MAKALELER

Cihan Ünal

2012.04.11 00:00
| | |
7288

Tiyatro İstanbul, 1984-1994 yılları arasında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi “Şehir Tiyatrolarında” Genel Sanat Yönetmenliği yapan Gencay Gürün tarafından


Türk tiyatro ve sinema sanatçısı, yönetmen ve eğitmen CİHAN ÜNAL...

 

Son “İstanbul Söyleşi Turu”mda seyrettiğim oyunlardan bir diğeri de “Altı Haftada Altı Dans Dersi” idi. Richard Alfieri’nin yazmış olduğu oyunu Yücel Erten Türkçeye çevirmiş. Oyunun yönetmeni Cihan Ünal. Koreografi Mikel N. Vidhi, dekor Nilgün Gürkan, kostümler Faruk Saraç tarafından hazırlanmış, ışık ise Yakup Çartık. Oyunda oynayan sanatçılarımız: Nevra Serezli ve Cihan Ünal.

Her ikisiyle de oyun öncesi kuliste söyleşi yaptım. Nevra Serezli’yle yapmış olduğum söyleşi arşivimde; arzu edenler okuyabilirler.

Dünyada en çok izlenen oyunlar arasında sayılan bu güzel oyunu Türk seyircileriyle buluşturan Tiyatro İstanbul.
 
Tiyatro İstanbul, 1984-1994 yılları arasında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi “Şehir Tiyatrolarında” Genel Sanat Yönetmenliği yapan Gencay Gürün tarafından 1995 yılında kurulmuştur. Şehir Tiyatrolarındaki yöneticiliği sırasında pek çok ilkin yanı sıra nitelikli, klasik ve çağdaş tiyatro eserlerini sahneleterek seyircisizlikten batma noktasına gelen 87 yıllık kuruma büyük ivme kazandıran Gürün, 1995 yılında kuruculuğunu ve genel sanat yönetmenliğini üstlendiği “Tiyatro İstanbul”da 6 yıl içinde Türkiye’nin en usta ve en ünlü oyuncularının rol aldığı, Refik Erduran’dan Neil Simon’a, Arbuzov’dan Oscar Wilde’e uzanan seviyeli bir yelpaze içinde 15 eserin sahnelenmesine öncülük etmiştir.

 


 
Tiyatro İstanbul’un geçmiş sezonlarda sahnelediği bazı oyunlar:
 
Nereye Kadar, Seneye Bugün, Çetin Ceviz, Eskimeyen Oyun, Yeni Baştan, Aktör Kean, Sanat, Seher Vakti, Acaba Hangisi, İdeal Bir Koca, Sylivia, Altın Göl, Zelda, Tuhaf Bir Çift, Çılgın Hafta Sonu, İhtiras, Bu Adreste Bulunamadı, Pembe Pırlantalar, Dönme Dolap, Kaçamak, Tepetaklak, Çıkmaz Sokak Çocukları, Aşkın Yaşı Yok, İkinin Biri, Gönül Hırsızı, Çılgın Ruh, Yaklaştıkça, Altı Haftada Altı Dans Dersi...
 
Altı Haftada Altı Dans Dersi...
 
Biri orta yaş üstü, hayattaki yalnızlığını dansla doldurmak için dans eğitimi almak isteyen bir kadın, diğeri de yaşamında sorunlar olan bir dans öğretmeni. Bir araya geldiklerinde, yalnızlıklarını ve hayatın onlara yaşattığı zorlukları birbirleriyle paylaşarak, korkularıyla, zorluklarla yüzleşmelerini yer yer komik yer yer duygusal bir biçimde anlatıyor.
 
Basından:
 
- “Bir Muhteşem Sanat Gösterisi” Hıncal Uluç.
- “Müthiş Bir Performans” Ruhat Mengü / Vatan
- “Türk tiyatrosunun bu iki ünlü ve usta sanatçısının olağanüstü oyunlarına ve danslarına gelince... İşte    ona ancak şapka çıkartılabilir” Tufan Türenç / Hürriyet
- “Şiddetle Altı Haftada Altı Dans Dersi’ni görmenizi öneririm. Son sözüm Türk Tiyatrosunun “cesur yüreği” Gencay Gürün’e iyi ki varsınız ve bu güzellikleri bize yaşatıyorsunuz.” Ali Atıf Bir / Bugün
- “Öylesine müthişler. Herkes merak ediyor ve imreniyor böylesi bir performansa” Seda Kaya Güler / Sabah.
 
“...Liverpoollu bir yazar olan Richard Alfieri (1952) ayrıca hem aktör, hem de yapımcı. Ne yalan söyleyeyim, anlattığı öyküyü sağlam temele dayamış. İçeriğinde, kıyısından köşesinden pekâlâ evrensel bir önerme de içeriyor. Kısacası, “Altı Haftada Altı Dans Dersi”, söyleyecek sözü olan bir metin ve karakterleri gerçek. Sahneye uygulanabilir niteliğini de elbette göz ardı etmiyorum. Etmiyorum, ama sahneye uygulanabilir olma niteliği Cihan Ünal’a pek mi kolay, sıradan, falan geldi diye de meraklanmaktan kendimi alamıyorum. “Hem sahneye koyup, hem de oynamak neden,” diye Cihan Ünal’a açıkça sormak istiyorum.

"Altı Haftada Altı Dans Dersi”ni Cihan Ünal’ın neden hem yönetip, hem de oynayanlardan biri olmaya soyunduğunu anlayamadığımı sorarken, Cihan Ünal’ın ustalığına “asla ve kat’a” dil uzatmıyorum. Estağfurullah, ne haddime! Bakın, partnerine ve seyirciye karşı etki alanlarını iyi kullandığını da söylüyorum. Daha doğru bir tanımla, seyirciye ulaşmak için kullandığı araç olan oyunculardan birini, yani Nevra Serezli’yi ve diğer sahnesel öğeleri iyi kullanmış diyorum. Ancaaak… Oyuncunun en büyük aracı olan sözcüklerin doğru iletimi için vurguya, tonlamaya kendi nezdinde hiç mi hiç dikkat etmediğini de atlamıyorum. Michael’in sözcüklerinin doğru iletimi için vurguya, tonlamaya uygun hareketlerle ve mizansenlerle desteklenmesini sağlayamamış ne yapayım? Çünkü kendine üçüncü göz istememiş, dramaturgu, yönetmen yardımcısını falan boşlamış. Sahnesel etmenleri (dekor, ışık, müzik, kostüm, aksesuar vb.) iyi değerlendirse de, bunları etkin bir şekilde kullansa da; Michael’i mizansensiz bırakmış. Rejiyi keşke başkası yapsaymış…

Oysa vurgu ve tonlamanın önemini Cihan Ünal bilmez olur mu? Bir sözcüğün doğru vurgu ve tonlama ile başka bir anlamda kullanılabilir olduğunu, hatta tam tersi bir anlam kazanabileceği gerçeğinin yıllardır içinde yoğrulmuş bir tiyatrocu o. Vurgu ve tonlamanın sağladığı anlatımın daha da pekiştirilmesi için, oyuna oyuncunun da yaratıcılığıyla hareketler bütünü olan mizansenler eklenmezse olur mu hiç? Elbette olmaz! “Altı Haftada Altı Dans Dersi”nde reji olmamış diyorum, başka da bir şey demiyorum...”  

ÜSTÜN AKMEN / www.tiyatronline.com
 
Söyleşimize Cihan Ünal’ın Türk tiyatrosu üzerine söylediklerinden başlamak istiyorum. Çünkü Üstün Akmen, yukarıdaki eleştirisinde, Cihan Ünal’ın niçin hem oyuncu hem de yönetmen olarak bu oyunda görev yaptığını anlayamadığını yazmış.
 
Mecburen bu oyunda oynadım...
 
Türk sinemasının başarı grafiği yükselirken, Türk tiyatrosu için aynı şeyi söyleyemem maalesef... Çünkü sinema ve televizyonun avantajları, özellikle de tiyatrodan yetişmiş aktörleri o tarafa kaydırmaya başladı. Bakın ben bu oynadığım oyunu sadece yönetecektim, oynamayacaktım!.. Ancak üç ay aktör bulamadım. Bir kısmı sinemadan dolayı veya televizyon dizilerinden vakit bulamadıkları için kabul etmediler. Bir kısmı da rolün yapısını beğenmedikleri için kabul etmediler. Gay bir dans hocası rolü olduğu için kabul edilmedi. Sanki katil rolü oynandığında katil olunuyormuş gibi... Yarası olan gocunur.
 
Konservatuarlar çoğaldı...
 
Konservatuarlar çoğaldı; dolayısıyla çok öğrenci ve mezun olan var. Buna karşılık büyük oyunlar ya da müzikaller oynanabilecek büyük salonlar yok. Bir aktör 2000 kişilik bir sahnede sesini en arkada oturan seyirciye duyurabilecek vasıfları elde edebilmeli. Maalesef bu konularda düşüş var. Tiyatro oyunculuğunda eskilerle idare ediyoruz.
 
Halkevleri’nde yetiştim...

1946 Kastamonu doğumluyum. Babam Hüseyin Ünal öğretmendi. Liseyi fen kolunda okudum. Dersleri çok iyi olan çalışkan bir öğrenciydim. Devamlı iftiharla geçerdim sınıfları. Ablam Hepşen Akar, abim Mete Ünal, her ikisi de konservatuar mezunudurlar. Ablam Hepşen Akar Devlet Tiyatrosu sanatçısıydı; 2009’da kaybettik. Abim ise Opera Orkestrası’nda viola çalıyordu. Biz Tosya’da yaşıyorduk. İlkokulu Tosya ve Kırıkkale’de okudum. Orta ve liseyi Ankara’da okudum. Çocuk Saati ve Çocuk Kulübü’ndeki tiyatro çalışmalarına katılıyordum. 1962 yılında Halkevi’ndeki tiyatro kurslarına başlamıştım. Nüzhet Şenbay, Nurettin Sevin, Mahir Canova, Suat Taşer gibi değerli öğretmenlerimiz vardı burada. Fen derslerim iyi olduğu için, ailem, ablam ve abimden farklı olarak benim mühendis olmamı istiyorlardı. Ancak o Halkevleri’ndeki tiyatro çalışmalarım sırasında tiyatro mikrobu girmişti içime ve ben tiyatro okumak için sınavlara hazırlandım. Bu sınavlardan önce de, 1963-64 yıllarında, Devlet Tiyatrosu’nda küçük rollerde oynamıştım. 1964 yılında Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girdim.
 
15 yıl ağır roller...
 
1964 yılında girdiğim Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümü’nü 1969 yılında bitirdim. 1969’dan 83 yılına kadar, 15 yıl Devlet Tiyatrosu’nda ağır rolleri oynadım. Aynı dönemlerde 1971-72 yıllarında da Cüneyt Gökçer’e asistanlık yaptım. Sonra da asıl hoca olarak Ankara Devlet Konservatuarı’nda ders vermeye başladım. Diksiyon, mimik, rol ve sahne dersleri verdim.
 
İstifa ettim...
 
1982 yılında Britisch Counncil Bursu’yla tiyatro çalışmaları yapmak için Londra’ya gittim. Londra dönüşümde annem vefat etti. Bana o ara Don Carlos rolü verilmişti. Üzüntülü bir dönemimdi. “Beni mazur görün, üzüntülüyüm, ezber yapacak durumda değilim, başka bir oyun sahneleyin” dedim. Kabul edilmedi. Bana toleranslı davranılmadı. Tabi o dönem başka meseleler de vardı... istifa ettim. İstanbul’a yerleştim. 1999’da Yeditepe Üniversitesi’nde oyunculuk ve diksiyon dersleri verdim. 2000- 2001’de aynı yerde Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı oldum.
 
Oynadığım oyunlardan bazıları...
 
Devlet Tiyatroları’nda: Sevgili Doktor, Becket, Hastalık Hastası, Fatih, Romeo ve Juliet, Yunus Emre, Harold ve Maude, IV Murat, Kral Lear, Damdaki Kemancı ve Donkişot Müzikalleri...
İstanbul Şehir Tiyatroları’nda: Aktör Kean, Vanya Dayı, Evita, müzikalinde Che rolünde. Ayrıca Dormen Tiyatrosu’nda Günaydın Mr. Weil müzikali, Kurt Weil, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde Şen Dul operetinde Kont Danilo rollerini oynadım. 1995 yılında Çetin Ceviz oyunuyla Tiyatro İstanbul’a katıldım.
 
Tiyatro İstanbul...
 
Çetin Ceviz, Aktör Kean, Yeni Baştan, Sanat, Bu Adreste Bulunamadı, Dönme Dolap, Altı Haftada Altı Dans Dersi, Özel Hayatlar oyunlarını Tiyatro İstanbul’da oynadım.
 
Film çalışmalarım...
 
İlk film çalışmamı 1971 yılında yaptım. Damdaki Kemancı filminde Cüneyt Gökçer ve Ayten Gökçer’le oynadım. 1974 yılında da Metin Erksan’ın yönettiği Şeytan filminde Meral Kaygun’la oynamıştım. 1977’de Almanya’ya gittim. Berlin’de ZDF Televizyon yapımı olan Gül ve Bülbül filminde oynamıştım. Bu filmde Zülfü Livaneli’de oynamıştı. Alman ve Türk oyuncularından oluşmuş bir oyuncu kadrosuydu. 1980’li yıllarda film çalışmalarım devam etti. Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, Halit Refiğ, Orhan Aksoy gibi çok değerli usta yönetmenlerle çalıştım.
 
Türk sineması...
 
Türk sineması son senelerde gençlerin eline geçti; iyi de oldu. Benim oynadığı dönemlerde, yirmiye yakın filmde oynadım, filmler sonradan dublaj yapılıyordu. Bu çalışmalarda bir soğukluk vardı. Sonradan yapılan dublajlarda oynarken aldığınız, hissettiğiniz duygu ve samimiyet verilemiyordu; siyaloglar çok soğuk oluyordu. Yeşilçam, o dönemin mantığıyla Türk sinemasının gelişimini durdurmuş bir sinemadır bence. O zaman Türk sineması diye bir şey yoktu; Yeşilçam Sineması vardı. Şimdi ise kişilikli bir sinema olmaya başladı. Rol kesmenin yerine, daha doğal, sinemanın gerektirdiği gibi çalışılıyor.
 
Ödüller...
 
1972 – IV Murat ve Becket’teki rollerimle Ankara Sanat Sevenler Derneği En İyi Oyuncu Ödülü
1973 -  Fatih rolüyle Gazeteciler Cemiyeti En İyi Oyuncu Ödülü
1991 -  Aktör Kean rolüyle Avni Dilligil En İyi Aktör Ödülü
1985 – Altın Kelebek Sinemada En İyi Erkek Oyuncu Ödülü
1998 -  Sanat’taki rolüyle Sadri Alışık En İyi erkek Oyuncu Ödülü
2000 -  Türk Dil Kurumu Özel Ödülü
2003-2004 Akademik Yılı Hacettepe Üni. Sanat Ödülü.
 
ADEM  DURSUN 
[email protected]

Anahtar Kelimeler: cihan ünal



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir