MAKALELER

Nedim Saban

2009.06.24 00:00
| | |
5648

İşte böyle bir kişiyle Taksim'deki Gezİstanbul Pastanesi'nde söyleşi yapmak için buluşuyorum


    Gündüz "TATLICI TOMBAK" gece tiyatro sanatçısı; cesur yönetmen ve oyuncu: NEDİM SABAN..
 
    Hani derler ya: "Adam olacak çocuk b......n belli olur" diye... Bunu tiyatro sanatı için söylemek istersek:
"Tiyatrocu olacak kişi çocuklugundan belli olur" diye de söyleyebiliriz.
    İşte böyle bir kişiyle Taksim'deki Gezİstanbul Pastanesi'nde söyleşi yapmak için buluşuyorum. Senelerdir söyleşi yaptığım tiyatro sanatçılarımızın hemen hemen hepsi ilk sahne tecrübelerini ilkokul sıralarında veya oyuncu olan anne-babalarının arkasında dolaşirken ya kulislerde ya da sahne üstünde edinmişler. Fakat bu sanatçımızın onlardan apayrı bir özelligi var: O, ilk tiyatro tecrübesini 1976 yılında, 9 yaşindayken oyuncu olarak değil de, oyun yazarak edinmiş. Yani, tiyatro sanatına 9 yaşinda çocuk oyunları yazarak başlamış.
 
    1979'da da çocuk hakları üzerine yazmış olduğu oyunu Unicef'in bir yarışmasında dereceye girmiş. 1982 yılında kurmuş olduğu "Beş Kafadarlar Çocuk Tiyatrosu" ile dört yıl içinde altı oyun sergilemiş, çocuk parklarında oyunları sergileyerek Türkiye'de bir ilki gerçekleştirmiş.

 


 
    Tiyatroya 9 yaşinda iken çocuk oyunları yazarak başlayan NEDİM SABAN, 1967 İstanbul doğumlu. 1986'da İstanbul Robert Lisesi'ni bitirdikten sonra kazandığı bir bursla A. B. D'de yedi yıl tiyatro, sinema ve televizyon eğitimi alarak New York Üniversitesi'ni yüksek dereceyle bitirmiş.
 
    Bitirme tezi olarak sahneye koyduğu "Hizmetçiler ve Hortlaklar" adlı oyunla 1000 yönetmen arasından üç kişiye verilen bir burs kazanarak bir yıl Amerika'nın Berkshire Theatre Festival, Guthrie ve New York Theatre Workshop gibi önemli tiyatrolarında staj yaptıktan sonra 1992 yılında Türkiye'ye dönmüş NEDİM SABAN.
 
     Tiyatro bileti beni heyecanlandırırdı...
 
    1967 İstanbul doğumluyum. Çocuklugumda çok fazla sinema ve tiyatroya götürüldüm. Ailem beni kitaplarla ve edebiyatla içiçe büyüttü. Çok okuyan bir çocuktum. Tiyatro biletlerini görmek bana çok heyecan verirdi. Aydın bir ailede yetiştim. Babam amatörce tiyatro ile ilgilenmiş.
 
     9 yaşinda oyun yazmaya başladım...
 
    Seyirci olmamın dışında tiyatro ile ilişkim 9-10 yaşlarında çocuk oyunları yazarak başladı. 1979 yılında, 12 yaşinda iken, çocuk hakları üzerine yazmış olduğum bir oyunumun UNİCEF'in bir yarışmasında dereceye girmesi beni çok heyecanlandırdı. Daha sonra da bu oyunumun İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda oynanması beni daha başka oyunlar yazmaya yöneltti.
 
     15 yaşinda kendi tiyatromu kuruyorum...
 
    1982 yılında da, yani 15 yaşinda iken "Beş Kafadarlar Çocuk Tiyatrosu"nu kurdum. Dört yıl içinde altı oyun sergiledim ve oynadım. Tiyatroya gidemeyen veya tiyatronun ne olduğunu bilmeyen sokak çocuklarina sokak ve parklarda oyunlar sergiledim. Böylece Türkiye'de ilk defa çocuk parklarında ve sokaklarda tiyatro uygulamasını başlatmış oldum. Yani çocuklari tiyatro ile tanıştırıyordum.
 
     Yazmaya başlamamın sebebi...
 
    Daha 9-10 yaşlarında iken yazmaya başlamıştım. Beni yazmaya iten, kendimi ifade etme isteğinden doğdu. Sıfırdan bir şeyler organize edip, üretebilmek çocuklugumda başlamıştır bende.
 
     Erol Günaydın'ın desteği...
 
    Çocuk yaşlarımdaki yazma ve yaratma isteği, Erol Günaydın'ın desteği olmasaydı sönüp giderdi bende... O senelerde kendisine çok kolay ulaşabilmiştim. Bana Akbank Çocuk Tiyatrosu'nun kapılarını açmıştı. Yazdığım oyunlarımı oralarda oynatabilme fırsatı vermişti bana. Bu yönden bana çok destek vermişti. Erol Günaydın benimle ilgilenmeyip, fırsat vermeseydi, bendeki o heyecan söner, bugünkü seviyemde olmazdım. Şimdi de ben aynı şekilde amatör gençlere aynı olanakları ve fırsatı vermeye çalisiyorum. Ben önce yazar olarak başladım. Daha sonra hem yönettim hem de oynadım. ABD'de yönetmenlik eğitimi aldıktan sonra da daha çok yönetmenliğe ağırlık verdim.
 
     Amerika'da eğitim...
 
    Robert Koleji'nden 1986 yılında mezun olduktan sonra,ailem "madem bu işe başladın, devam etmek istiyorsun, eğitimini al, öyle yap..." dediler. Ve New York Üniversitesi'nde 4 sene tiyatro eğitimi aldım. Bitirme tezi olarak ta "Hizmetçiler ve Hortlaklar" adlı sahneye koyduğum oyunla 1000 yönetmen arasından seçildim ve burs kazanarak, Amerika'nın Berkshire Theatre Festival, Guthrie ve New York Theatre Workshop gibi önemli tiyatrolarında staj yaptım. Çok ünlü yönetmenlerle ve oyuncularla çalistim. İsteseydim orada kalabilirdim. Fakat 1992 yılında geri geldim.
 
     Tiyatrokare'yi kurdum...
 
    Türk Tiyatrosu'nun önemli oyuncularını, dünya tiyatrosunun önemli oyunlarını Türk seyircisiyle buluşturmayı hedefleyen TİYATROKARE'yi Amerika'dan dönünce, 1992 yılında kurdum. İlk projem devlet sanatçısı Macide Tanır'ın tiyatroya dönüş yaptığı Neil Simon'un "Müziksiz Evin Konukları" adlı oyun oldu. Yapımcılığı ve yönetmenliğini üstlendim. Bu oyunla "1992 Avni Dilligil Özendirme Ödülü"nü aldım. Maci Tanır'da "1992 Avni Dilligil Onur Ödülü"nü aldı. 430 kez sahnelendi.
 
     Bu bölümü bir de Macide Tanır'dan dinleyelim:
 
    "Bütün tiyatro dünyam bu eserle kapansaydı (Lelo Belon'un yazdığı 'Öyle Bir Sevgi ki' adlı oyunda Charletto rolü -A.D) hala üzülüyor olacaktım. Bereket Nedim Saban isminde 25 yaşinda bir genç beni aklına koyuyor da çirkinliklerin silindiği, beni her açıdan mutlu eden iki yılın başlangıcı oluyor.
 
    Nedim Saban 1986 yılında New York Üniversitesi'nde tiyatro ve sinema eğitimi görüyor. New York'ta sergilediği Hortlaklar, Woyzek, Hizmetçiler oyunlarıyla, sınava giren 1000 kişi arasından üç kişiye verilen bir burs kazanıyor. ABD'de çesitli tiyatrolarda oyun yönetiyor. Bu konularda beni bilgilendirmek için ABD'de hakkında çikan yazılardan bir bölüm gönderiyor. Bir dergi "He is really gines" diye başlık atmış. Ben bunları okuduktan sonra Nedim Bey Ankara'ya geliyor. "Hakkınızda yazılanları okudum, pekii Türkiye'ye geldikten sonra ne yaptınız?" sorusunu "Dormen'de bir eser sahneye koydum" diye cevaplıyor. "Başarılı oldunuz mu?" sorusuna "Hayır maalesef olmadı" diyor. Bu cevap beni yerime çakti. Daha evvel özel tiyatroların yerinden oynatamadığı ağır taşi kaldırmaya gelen 25 yaşindaki genç adam, yaptığı işi basküle çikarmis, gramını ölçebilmis, beğenmemiş ve bu gerçeği benden gizlemiyor... Çakili yerimden doğruldum, karar verdim, "Nedim Bey, sizinle geliyorum" dedim. Beni İstanbul'da çok büyük bir hazırlıkla karşiladı. Taksim'in orta yerindeki, oyunu oynayacağımız Şişli Terakki Lisesi'nin kocaman duvarını kaplayan bez afişlerde; "Macide Tanır İstanbul'da" diye yazmış. Görünce ürktüm. "Size gelip de, bu da kim, nereden çikti demiyorlar mı?" diye sordum. Tabii aldığım cevap rahatlatıcı, sevindirici oldu. Teşvikiye'de Uğural Apartmanının möbleli, güzel bir dairesini kiralamış. Ev sahiplerinin beni çiçekle karşiladığı o dairede bir yıl kaldım... Müziksiz Evin Konukları'nın provaları başlıyor.. İki Macide'de çok mutlu. Kadro çok güzel, (Işik Tasarım: Yüksel Aymaz, Dekor: Duygu Sarıoğlu, Kostüm: Sevim Çavdar, oynayanlar: Macide Tanır, Sedev Acar, Vehbi Aslan, Murat Presçiler, Ziya Kürküt, Hayrettin Aslan, Kahraman Ecehan, Salih Sarıkaya, Emine Umar - A.D) her gün yeni bir şeyler getirmenin peşinde. Bir yandan salon yenileniyor; herkes payına düşenin en güzelini, en doğrusunu yapmak için çirpiniyor. Perapalas'ta tanıtma kokteyli veriliyor. Sanatçılar, yazarlar hepsi orada. Tek kelimeyle muhteşem bir gece. Broşüre yazı istendiğinde şöyle yazmışım: "Kolay değil. Türkiye'de İstanbul ilinde tiyatroyu ciddiye alan 25 yaşinda genç bir adam -Nedim Saban- tiyatro açıyor. Aslında günümüz ölçülerine göre çilginlik bu. Taklit yok, oryantal danslar, şarkılar, türküler yok. Tam anlamı ile tiyatro yapmaya çalisiyor. Salon yok. Okul ile anlaşiyor. Büyük borçlarla salonu boyatıyor. Yerlere halı kaplıyor, makyaj odaları yaptırıyor. Sanata, sanatçısına olağanüstü saygılı. Ankara'ya gelip beni ikna ediyor. Ben de bu tutkuya sevgi ile katılıyor, saygı duyuyorum. Belki benimki de çilginlik ama insan, ya 25 yaşinda ya da benim yaşimda (benim yaşimın sayısını atlıyorum) çildirir. Ben bu çilginliktan hoşnudum. Bir tiyatronun kazandırılmasında payım olduğu için mutluyum... Nedim Bey, her gün bütün kadroya, cevaplamak için eserin didik didik edilmesini gerektiren yazılı sorular veriyor. Tartışıyoruz, çatir çatir hem de!..,
 
    Müziksiz Evin Konukları'nı iki yıl oynadık. İkinci yıl Şişli Terakki yıkılacak diye binayı tüm boşalttılar. Hala öyle terk edilmiş duruyor. Biraz daha ileride Nişantaşi Kız Lisesi'nde her temsil ayaklarda alkışlandık. O zamanlar insanlar değerli değersiz ayağa kalkmıyorlardı, şimdi değerini kaybetti..." Tiyatronun Cadısı, Macide Tanır.

 
    1990 yılında Dormen Tiyatrosu'nda "Uşak Ne Gördü" adlı oyunu yönetmek istiyor Nedim Saban. Kadroda Haldun Dormen, Sevil Üstekin ve Güler Karaman gibi oyuncular var. Fakat oyun tutulmuyor; kaldırılıyor. Yani yukarıda Macide Tanır'ın bahsettiği Nedim Saban'ın başarısızlığı. Bu konu üzerine de Haldun Dormen'e kulak verelim:
 
"Amerika'da eğitimini tamamlayıp yurda dönmüş, çiçegi burnunda genç bir yönetmen bir gün karşima dikilip 'Ben sizin ve Metin Bey'in birlikte oynadığı bir oyunu sahneye koymak istiyorum' dedi.
 
    Karşimda duran bu gencecik çocugun cesaretine hayran olmuş, kendi eski günlerime benzetmiştim. Zaten bana Amerika'dan da bir kaç mektup göndermiş ve Türkiye'ye döner dönmez en büyük isteğinin Metin'le benim oynadığım bir oyunu sahneye koymak olduğunu bildirmişti. Daha küçük bir çocukken kendi yaşindakilerle Sokak Tiyatrosu adı altında bir topluluk kurduğunu ve kentin çesitli yerlerinde gösteriler yaptığını hatırlatmış, karşimdaki gencin Türk tiyatrosuna yeni bir güç verecek parlaklıkta bir yetenek olduğuna karak vermiştim.
 
'Peki kabul. Hangi oyunu koymak istersiniz?' diye sordum.
Benim bu ani kararıma şaşirmış, kendini oyaladığımı, kandırdığımı sanmıştı.
'Çok ciddiyim. Oyuna karar verip hemen başlayalım' diye üsteledim.
Bir süre yüzüme 'bu adam deli midir nedir?' der gibi şaşkın şaşkın baktı. Sonra da kendini toparlayıp 'Ben size hemen bir liste getiririm' dedi.
Metin'le ikimiz o sırada Ray Cooney'nin Karmakarışık adlı farsını oynuyorduk.
'Ben bu işte yokum' dedi Metin, genç yönetmenle çalisacagimizi bildirince. 'Adı neymiş' diye sordu hemen arkasından merakal.
'Nedim' dedim.
'Ben iki oyunda birden oynayamam. Sen delisin, oynarsın' diyerek konuyu kapattı.
 
    Nedim'le altmışlı yılların ünlü İngiliz yazarı Joe Orton'un 'Uşak Ne Gördü' adlı oyununu seçtik ve hemen çalismaya başladık. Oyunda benden başka Sevil Üstekin, Gülen Karaman, Levent Tülek, konservatuar son sınıfta okuyan Bekir Aksoy ve Şehir Tiyatroları'nda Lüküs Hayat'tan beri çok yakın dost olduğum Atacan Arseven'in rolleri de vardı. Provaların pek tatlı geçtiğini söyleyemeyeceğim. Sevil ve Gülen bir kaç kez genç yönetmenimizle ateşli tartışmalara girdilerse de iş kavgaya dönüşmeden tarafımdan tatlıya bağlandı...
 
    İşin doğrusu Nedim'le çalismaktan ben de pek hoşlanmamış, genç yönetmenin ne yapmak istediğini hiç mi hiç anlamamıştım. Bir aktör için en korkunç şey, yönetmeni anlamaması ve yönetmen tarafından kafasının karıştırılmasıdır. Bütün kadronun aklı karışmış, neyi neden yaptığımızı bilemez hale gelmiştik ama provalar benim zorumla ve 'yönetmen ne derse o olur' ilkemle olaysız devam ediyordu... Oyun '16 yaşindan küçükler giremez' uyarısıyla sonunda açıldı ve işin garibi dolu gitmeye başladı. Herkes Uşak Ne Gördü ve '16 yaşindan küçükler giremez' cümlelerine büyük ilgi göstermiş, kimbilir neler neler göreceğini düşünerek koşmuştu tiyatroya. Göreceği garip şeyler arasında dekorun çesitli yerlerini süsleyen penisler de vardı. Oyun dolu gidiyor ama salonun yarısından çogu birinci perdeden sonra küfrederek tiyatroyu terkediyordu.... Bir gün Mehmet benimle önemli bir şey konuşacağını söyleyerek sahne arkasına geldi 'Haldun Abi, bu oyunu mutlaka kaldırmamız gerek' dedi pat diye.
'Niye? Dolu oynuyoruz, fena mı?' diye cevap verdim.

 
'İş senin sandığın gibi değil' diye sürdürdü Mehmet konuşmasını. 'Seyircinin yarısı küfrederek birinci perdeden sonra çikiyor. Sonuna kadar kalanların da salonu terk ederken bir beni dövmedikleri kalıyor.'
 
Uşak Ne Gördü, yirmi iki temsil sonra kaldırıldı..." Haldun Dormen, İkinci Perde.
 
     Yönettiğim diğer oyunlardan örnekler...
 
    Tiyatrokare'de ilginç oyunlara imza attım. Komediler, politik oyunlar, kabareler... gibi oyunlar sergiledim. Tiyatrokare'yi tek başima kurdum. 15 yaşinda iken kurduğum Beş Kafadarlar'daki ekip ruhu yoktu artık Türkiye'de. Herkes başka işlerle uğraşmaya başlamışlardı. Oyuncuların çogu televizyon dizilerinde oynuyorlardı. Tiyatroda oynatacak oyuncu bulamaz olmuştuk. Tabii burada televizyonun maddi ve manevi doyuruculuğu vardı. Daha fazla para ve daha çabuk ünlenme...
 
    Tiyatrokare'de Müziksiz Evin konukları, Bahara Uyanış oyunlarının yapımcı ve yönetmenliğini, Oleanna, Cadılar Zamanı, Kendine Ait Bir Oda, Soytarı, Bir Kadın, İki Perde İki Oyun adlı oyunlarının yapımcılığını üstlendim. Ayrıca Salaklar Sofrası, Üç Kadın Bir Çapkin, Oscar ve Profesör Enişte, Hayatımın Oyunu, Polisin Müşterileri adlı oyunlarda oynadım. Şen Makas, Şerefe 20. Yüzyıl oyunları, Salı Ziyaretleri ve geçtiğimiz (2008-2009) sezonda da Babamla Dans, Kim O ve Bu Da Benim Ailem oyunlarını yönettim. Bir de 90'lı yıllarda büyük yankı yapan "Zeki Müren İçin Bir Demet Yasemen" adlı müzikali oyun metnini yazdım ve yönettim. Yönettiğim ve oynadığım oyun sayısı 25'i geçti sanıyorum.
 
    Zeki Müren Müzikali...
 
    Bu proje biraz aceleye gelmişti. Ancak metin olarak çok sağlamdı. "Biz Zeki Müren için ne yapabiliriz?" diye düşünüyorken olay birden basına yansıdı ve büyük yankı yaptı. Toron Karacaoğlu çok doğru bir seçimdi. Ancak teknik olarak Türkiye'de bu tip işler yapmaya maalesef hazır değiliz!.. Türkiye'de tiyatroda teknik tam olarak gelişmiş değil. Zeki Müren Müzikali'nde de çok para harcandı. Fakat teknik yönden çok sıkıntılarımız olmuştu. 80 kişilik bir oyuncu grubumuz vardı. 104 oyun sergiledik. Çok tuttu, beğenildi. Ancak masrafını karşilayamadı. "Zeki Müren'in tacirliği yapıldı" diye eleştirildi. Fakat, örnegin Can Yücel öldügünde, şiirleri hemen oyunlaştırıldı. Veya Aziz Nesin ölünce, onunda eserleri oyunlaştırıldı. Bu bütün dünyada yapılan bir olay. Bu tacirlik değildir!.. İnsanlar nedense çok bireysel davrandılar. Bu oyundan sonra da Türkiye'de müzikal yapmamaya karar verdim!.. Daha küçük prodüksiyonlar yapıyorum. Şimdilik rejide daha çok heyecan duyuyorum. Reji çalismalarimi daha da yoğunlaştırmak istiyorum. Örnegin Metin Serezli ile "Kapıcının Ölümü"nü yapmağı arzuluyorum.
 
Zeki Müren Müzikali'ni bir de oyunda Zeki Müren rolünü oynayan tiyatro sanatçımız Toron Karacaoğlu'ndan dinleyelim:
 
    Toron Karacaoğlu "Zeki Müren Müzikali'ni anlatıyor...
 
    "Zeki Müren Müzikali; Bir Demet Yasemen...
 
    Şehir Tiyatroları'nda oynadığım 90'lı yıllarında, emekli olmama yakın bir zamandı. Tiyatro Kare'den Nedim Saban'dan Zeki Müren Müzikali teklifi geldi. Gencay Gürün'de onaylayınca teklifi kabul ettim. Zeki Müren benim çocukluk arkadaşimdır. Aynı mahallenin çocuklariydik. Ortaokul da aynı okulda idik. Benden bir sınıf üstte idi. Haftanın iki günü ailece mutlaka görüşürdük. Bir araya geldiğimizde konumuz hep müzikaldi. Onu en iyi tanıyanlardan biriydim. Gençliğini oynayacak genç için imtihan açıldı. 150 genç katıldı. Bu müzikal Bodrum'da başladı, Bodrum'da bitti. Anadolu'yu bayağı dolaştık. Bir çok kişi Zeki Müren'in ismini kullanarak ticaret yapıldığını söylediler. Müzikalin ticari yönü düşünülmedi. Ben işin içinde idim, güzel bir müzikaldi. Çok ta başarılı olduk. Turne boyunca dakikalarca alkışlandık. Herkes ağlıyordu. Bu kadar sevilen bir sanatçı görmedim." - Adem Dursun / Toron Karacaoğlu ile söyleşi
 
     Televizyon ve radyo çalismalarim...
 
    Show Tv'de Saklambaç ve Süper Aile programlarının metin yazarlığını, Atv'de Randevu, Kanal D'de Tartışma Büyüyor adlı programlarının sunuculuğunu yaptım. 1992'de Energy Fm'de Türkiye'nin ilk telefonlu ve canlı talk show'unu sundum. Radyodan sonra da televizyona transfer olan Dr.Stress'i 8 yıl yaptım. Televizyonda çok tutan İkinci Bahar adlı dizide Medet rolünü oynadım.
 
     Ve tatlıcılık mesleği...
 
    Kötü televizyon dizilerinde oynamak istemiyorum. Ancak tiyatromu yaşatmak için de bir şeyler yapmak zorunda idim. Ben de şu anda 90 şubesi olan "TATLICI TOMBAK"ı kurdum.
 
    Gişe derdini düşünmediğim için tiyatromda cesur oyunlar sergiliyorum.     Sadece İstanbul'da 35 şubem var. Elazığdan Trabzon'a kadar Türkiye'nin her yerinde şubem var. Yani sabahları tatlıcı, akşamları tiyatrocuyum. Severek yapıyorum. Oradan kazandığımı da tiyatroma yatırıyorum.
 
      Ve son oyun Figaro'nun Düğünü...
 
    Beaumarchais tarafından yazılan ve yazılışından 7 yıl sonra kraldan izin alınarak ilk kez 1784 yılında Paris"teki Odeon Tiyatrosu"nda sahnelenebilmiş bir oyun; 'Figaro'nun Düğünü'. İkiyüz yılı aşkın bir süredir onlarca ülkede, yüzlerce tiyatroda, milyonlarca seyirciye ulaşan ve yazıldığı dönemde pek çok kez yasaklanan bu oyun ülkemizde ise en son Şehir Tiyatroları tarafından 80'li yıllarda sahneye konmuş. Yıllar sonra Tiyatro Kedi tarafından tekrar sahnelenmeye başlanan, Napolyon"un, "Yapıtın içinde Fransız Devrimi'nin toplarını duymak mümkün" dediği oyunda aristokrasi eleştirisi mizahi bir dille yapılıyor.
 
    Hakan Altıner"in sahneye koyduğu oyunda ben, Kont, en son 12 yıl önce '3 kadın 1 Çapkin' oyunu ile tiyatro sahnesine çikan Füsun Önal ise Kontes rolünü oynuyor. Figaro"yu Atılgan Gümüş, Suzanne"ı Yeşim Alıç, Cherubin"i Ergün Demir, Fanchette"i Şirin Kılavuz, Basilio"yu Erez Ergin Köse, Marceline"i Sanem İşler ve Tarık Papuccuoğlu oynuyor.
 
ADEM DURSUN
Haziran 2009
[email protected]

Anahtar Kelimeler: nedim saban



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir