlerininin olanaklara uydurulmuş halidir. Böylesi çok güzel oldu, başka koşullar olsaydı da bunu tercih ederdim sanırım.
 
Oyunun büyüyüp genişlemesi öncelikle metin mahareti. Yazar basit bir parçalı teknikle, hepimizin aşina olduğu günlük olayları, sadelikle birbirine bağlamış. Bu bağlantı noktaları da bize parçalardan daha çok şey söyler hale gelmiş. Tıpkı parasal sistem gibi: Hepimiz paraya sahip olduğumuzu sandığımız anda, aslında bu bağlantının bir ucu olduğumuzu atlıyoruz.
 
Reji de bu parçalı yapının bağlantılarını inşa etmek üzerine kurulu. Birbiriyle ilgisi yokmuş gibi görünen bu hayatların birbirine bağlandığı anların çimentosunu bulmam gerekiyordu. Müzik bu konuda ana malzeme oldu. Müziğe bağlı olarak yer deseni ve hareket düzeni, bu boş uzamda birbirine değip değip ayrılan noktacıklar gibi görünmeliydi. Sahne geçişleri ve hareket düzeninde buna uğraştık. 
 
Oyun, büyük bir sistemin içindeki çarkın minik dişlisi olduğumuz fikrinden öteye geçsin çok istedim. Bu yüzden birkaç dokunuş yaptım: Paranın üretiminin basit anlatımı, sokakta yaşayan Jihan’ın (Peter) seyirciyle ilişkisi, Anlatıcı’nın seyirci ile interaktif ilişkisini gevşek tutmak, seyircinin bu oyuna sahici deneyimini sorgulayıp parasıyla değer biçmesi, para iadesi alabilmesi… Evet, oyun interaktif, seyirci oyuna müdahil oluyor. Ancak bu seyircinin kendi hayatında ‘aktif’ moda geçtiği anlamına gelmiyor.  En çok önemsediğim, oyunda bunun fark edilmesi.
 
Serkan Aydın: Rejiniz de oyuncuların potansiyellerini en uç noktalarına kadar zorlamış.  Bir de üstüne koreografi.  Bu durum sizi ve oyuncuları zorladı mı ? Zorladı ise oyuncuyu bu konuda nasıl motive ettiniz?
 
Serpil Göral: Oyunculardan yana şanslıydım. Hepsi çok sevdiğim ve güvendiğim çiçeği burnunda genç meslektaşlarım. Sahiden birlikte ürettik. Zorlandıklarını düşünmüyorum. CAS Konservatuvar’da aldıkları şan, dans, teori ve oyunculuk eğitimleri, onları bu günlere hazırlamak içindi. Ama tabii onlara da bir sormak lazım.
 
Çalışma sürecinde tüm ekibin kendi hayatından örnekler hakkında konuşma fırsatı bulduk. Parasal sistemin çıkış noktasına, köklerine inmeye çalıştık. Her şeyi en baştan öğreniyor gibiydik. Paranın hüküm sürdüğü bir sistemde pek çok konuda bilgisiz bırakıldığımız için sömürüldüğümüz, bildiğimizi sansak bile sömürüye karşı çaresiz kaldığımız bir noktada olduğumuz gerçeğine tosladık. Oyunun anlatmaya çalıştığı denklem, bizim hayatlarımızda da her gün yaşadığımız ve görmezden geldiğimiz bir şeydi. 
 
Çalışan ya da işsiz, beyaz ya da mavi yaka, evli ya da bekar, üniversite mezunu ya da akademisyen, evsiz… Kim olursak olalım, hepimizin sezdiği bu sistemi kanıksayarak idare ediyoruz. Bunu fark etmek biraz sinirlerimizi bozdu. Sinir bozukluğumuz işimize yaradı diyebilirim.
 
Hicran Akın’ın koreografisinde, tam ihtiyacımız olan anlam vardı. Birbirinden bağımsız görünen parçalar birleşip dağılsa bile uyumlanmak zorunda. Oyunun finalinde uyumlanma telaşının da nereye gideceği muamasıyla yorgun düşüyorlar. Hepimiz öyle değil miyiz? Bir yerlere doğru yuvarlanıp düşüyoruz ama ayağımız kayana kadar nerede olduğumuzu bilemiyoruz. Hicran Akın’ın koreografisi o havada kalmışlığımızı çok güzel anlatıyor bence.
 
Serkan Aydın: Ekonomi, kapitalist düzen ve insanoğlunun rahatlığa kavuşmak için kolayı seçmesi bunu da kolay yolla yapması en sevdiklerini bu sebeple yerle bir etmesi düzene ayak uydurması işlenmiş biraz bu konuya değinir misiniz? Ayrıca oyunda çoğu aksesuar, ışık yeşil, neden yeşil renk kullandınız? 
 
Serpil Göral: İsveçli bir yazar bize Avrupa coğrafyasından sorunları, parasal sistemi odağa alarak anlatıyor. Ancak belki de Khemiri’nin babası Tunuslu olduğu için, sanki Anadolu’dan sesleniyor gibi… Çok kültürlü bir toplumda, aidiyet ve kimlik sorunlarıyla cebelleşen, artık orta sınıf bile olmadığını anlamak zorunda kalan çaresiz insanları anlatıyor. Gençler ve orta yaşlılar bunalımlarıyla iç içe geçmiş halde. Hiçbiri halinden memnun değil. Çözüm de ellerinden gelmiyor. Artık tüm dünya halkları böyle.
 
Kapitalist sistem, insan doğasına en uygun sistem olduğu için bu kadar dayanabildi diye düşünüyorum. İnsan fırsatı varsa vahşi ve kötü olmaktan çekinmeyen, sadece kendisi için doyumsuzca almak isteyen bir varlık. Ancak hepimiz biricik hayatlarımızda bunun böyle olmadığını düşünerek yaşamaya alışkınız. Bir şeyler ters gittiğinde suçlayabilecek bir sistem olması işimize geliyor. 
 
Evet parasal sistem cehaletimiz sayesinde palazlanıyor. Kasten karmaşık bir parasal sistem kurulmuş. Sıradan insanların basit hayat telaşlarında bununla ilgilenmesi beklenemez. Biz oyunu ilk okuduğumuzda ‘zaten bildiğimizi’ sandığımız şeyler konu edildiği için memnun olmuştuk. Ancak ayrıntıya girip, okuduklarımızı kendi hayatlarımızla kıyasayarak irdelediğimizde bizim de ‘masum’ olmadığımızı fark ettik. Seyircimizde de ilk intiba böyle oluyor. Koca bir sistemin için çaresiz hayatlarımızı görmüşüz gibi… Oysa oyun bence bundan fazla fırsatı sunuyor.
 
Kimse kendini değiştirmekle ilgilenmiyor. Herkes başkasını ya da sistemi değiştirme hayalinde. Bunun sonucu da yüzyıllardır aynı. Neredeyse Eşittir’de olduğu gibi, parasal sistemin defosunu anlamış bir akademisyen ‘sistemi içerden çökertme’ hayallerinde… Neredeyse tüm oyun kişilerinin kendi refahı ve mutluluğu için diğerininkini anında görmezden geldiğini görüyoruz. Hepimiz kendimizi zengin sanan fakirler olarak, küçük doyumlarla idare edip duruyoruz. Biz böyle olduğumuz için de kızmaya hakkımız olan bir sistem inşa ediyoruz.
 
Yeşil tercihi, benim gözümün önüne gelen ilk imajın uzantısı. Veli ve Nihan’a ‘elimde olsa tüm oyunu bir greenbox’ta tamamen yeşil mayolar giymiş oyunculara oynatırdım’ demiştim. Dijital köleler olduğumuzun ve parasal sistemin havucu olan, asla edinemeyeceğimiz hayatların hayali ile kafamızın içinde virtüel kimliklerimizle oyalandığımız için greenbox çağrışımı bana iyi geliyordu. Sonuçta greenbox’ta virtüel olarak her şeyi yapabilirsiniz ve isterseniz herkesin eşit olduğu bir dünya kurabilirsiniz. Bu sayede oyunda anlatılan o matematiksel terim: yani tam değil ama neredeyse eşit (≈) olma durumuna göz kırpabiliriz diye düşünmüştüm. Ancak çok daha iyisi oldu. Veli ve Nihan, bu dijital evreni, doların yeşili ile birleştirerek bizi çok daha katmanlı bir tasarıma taşıdılar.
 
Serkan Aydın: Son olarak eklemek istedikleriniz?
 
Serpil Göral: Bu oyun benim için de bir köşe taşı oldu diyebilirim. Bilmekle anlamak arasında sıkıştığım şeylerin z raporu oldu sanki. Oyunda da anlattığımız gibi, para aslında boş kağıtlara basılı rakamlar değil. Para, kendimiz için istemenin utancını örttüğümüz bir bedel olabilir mi? Başkalarıyla, kendimizle ilgilendiğimiz kadar ilgilenmeye başlayarak, şikayet etmediğimiz bir sistem kurmak mümkün olabilir mi? Seyircimizle birlikte bu soruları sorabilme şansı için çok mutluyum. Umarım seyircimiz de salondan mutlu ayrılır. 
 
Neredeyse Eşittir, Cihangir Atölye Sahnesi’nde oynamaya devam ediyor. Herkesi bekleriz. 
 
Bana bu söyleşi fırsatını verdiğiniz için size de ayrıca teşekkür ederim.
 
Ben de güzel röportaj için oyunun yönetmeni Serpil Göral'a ve tüm ekibe bu başarılı yapım için çok teşekkür ederim. Çünkü oyunun herhangi bir muadili yok . Kaçırmamanızı tavsiye ederim. 
 
CAS yapımı kutlar, alkışınız ve gişeniz uzun soluklu olmasını diliyorum.
 

NEREDEYSE EŞİTTİR

Yazan: Jonas Hassen Khemiri
Çeviri: Hasret Güneş
Yöneten: Serpil Göral
Müzik: Berkay Özideş
Koreografi: Hicran Akın
Sahne & Grafik Tasarımı: Veli Kahraman
Kostüm Tasarımı: Nihan Şen
Işık Tasarımı: Muhammet Uzuner


Oynayanlar:

Dorukhan Kenger
Ela Güldüren
Kerem Aktı
Mithat Seçinti
Nihal Parlak
Özge Doğan
Seren Köken
Serhat Güney
Yusuf Kısa


Reji Asistanları: Seren Köken, Gözde Yıldız 
Sahne Amiri: Serhat Güney
Kostüm Uygulama: Seren Köken
Efekt Kumanda: Gözde Yıldız
Işık Kumanda: Ekin Bora Boran
Dekor Kostüm Uygulama: Ekip Çalışması
Afiş Tasarım: Veli Kahraman

Can Seçki ve Melike Özbek’e teşekkürler

Anahtar Kelimeler: Neredeyse Eşittir, cas



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir