Saklanmanın Mükemmel Yolu : SESSİZLİK
“Tecavüz, bir insanın kendi katline şahitlik etmesidir!” Kadının sesi öfke, hırs ve acıyla titriyor. Son derece kızgın. Üstelik sesini çıkarmaması için şiddet gördüğü, tecavüze uğradığı öz ağabeysi tarafından hiç tanımadığı biriyle evlenmek üzere sürgün edilmiş. Haksızlığa, tecavüze, uğradığı korkunç şiddete karşı “sessiz” kalması isteniyor. Sessizlik ! Yüzyıllardır bazı şeyler hiç değişmiyor! Kızıl saçlı Ymma (Emma ) yaşadıklarının bedelini herkesin burnundan fitil fitil getirmeye kararlı. Üstelik annesi öldükten sonra kilise tarafından “azize” ilan edilince, müthiş bir ironiyle şimdi Azize seçilmiş bir annenin kızı oluyor ama bu onu korumaya yetmiyor ve ısrarla “sessiz” kalması isteniyor.
Silence (sessizlik) 14 yaşında bir kız (Gülin Özkan). Üstelik kız olduğunu bilmiyor. Yani kendini erkek sanıyor. Silence, yani “sessizlik” ilginç bir karakter. Zaten oyun adını buradan alıyor. Ama neden özellikle “sessizlik”? Çünkü kızın ayakta kalabilmesi için annesi onun özellikle erkek olarak yetiştirilmesini istemiş. Çocuğun hayatta kalabilmesi bu sırrın saklanmasına bağlı olduğu için de kesin bir “sessizliğe” ihtiyaç var. Bir kızın erkek kılığına girerek toplumu aldatmasının bir tek cezası var. Ölüm. Çağlar boyunca sözde uygar toplumlarda kadına biçilen değer ve beklenti tek kelimeyle özetlenebilir. “Sessizlik”! Kilisenin yobazlığın zirvesine tırmandığı ortaçağda, kilisenin iffetli bir kadına biçtiği rol “sessiz” ve “itaatkar” olmasıydı. Halen öyle.
“Ööööööğ, ööööööğ” Ymma (Emma – Esra Tarhan) deli gibi kusuyor. Hamile mi, deniz mi tuttu, midesini mi üştü, yediği bir şey mi dokundu bilmiyoruz. Oyun ilerledikçe bu mide bulantısının, kusmaların nedenini anlıyoruz. Yaşadıklarından o kadar gına getirmiş ki deli gibi öğürüyor ve haksızlıklara, tecavüze ve şiddete karşı kusuyor. Kilisenin “sessizlik” beklentisine hiç uymayan Emma şirretin teki. Dili pabuç gibi. Yetmezmiş gibi isyankar, küstah, haddini bilmez ve huysuz. Yani bu özelliklerin biri bile ağabeysi Stefan’ın onu neden sürgün ettiğini anlatmaya yeter. Ama görünenin ardındaki gerçeği aramak her zaman daha isabetli ve eğlencelidir. Yılan lakaplı Kral Stefan kız kardeşi Normandiyalı Emma’yı Cumbria (Kambriya okunuyor) Lordu Silence (Sessizlik) ile bu nedenle evlendirmek istiyor. Baş belasından kurtulmak için onu İngiltere Kralına gönderiyor. Evlendirsin diye.
Agnes (Jülide Kara) Ymma’nın hizmetçisi. Mantığın sesi. Emma’nın arkasını toplamaktan yorulmuş vaziyette. Hayatı sürekli sorunları çözmek ve Emma’yı korumakla geçiyor. Taaa ki yolculukta Rahip Roger’ la (Hakan Taner Yıldırım) konuşup arkadaşlık kurana dek. Rahip Roger başka bir alem. Kilise ağzıyla konuşan, günahkar olacağım korkusuyla sürekli kendini engellemeye çalışan, kendisine ait tek bir düşüncesi bile olmayan bir adam. İçten içe kilise öğretilerini sorgulayan Rahip Roger için bu yolculuk ilaç gibi gelecektir. Kendi içinde dile getirmekten korktuğu düşüncelerle kilise öğretisi arasında ters düştüğünü itiraf etmektense ölmeyi tercih eder. O derece bağnazdır. Muhafız Eadric (Murat Niyazi Emre) kralın “sen benim celladım, şiddetimin mimarısın” dediği korkulası adam. İktidarın kılıcını ve gücünü sonuna kadar çekinmeden kullanır. Onun için öldürmek su içmek ve yemek yemek kadar sıradan bir iştir. Yolculuk kendini sorgulamak için iyi bir fırsat olacaktır.
Kral Ethelred’in (İbrahim Güngör) kor gibi parlayan kılıcı, kana susamış iktidarsız lakaplı İngiltere Kralı Ethelred’in Silence ’ın kalesinde yaptığı katliamı anlatır. Yaptığı kan banyosuyla Kral artık iktidarsız değildir. Üzerinden, yüzünden, elbiselerinden ve kılıcından kan damlar. Kan içindeki Ethelred tek kelimeyle dehşet vericidir. Ymma’ya (Emma’ya) aşık olmuştur. Onu, Cumbria Lordu Silence ile evlendirdiği için bin defa pişman olmuş ve Silence’ı öldürüp Emma’yı elde etmek için ordusuyla Cumbria’ya gelmiştir. Bütün hıncını masum halktan çıkarır, Viking kökenlerini bahane ederek Cumbria kalesindeki herkesi kılıçtan geçirir. Hiç kimseye acımaz. Hatta kalenin koruyucu büyücüsü kadını işkence ederek öldürür ve yaptığı işkenceden büyük zevk alır. Bu, “keşke o lanet yatağından hiç çıkmasa ve iktidarsız kalsaydı” dediğimiz andır.
Moira Buffini yazdığı Silence “Sessizlik” oyunu, Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından sahneye konuyor. Serdar Biliş’in dilimize kazandırdığı oyunu Onur Erdoğan yönetiyor. Oyunda başrolleri Gülin Özkan (Cambria Lordu Silence), Esra Tarhan (Normandiyalı Ymma (Emma okunuyor)), Jülide Kara (Hizmetçi Agnes), İbrahim Güngör (İngiltere Kralı İktidarsız Ethelred), Hakan Taner Yıldırım / Hasan Gökhan Olcay (Rahip Roger) ve Murat Niyazi Emre / Ozan Gökmen (Muhafız Eadric ) paylaşıyorlar.
Dekor tasarımını İlker Şahin’in yaptığı oyunda dekorlar çok sade ve fonksiyonel olarak düşünülmüş. Özellikle birinci perdede sürekli sahnenin önüne ve sahne gerisine doğru sürüklenen büyük tekerlekli ahşap yatak İngiltere Kralı iktidarsız Ethelred’in bir türlü yataktan çıkamayan, korkak ve pısırık tavrını vurguluyor. Büyük ahşap yatak, yemeğini bile döke saça yatakta yiyen, pislik içinde, kokuşmuş bir adamın sefil görüntüsünü vurgular. Oyunun akışı içinde aynı yatak Silence ve Emma’nın zifaf gecesinde düğün yatağı olacaktır. Günah çıkarmak için sahnenin sağında yer alan ahşap bir sandık görürüz. Bu sandık, yazılı ruloları saklamak için açılan pencereleriyle bir kitaplık görevi görür. Oyunun ikinci perdesinde gördüğümüz ahşap araba çok başarılı tasarlanmış. Muhafız Eadric (Murat Niyazi Emre), Emma (Esra Tarhan), Silence ( Gülin Özkan), Hizmetçi Agnes (Jülide Kara) ve Rahip Roger (Hakan Taner Yıldırım) aynı arabada Canterbury’den Cumbria’ya kadar birlikte çok uzun bir yol kat ederler.
Özellikle, sahnenin arka planına yansıtılan ışıklı ve hareketli görüntüler bize yolculuğu çok inandırıcı bir şekilde anlatır. Video Tasarımını Batuhan Köksal’ın yaptığı hareketli görüntüler hem arabanın hareket ettiği izlenimini yaratır hem de yolculuk duygusunu seyirciye geçirir. Araba hareket ettikçe dört bir yanda ağaçlar geçer gider, aslında araba sabittir hiçbir yere gitmez ama görüntüler akıp gittiği için biz öyle hissederiz. Puslu gökyüzü, bulutlar, sonbahar manzaraları soğuk havayı iliklerimizde hissettirir, üşürüz. Yolculuğun başında gördüğümüz sonbahar manzaraları, yapraklarını döken ağaçlar, tekinsiz ormanlar, yolculuk ilerledikçe yerini yağan karla birlikte soğuk kış manzaralarına bırakır. Özellikle ağaçlar, sisli ormanlar müthiş bir derinlik duygusu oluşturarak gizemli, romantik bir hava yaratır. Yolculuğu büyülü ve sırlarla dolu bir maceraya dönüştürür. Kar yağışı, beyazla kaplı ormanlar, lap lapa yağan kar, karla kaplı bembeyaz ağaçların görüntüleri merak ve heyecan duygusunu arttırarak oyunun ritmini yükseltir. İlk perdede sahnenin üç yanına yerleştirilen ışıklı pencerelere yansıtılan renkli aziz vitray görüntüleri sahneyi kilise ortamına taşır. Işık ve çeşitli görüntülerin yansıtıldığı arka plan oyunda, sahneden sahneye geçişi kolaylaştırıyor ve oyunun akışı sırasında hikayede anlatılan o anın duygusunu güçlendiriyor.
Oyunun kostüm tasarımı Sevcan Yenihayat Horozgil’e ait. Karanlık Çağ İngiltere’sinin kostümleri başarıyla sahneye yansıyor. Normandiyalı Prenses Emma’nın göz alıcı elbiseleri, hizmetçi Agnes’in sade ama yerini belli eden kostümleri aslında o dönemdeki sınıfları da temsil eder. Herkes istediği kostümü giyemez. Sadece yaşadığı sınıfın kostümünü giymek zorundadır. Aksi takdirde cezası çok ağır olur. Prenses Emma soylu sınıfından kadınları temsil eder ve onun ihtişamını yansıtan elbiseler giyer, hizmetçi Agnes halkı temsil eder ve sadece yoksul halkın giyebileceği sade kıyafetler giyebilir. Rahip Roger’ın rahiplik kıyafeti zaten kilise tarafından belirlenmiştir. Muhafız Eadric aynı zamanda İngiltere Kralı iktidarsız Ethelred’ın da özel muhafızıdır. Eadric bütün askerleri temsil eder. Kılıcıyla şiddeti, katliamları, öldürdüğü insanları ve ölümü anımsatır. Giydiği zincir örgülü miğferi, kılıcı, heybetli görünümüyle her an savaşa ve öldürmeye hazırdır. Kesinlikle arkadaş olmak isteyeceğiniz biri değildir ve insanı korkutur.
Kostümler oyunun karakterlerinin temsil ettikleri sınıfsal yapıyı tanımlarken karakterlerin toplum içindeki yerlerini, davranışlarını da belirler. Hatta orman sahnesinde Eadric, Emma’nın elbiselerine dokunduğu için Emma’nın gazabına uğrar. Emma “bütün bu elbiseleri yakın o pis elleri elbiselerime dokundu” diyecektir. Yani burada elbise sadece basitçe bir elbise değildir, ardında kesin bir sınıfsal ayrım ve dokunulmazlık vardır. Doğal olarak, Eadric tarafından kirletilmiş elbiseleri Emma’nın giymesi beklenemez. İçlerinde sadece Cumbria Lordu Silence bir istisnadır. Kendini 14 yaşında bir oğlan çocuğu zanneden ama gerçekte genç bir kız olan Silence genç bir silahtar gibi giyinir. Genç bir şövalye gibi görünmeye çalışır. Kılıcı, pelerini ve pantolonuyla genç bir asilzadedir. Aslında erkek gibi davranmaya çalışan sevimli bir ergendir. Yiğitliğine laf ettirmez ama nasıl davranacağını da bilemez. Şaşkın, saf, kesinlikle çok sevimli ve bir o kadar çaresizdir. Bütün bu zengin duygu geçişleri çok hızlı biçimde gerçekleşir. Sevimli oğlan çocuğu Silence’ı Gülin Özkan büyük bir başarıyla canlandırıyor. Küçük oğlan- kızın saflığını, mücadeleci ruhunu, şaşkınlığını, çaresizliğini kesinlikle sevimli ama mükemmel bir doğallıkla ve abartısız bir oyunla yansıtıyor.
Oyunda gergin anlarda, hikayenin iniş çıkış noktalarında ışık dramatik yapıyı güçlendirirken seyirciyi oyuna dahil ediyor. Merak, tedirginlik, korku, şiddet, sırların açığa çıkışı, dozu giderek artan heyecanlı anlar hep ışığın kullanımıyla güçlenir. Oyunda ışık tasarımı Engin Doğan’a ait. Zindan sahnesinde zincirlenmiş kralın öfkesi, Silence’ın dua edişi, Emma’nın kusması, İngiltere Kralı’nın o pasif halinden çıkarak kan içici bir canavara döndüğü an, Kralın klanın büyücüsüne işkence ettiği o korkunç anlarda ışık karakterlerin üzerindedir ve o anda karakterin ne hissettiğini yansıtırken o duygunun seyirciye geçmesinde büyük katkıda bulunur. Bazen de kılıca yoğunlaşarak ölümün dehşetini hissetmemizi sağlar. Mağara sahnesinin karanlık ve loş ortamında herkesin kendi gerçeği ile yüzleştiği anları muhteşem bir büyüyle yansıtır. Mağara duvarlarında beliren eski dönemlere ait kırmızı figürler bizi büyülü bir gerçekliğe ve masal dünyasına doğru sürükler. Oyunda ışık bir oyun kişisi gibi davranır. Oyunun afiş tasarımı ve görselleri Alpgiray Kelem’e ait. Anı yakalayan tablo gibi fotoğrafları bizi oyunun unutulmaz anlarına geri götürür.
Oyunun bel kemiğini oluşturan “sessizlik” kavramı olayların ve karakterlerin gizledikleri sırları, günahları, yaralarını örtmeye yarayan bir çeşit zırhtır. Özenle korunan bu sessizlik, mağarada bozulur. Mağara sahnesinde, karakterler kendi açmazlarıyla yüzleşirken sessizlik örtüsü altına sakladıkları korkuları da dört bir yana saçılır. Bu oyun boyunca itinayla korudukları sessizliğin bozulduğu, itirafların geldiği andır. Korktukları her şeyi itiraf ederler. Sessizliğin bozulmasıyla karakterler özgürleşir ve ne istediklerine karar verirler. Bu oyunun kırılma noktasıdır.
Oyun, iktidar ve itaat edenlerin arasındaki ilişkilerde üstü örtülen gerçekliğe gönderme yapar. Sessizlik örtüsü altında gizlenen gerçeklere ulaşmak o kadar kolay değildir. İlk önce “sessizlik” örtüsünü delmek gerekir. Ve bu bazen yüzyıllar boyu sürebilir. Oyunda Agnes aklı, Roger kilisenin bağnaz düşüncelerini, Eadric şiddeti, Ethelred iktidarı, Silence ve Emma her şeye rağmen hayatta kalmaya çalışan kadını temsil ederler. Bütün bu kavramlar ve düşünceler oyun boyunca çatışır ama hikayenin yazgısını Emma’ nın cesareti ve kararlılığı belirleyecektir.
Bornova Şehir Tiyatrosu oyuncularının hepsi çok başarılı, rollerin keyfini çıkarta çıkarta oynuyorlar. Lezzetli bir oyunculukla sahneye yansıtılan karakterler, inandırıcılıklarıyla insanı oyunun içine doğru çekiyor. Aslında oyun boyunca sahnede toplam altı oyuncu görüyoruz ama sanki çok kalabalık bir oyuncu kadrosu varmış gibi hissediyoruz. Bu da oyuncuların, güçlü oyunculuklarıyla öyküde geçen ama aslında sahnede görmediğimiz bütün o insanları sanki sahnedeymiş gibi hissetmemizi sağlıyor. Son derece akıcı ve hiç düşmeyen o canlı temposuyla seyircinin bütün ilgisini oyun boyunca sahnede tutmayı başarıyorlar. Oyun iki perde olmasına rağmen seyirci oyundan kopmuyor ve hikayedeki süreklilik ilkesi korunuyor. Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu uzun yıllardan beri seçtikleri oyunlarla ve yakaladıkları kaliteyle müthiş bir repertuar oluşturuyorlar. Özellikle günümüze İzmir’deki birçok usta oyuncu Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosunun mutfağında yetişmiştir. Uzun yıllardan beri, bir türlü hayata geçirilmeyen, İzmir Şehir Tiyatrosunun yerini doldurmaya çalışan Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu, “şehir tiyatrosunun” bir kent için ne kadar önemli olduğunu ve bir kentte kültürel anlamda çok büyük bir farklılık yaratacağını da gösteriyor. Bize, İzmir Şehir Tiyatrosu’nun bir an önce hayata geçmesi gerektiğini anımsatıyor.
Anahtar Kelimeler: sessizlik, Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu
0 Yorum