Kötülüğün Sıradanlaştığı Bir Dünyayı ZİYARET Etmek…
“Dünya beni bir fahişe yaptı. Şimdi ben onu geneleve çeviriyorum”. Buz gibi bir öfke. Katıksız bir nefret. Kadın uğradığı haksızlığın, adaletsizliğin, kayıplarının hesabını soracak. Kararlı. Acısı çok derin ki alabildiğine nefret kusuyor tüm dünyaya. Claire Zachanassian (Esra Tarhan) tepeden tırnağa simsiyah giyinmiş. Adams ailesinin karakteri gibi duruyor. Bir zamanlar aşağılandığı, karnında bebeğiyle kovulduğu, iki yüzlü orta sınıf ahlak anlayışının hakim olduğu Karantina’ya geri dönüyor. Ne geliş ama. Bütün kasabanın sözde seçkinleri el pençe divan önünde yerlere eğilerek karşılıyorlar onu. Yüzünde buz gibi bir gülümseme. Gülüşünün ardında hesaplı bir kötülük gizli. Hepsini pis bir böcek gibi ayağının altında ezmeye kararlı. Aşağılama sırası şimdi onda . Kasaba ona hiç iyi davranmadı. 17 yaşında hamile bir kız, bebeği istemeyen erkek arkadaşı tarafından tutulan yalancı şahitlerle onurunu kaybeden, bütün genç kızlığı genelevde geçen, sonrasında bir şekilde zengin bir adamla evlenmeyi becerip, kocasını kaybedince, sürekli evlenip boşanan milyarder bir kadına dönüşür.
Bornova Şehir Tiyatrosu Sevda Akşaner Sahnesindeyiz. Friedrich Dürrenmatt’ın yazdığı Ziyaret oyununu Ant Aksan sahneye koyuyor. Sahne tasarımını İlker Şahin’in yaptığı oyunda, kostüm tasarımı Sevcan Yenihayat Horozgil’e, müzik tasarımı Gökay Kaçanoğlu’na, ışık tasarımı Engin Doğan’a ve grafik tasarımı Alpgiray Kelem’e ait .
Oyunda başrolleri Esra Tarhan (Claire Zachanassian), Hürkan Ünal ( Alfred Sarışın), Gülin Özkan (Başkan ve Loby), Jülide Kara ( Doktor, Makinist ve Koby), Hasan Gökhan Olcay (Polis, Haciz Memuru, Moby ve Hoby), Ozan Gökmen (Papaz ve Boby) ve Murat Niyazi Emre (Öğretmen ve Toby) paylaşıyorlar. Oyun hem dinamik yapısı hem de oyuncuların sahne üzerinde birden fazla rolü canlandırmalarıyla müthiş bir dinamizm kazanıyor. Oyuncular seri bir biçimde karakterden karaktere geçerken canlandırdıkları rolün hakkını veriyorlar. Bu da heyecan dozunu arttırarak oyunu daha sürükleyici hale getiriyor.
“Claire Zachanassian: Size 1Milyarlira vereceğim ama karşılığında kendime adaleti satın alacağım.
Başkan: İyi de adalet satın alınamaz !
Claire Zachanassian : Her şey satın alınabilir”
Kötülüğün sıradanlaştığı bir dünyada, artık sözcüklerin yerini öfkeli haykırışlar, adalet arayışının yerini ise intikam alır. Tek parametre vardır “para” ve paranın sağladığı sınırsız “güç” duygusu. Bir zamanların fakir ama masum kızı Claire Zachanassian artık milyarder ve güçlü bir kadındır. Masumluğunu tutulan yalancı şahitlerle Karantina kasabasının mahkeme salonunda bırakmıştır. Kasabanın bakkalı Alfred Sarışın’la geçmişte yaşadığı aşk hikayesinin sonunda çok büyük bir bedel ödemiştir. Ve şimdi bedel ödeme sırası kasabalılarındır. İyice fakirleşmiş olan Karantina halkı, Claire’in “ziyaretini” fırsat bilerek kendilerine yardım edeceğini umut ederler. Oysa kasabanın ileri gelenleri bir bir kara dulun ağına düşecektir.
Oyuncular oyunun akışı sırasında aynı anda farklı rollere girip çıkarlar. Mesela Murat Niyazi Emre, sonuna kadar kamu vicdanını ve adalet kavramını savunan aklı başında öğretmen rolünü oynarken bir başka sahnede Claire Zachanassian’ın uşağı Toby’e dönüşür. Üstelik Claire, yıllar sonra kendisini mahkum eden Yargıç Kırıkkalem’i bulur, inanılmayacak kadar büyük bir para karşılığında satın alır ve uşağı olarak kullanır. Parasını verdiğin zaman adaleti, yargıyı satın alabilirsin düşüncesi böylelikle hayata geçer. Yargının kalemi gerçekten de kırılmıştır. Claire Karantina kasabasına o çok istedikleri parayı sanki verirmiş gibi yapar. Fakirlik, iflas ve borç batağına saplanmış kasabayı burnundan yakalar. Kedi fare oyununu başarıyla uygularken, planını bu gerçeklik üzerine kurar.
Dekor, kostüm, makyaj, ışık ve müzik oyunu destekleyen, tamamlayan ve hikayenin dramatik yapısını güçlendiren vazgeçilmez elemanlar olarak başarıyla tasarlanmış. Mesela kostümler kurgusal bir dünyanın ipuçlarını veriyor. Öğretmen yeşil takım elbisesi, çizgi film karakterini anımsatan ceketi ve şapkasıyla çok sıra dışıdır. Claire’in uşağı deri pantolonu, file bluzuyla fedai görünümünde karanlık dünyaya ait bir çizgi film karakteri gibi durur. Özellikle Addams Ailesinin anne karakteri Morticia’yı anımsatan baştan aşağı siyah elbisesiyle Claire Zachassian acımasız bir örümceği, bir karadulu çağrıştırır. Karadul benzetmesi bir anlamda doğrudur. O kadar çok kocadan boşanmış, onları pis mendil gibi kullanıp atmıştır ki, son olarak kaçıncı kocasından boşandığını tahmin etmek zordur. Oyunda kostümler hem karakterlerin mesleki durumlarını hem de kişiliklerini yansıtır. Kostümlerde kullanılan abartılı renkler, uçuk tasarımlar, sahnede absürd ve karanlık bir çizgi roman kurgusu yaratıyor.
Ziyaret çok zengin alt okumalarıyla insanı etkileyen ve insanda oyunu defalarca izleme isteği uyandıran bir oyun. Özellikle simgesel kullanımlar oyunun anlatımını güçlendirirken seyirciye çözülmesi gereken küçük bulmacalar, ip uçları sunuyor. Sarı rengin bütün objelerde başarılı kullanımı gibi. Oyunun orijinal metninde yazar sarı ayakkabıları özellikle vurgular ama yönetmen burada bir adım ileri giderek sarı rengi ağaçların saksılarına, banka ve valize kadar taşımış.
Sarı doğu kültüründe hastalık rengidir. Rüya tabirlerinde sarı renk görmek iyi değildir, hastalığa işaret eder. Oyunda hastalıklı bir toplum fikrini eğlenceli ve esprili bir şekilde sunmak çok zekice ve başarılı bir yorum olmuş . Oyunun başlangıcında toplumdaki bireylerin nezleli bir şekilde hapşırarak seyircileri selamlamaları akla “Hasta Adam Osmanlı” göndermesini getiriyor. Sadece fiziksel anlamda hastalık değil, ahlaki değerlerini kaybetmiş, kamu vicdanı ciddi biçimde yaralanmış, adalet kavramı yozlaşmış toplumlar da hastalanmış demektir. Yazar hastalık ve adalet kavramının aldığı darbeyi dünya geneline yayar. Bir toplumun ekonomik yapısının temelini oluşturan kurumların dış ülkelere satılmasıyla başlayan yoksullaşmaya ve özgürlüklerin nasıl kaybedildiğine dikkat çeker. Ekonomik açıdan dış ülkelere bağlı olan toplumların köleleşme sürecinden bir kesit sunar. Karantina, manen ve maddeten hastalıklı, hasatlığından dolayı tecrit edilmiş, dışlanmış bir toplumun adıdır.
Oyunun akışı sırasında, Claire Zachanassian’ nın vermeyi vaad ettiği 1 milyar dolarla birlikte kasaba sanal bir refah yaşamaya başlar. Aslında yoksulluktan, fakirlikten kırılan, iflas noktasına gelmiş kasabalıların lüks mallara olan ilgisi artar. Olmayan parayı deli gibi harcamaya başlarlar. Borç gırtlağı geçmiştir ama onlarda ne gam, ödemeyeceklerini bildikleri borçların altına girerek, bir miras yedi havasında yaşamaya başlarlar.
Claire Zachanassian bir şezlongun üzerine uzanmış keyifli bir timsahın sessizliği ile avını izler. Avına yaklaşmış, karnını doyurmaya hazırlanan mutlu bir timsah gibi güneşlenir. Karantina kasabasının çaresiz insanlarının adım adım nasıl bir açmaza doğru sürüklendiğini görmenin tadını çıkarır. Havada sahte bir refah ve mutluluk kokusu vardır. Ama kısa bir süre sonra efendi Claire kölelerin boynuna geçirdiği zincirlerin ucunu çekecek o kısacak mutlulukla sarmalanmış refah anlarının yerini tedirginlik, tehdit ve ölümün koksusu alacaktır. Hikaye çok tanıdık değil mi? Claire elindeki parayı bir sopa olarak kullanarak, Karantina kasabasını açlıkla terbiye etmeye başlayacaktır. Biz bu “açlıkla terbiye etme” hikayesini çok yakından ve çok iyi biliyoruz.
Oyunun dekoru çok basit ve sadedir ama sahnede yer alan her nesnenin bir anlamı vardır. Oyunun metni çok zengin bir alt okuma içerir. Dekorda yer alan nesneler de bu çok katmanlı okumanın önemli bir parçasıdır. Oyunun akışı sırasında arka planda yer alan ağaçların tek tek taşınarak sahneden yok edilmesi hikayenin anlamı da güçlendirir. Sahnenin arka planında yer alan ağaçların tek tek taşınması kasabadaki umutsuzluk havasını temsil eder. Umutlar bir bir kırılırken, ağaçlar da tek tek eksilir. Her şey yokuş aşağı giderken tutunduğumuz dallar da tek tek kırılır. Ağaçların yok edilmesi, çözüm bulma konusunda umutların da tükenmesi anlamına gelir. Öte yandan çölleşmeye de işaret eder. Akıllarda çölleşme, ruhsal olarak çölleşme, insan olarak kuruyarak, insani değerlerimizi kaybederek, giderek daha azalarak, eksilerek, kuruyarak yok olma eşiğine gelen insanlığımızı da tanımlar. Farklı bakış açısıyla çölleşme çevremizi saran doğanın sistematik olarak yok edilmesi anlamına da gelir. Çölleşme ormanların yok edilmesi, ağaçların kişisel çıkarlar için acımazsızca kesilmesi, çevrenin geri dönüşü olmayacak biçimde tahrip edilmesi insanın çöküşünü hızlandıran etmenlerin başında gelir. Çölleşerek insan bizzat kendi eliyle yarattığı bir karantina durumuna kendini hapseder.
“Para için adaletten vazgeçemeyiz, biz hukuk devletiyiz (?), yasalar var, insanları istediğiniz gibi öldüremezsiniz, kamu vicdanına bunu nasıl anlatırsınız?” Kasabanın öğretmeni kötücül gidişata bir dur demeye çalışıyor. Vicdanın ve aklın son sesi cılız bir itiraz da bulunur ama kararı Karantina kasabası verecektir. Adı üstünde Karantina kasabası, aç gözlülükle kendi açmazlarını bizzat kendi yaratmış, tecrit edilmiş, dışlanmış, kıstırılmış, kapana kısılmış bir toplum. Acaba Karantina kasabası sonu karanlık bu gidişe bir dur diyecek mi? Sağduyunun, yasaların, adaletin sesi duyulacak mı? Korkunun ve paniğin hakim olduğu toplum tercihini neden yana yapacak? Para mı? Adalet mi? Hakikaten para her şeyi satın alabilir mi?
Anahtar Kelimeler: ziyaret, Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu
0 Yorum