Uzun süredir yazdıklarımı bir yerlere göndermiyorum. Çünkü yazının hayata etki etme gücüne gittikçe inancımı kaybettim. Ama şimdi yazacaklarım bana yaşamı değiştirme gücü, inancı veren bir insan hakkında… Elimiz, ayağımız, oyuncumuz, dekor tasarımcımız Fatih Abi hakkında.
Fatih Abi tiyatromuzun direğiydi. Neredeyse tüm oyunlarımızın dekoru onun elinden çıktı. Tarih, kültür, kitap sevgisi ile Nasrettin Hoca, Karagöz Hacivat sevgisi ile yaşayan geçmişimizdi… En büyük dileği, yazmamda beni motive ettiği Nasrettin Hoca fıkralarının bir tiyatro uyarlaması olan Ya Tutarsa adlı oyunumuzla Akşehir Nasrettin Hoca Şenlikleri’ne gitmemizdi. Ya Tutarsa’yı çocuklar oynadı. Yetişkin ekibimizle de çalışıp şenliklere başvuru yapmayı düşünüyordum…
Bir gün iş yerinin bahçesinde gördüm onu. Bir an Charlie Chaplin canlandı gözümde. Boyacı tulumu vardı üstünde. Her tarafı boya içindeydi tulumun. Konuşmaya başladık. Tiyatro için bir manzara panosu boyamak istediğimi bana yardım edip edemeyeceğini sordum. 2012 yılıydı. Kabul etti. Başladık. Hopdedik Toptamar için bir orman panosu çizmeye başladık ikimiz iki yandan… Dekor adına hiçbir şeyimizin olmadığı o günlerde ayakta durabilen iki manzara resmi hepimizi çok mutlu etmişti. Oyuncunun önünde oynayabileceği bir gerçeklik kurulmuştu. Oyun çıkmış gibi bir güven gelmişti üstümüze… Çocuklar da dekoru çok sevdi.
Böylece tüm oyunlarda birlikte çalışmaya başladık. Gece gündüz demez çalışırdı. Hangi malzemenin nerede kullanılacağını bilir, oyunlardan önce bizimle gelir dekoru kurardı. Bizler o günlerde sağlık müdürlüğü bünyesinde gönüllü sağlık çalışanlarından oluşan bir ekiptik. Fatih Abi işin içindeyse hepimize bir güven gelirdi. Derme çatma da olsa dekorun üstümüze düşmeyeceğini bizi yarı yolda bırakmayacağını bilirdik.
O eskilerden gelen bir alışkanlığı devam ettiren biriydi. “Biz” vardık onun için, “hepimiz” olmak… “Sen”, “ben” yoktu. Toplum için faydalı olan şey, senin için de faydalıdır, bilincinde, vatan sevgisi ile dolu biriydi… Çocukları severdi. Çocukların sevincinde faydası olduğu için çok mutlu olurdu. Bizim geleceğimiz, derdi, çocuklar için, yorulurdu ama çocuklar sevinsin derdi.
Bazen sağlık sorunları nedeniyle gelemese bile mutlaka arar sorardı. “Oyun nasıl geçti?” Çok güzel derdim, mutlu olurdu… Gerçekten de oyunlarımız hep güzel geçti. Seyircilerimiz keyifli mutlu ayrıldı. Sevinirdi. Bak, derdi, ben senin yanındayım…
Elimizdeki malzeme her zaman kısıtlı olsa da bir şekilde dekoru yapmanın bir yolunu bulurdu.
Doğal bir oyunculuğu vardı Fatih Abi’nin. Herkesin sevdiği saydığı biriydi, güzel bir ses rengine sahip, sempatik biriydi. Başkaları için çalışırdı. Ben demezdi. Vatan derdi. Kültürümüz yaşasın isterdi, masallarımıza, Keloğlan hikâyelerine, Nasrettin Hoca fıkralarına, Karagöz Hacivat’a bayılırdı. Bir gün bana bir Nasrettin Hoca fıkrası anlattı. Normalde sıkça dinlediğim, bildiğim fıkra o anlatırken bir tiyatro sahnesine dönüştü. Heyecanımı o da fark etti, bir Nasrettin Hoca oyunu yaz, dedi. Benim çalışma biçimim budur. Yaşamda bir şeyin beni heyecanlandırması… Karşılığını bulacağını hissederim o zaman. Çünkü önceden yaşamda bir karşılığı vardır. Bir tohum ekmişim gibi. Çabamın boşa gitmeyeceğini anladım... Oturdum yazdım tam da çocuklarla sahnelemek üzere bir oyun düşünürken… Ve ortaya Ya Tutarsa çıktı. Oyun ilk kez sahnelendiğinde yaşadığım duygu muhteşemdi. İki farklı kültür Nasrettin Hoca vesilesi ile bir araya gelmiş oldu o gün; Ya Tutarsa’yı halk eğitime bağlı bir okulda Roman öğrencilerimle çalışmıştık. Roman öğrencilerim Karşıyakalı çocuklar için oynadı. Çocuklar oyunu çok sevdi. Oyunun sonunda Roman öğrencilerim, Karşıyakalı çocukları sahneye davet etti. Hep birlikte Roman havası eşliğinde eğlendiler. O an Fatih Abi’nin Nasretiin Hoca’ya dikkatimi çekerek, bana neyi öğretmiş olduğunu hissettim.
Bir gün fuara gidip, bir çuval yere dökülmüş sararmış manolya yaprağı topladık. Deliler oyununun dekoru için. Her gittiğimiz yerde herkes onu severdi. Fatih Abi varsa tamam, derlerdi. İnsanlarla kolay iletişim kurardı. Bir gün Dilek Şurubu ve Kırkından Sonra da kullanacağımız temel dekor için, (kapı pencere, duvar paravanı kesme, boyama) çalıştık. Bu uğraşın hiç kimse için maddi bir karşılığı yoktu. İnsanlar eğlensin, çocuklar sevinsin derdi… Dilek Şurubu’ndaki Saat kulesini eldeki olanaklar çerçevesinde hızlıca tasarladı. Metindeki yapıyı hayata geçirmek konusunda pratik bir bakışı vardı. Yeniliklere ve yaratıcı fikirlere açıktı. Örneğin Dilek Şurubu’nda kullanacağımız Cadı Zalime Vampirsoy’un küresi için bozuk bir lambayı dönüştürdük. Pinokyo ile Donkişot’ta atık plastik su bardakları ile çocukları akıllı telefonda çok fazla gereksiz zaman geçirmeye özendiren Zaman Yiyen Girdap Rop karakterinin giysilerini yaptık. Mantık güzeldi. Bağımlılık da plastik gibi istemediğimiz bir şeydi…
Fatih Abi komedi oyuncusu idi. Hopdedik Toptomar’ın Yaşlı Bilge Omar’ı, Hayatın İçinde Hayat Var’ın Şarapçısı…
Deliler, Şehrin İnsanı, Çanakkale Dramatizasyon ve daha birçok oyunda rol aldı; rolleri ile iz bırakan bir oyuncu oldu.
Tiyatroda zamanla insanlar arasında da bir desen oluşur. Tıpkı dekor müzik ışık tasarımı gibi. Estetik bir form olarak bir hayat oluşması için tam da gerçek anlamda oyuncular arasında tıpkı yaşammışçasına böylesi bir harmoninin gerçekleşmesi gerekir. Biri geç kaldığında hepimizi saran burukluğun nedeni budur. Şimdi sanki hayat olarak genişleyen bu sahne oyununda Fatih Abi vefat etmemiş de geç kalmış gibi… İnsan bazen ölümü kabullenmekte güçlük çekiyor.
Onu hatırlarken tüm karamsarlık birden sevecen bir neşeye dönüşüyor. Çünkü o sıkıntısını dışarı yansıtmayan insanlardandı. Çevresindekileri şenlendirirdi. Neşe saçardı. İyi ki derdik… Genel olarak tüm ekiplerin en sevilen kişilerinden biri oldu hep. Hem büyüğümüzdü, saygı duyardık, hem de provalarda bizi güldürür, neşelendirirdi. Oyunlarla ilgili parovalardan sonra oturur konuşurduk. Onun söyledikleri anlam ve biçim olarak oyunu bozmayacak şeylerse uygulardım. Düşüncelerine değer verdiğimi görmek çok hoşuna giderdi…
Fatih Abi Akşehir’di. Anadolu’ydu. Kendi kendi ile barışıktı. Hep neşeliydi, şendi. Çevresindekileri neşelendirmek, güldürmek isterdi. Onu gören yaptığı işe bir katkıda bulunmak isterdi, çünkü sadece kendisi için değil, herkes için çalıştığını görürdü…
Bazen bir gözyaşı düğümü oluşur genzinizde ve yazamazsınız. Ya da yazdığınız sözcükler gözyaşı taneleridir. Sessiz sessiz ağlamaktan başka bir şey gelmez elinizden. Yasımızı yaşamaya bile zaman bulamadığımız şu dünyada bir kurna, küçük bir yas töreni olsun bu yazı.
Birilerine emanet edebilmek önemli olan yılmamayı, ümit etmeyi, yaptığın işe inanmayı… Hümanizmi. Ne olursa olsun yok olmayacak şeyleri... Kediye bakıyorum. Kedi huzurluysa hayatı hepimiz için yerinde tutan bir güzellik vardır. Şimdi Fatih Abi yaşasaydı, o da kediye bakardı. O öyleydi. Hayatı hepimiz için yerinde tutardı. Kimseyi birbirinden ayırt etmezdi. Güleç sevecenliğiyle hepimizi korur, kollar, oyunumuzun çıkması için elinden geleni yapardı.
Tiyatromuza kattığın her şey için teşekkürler Fatih Abi. Minnettarız. Yolu Tiyatro Pasaport’tan geçmiş herkesin duygu ve düşünceleriyle söylüyorum bunu…
Teşekkürler…
Mekânın cennet olsun.
Anahtar Kelimeler: tiyatro pasaport
0 Yorum