MAKALELER

Metin Akpınar

2012.01.08 00:00
| | |
9039

Yönetmenliğini 11 yıl aradan sonra tekrar sinemaseverlerin karşısına geçen Zeki Ökten'in yaptığı Güle Güle filminin galası için Berlin'e gelen yılların tiyatrocusu...




 

Ünlü komedyenler Metin Akpınar ve Zeki Alasya yeniden 'Devekuşu Kabare' için bir araya geliyor. 


Bu kez 'Devekuşu Devekuşu' ismini kullanacak ikili üç ay içinde yeni oyunlarıyla görücüye çıkacak. 

Oyun İstanbul Kongre Merkezi'nde oynanacak.
 
 
Türkiye'ye kabare türünü tanıtan DEVEKUŞU KABARE ve METİN AKPINAR... 
 
Yönetmenliğini 11 yıl aradan sonra tekrar sinemaseverlerin karşısına geçen Zeki Ökten'in yaptığı Güle Güle filminin galası için Berlin'e gelen yılların tiyatrocusu Metin Akpınar'la gala öncesi bir sohbetim oldu. Çocuklukları aynı adada geçmiş ve hala bir arada yaşayan beş arkadaşın sıkı dostlukları üzerine kurulu filmde, Galip'in (Metin Akpınar) hayatı boyunca bir kez gördüğü ve büyük aşk yaşadığı Kübalı sevgilisi Rosa'ya kavuşması için arkadaşlarının gösterdiği çabalar anlatılıyor. Film, sinema ve tiyatroya yıllarını vermiş Zeki Alasya, Metin Akpınar, Yıldız Kenter, Şükran Güngör, Eşref Kolçak'ın yanı sıra Haluk Bilginer, Güler Ökten, Ayşegül Aldinç, Nülifer Açıkalın, Serra Yılmaz ve Sevda Ferdağ gibi geniş bir oyuncu kadrosunu buluşturuyor. Zeki Alasya'nın da bir söyleşide söylediği gibi "Güle Güle, aşkın, sevginin, dostluğun, paylaşmanın, hoşgörünün, özverinin kısaca özlediğimiz ve yükselmesini istediğimiz değerlerin filmi..."
Evet, duygu yüklü bu filmi seyrederken, ben de gözyaşlarımı tutamadım. Filmi seyrederken de kaybolan eski arkadaşlık, dostluk, komşuluk kısacası zayıflayan insan ilişkilerini düşündüm; özeleştiri yaptım. Böyle kaybolmaya yüz tutmuş duygu ve ilişkileri sorgulayan filmler sık sık yapılmalı ve bizler tarafından seyredilmeli diye düşünüyor ve değerli sanatçı Metin Akpınar'ın Berlin'de sadece Merhaba dergisiyle yapmış olduğu söyleşiye geçiyorum:
 
Sanat yaşamınızı özetler misiniz?
 
2 Kasım 1941 İstanbul Aksaray doğumluyum. Babam Mustafa Bey, annem Nadide Hanım'dı. Liseyi Pertevniyal Lisesi'nde okudum. 1957'de "Yeşil Sahne"de sanat yaşamım başladı. Daha sonra ise 1962 yılında Milli Türk Talebe Birliği Tiyatrosu'na başladım. 1964 yılında da Ulvi Uraz tiyatrosunda "Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım" oyunuyla profesyonel oyunculuğa ilk adımımı attım. Aynı tiyatroda "Hababam Sınıfı" oyunundan sonra Gen-ar tiyatrosu kurucuları arasında yer aldım. Ülkemizin ilk kabare tiyatrosu olan Devekuşu Kabare'de kurucu, ortak, oyuncu ve yönetici olarak yer aldım.
                                  
Oynadığım oyunlar, filmler ve tv dizilerinden bazıları:
 
Vatan Kurtaran Şaban, Haneler, Yalan Dünya, Beyoğlu Beyoğlu, Yasaklar, Deliler, Şuna Buna Dokunduk, Büyük Kabare, Reklamlar... gibi. Oynadığım filmlerden bazıları ise: Nereye Bakıyor Bu Adamlar, Davetsiz Misafir, Patron Duymasın, Köyden İndim Şehire, Petrol Kıralları, Propaganda, Güle Güle ve Abuzer Kadayıf. Televizyon dizileri ise: Mirasyediler, Dünya Hali, Zeki Metince, Hastane ve Yerim Seni
 
Devekuşu Kabare Tiyatrosu denilince, biraz durmadan olmaz:
 
" Altmışlı yıllar tiyatromuza kabare türünü tanıtan ve sevdiren  Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nun açıldığı ve en parlak dönemini yaşadığı yıllar olmuştur. Haldun Taner, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ahmet Gülhan'ın birlikte kurdukları  Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nun yazarı ve yönlendiricisi, kabare türü üzerinde bilgisi olan, yazıları ve konuşmalarıyla bu türü ülkemizde tanıtan  Haldun Taner'dir. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ahmet Gülhan İstanbul Milli Türk Talebe Birliği'nin 1959'da kurduğu amatör Birlik Tiyatrosu'ndan yetişmiş, başka sahnelerde profesyonel olmuş sanatçılardır. Funda Postacı, Orhan Aydınbaş, Halit Akçatepe, Oya Mella'nın (Alasya), daha sonra Cihat Tamer, Bilge Şen, Perran Kanat (Kutman), Meral Aral'ın da yer aldığı topluluk Haldun Taner'in yazdığı, Vatan Kurtaran Şaban, Bu Şehr-i İstanbul ki, Astronot Niyazi, Ha Bu Diyar adlı kabare oyunları ile önce aydın kesimin ilgisini çekmiş, sonra büyük seyirci kitlesinin sevgisini kazanmıştır. Seyirciyle sıcak ilişki kuran, şaka yollu da olsa, acıtıcı gerçekleri su yüzüne çıkarmaktan çekinmeyen, güncel sorunları zekice düzenlenmiş durumlar ve konuşmalarla tartışmaya açan bu oyunlar tiyatromuza taze bir soluk getirmiştir. Yetmişli yıllarda kendine özgü mekanının dışına taşan, halk tiyatrosu niteliği kazandıkça kabare türüne özgü özelliklerini yitirmeye başlayan Devekuşu Kabare Tiyatrosu, yazarı ve akıl hocası Haldun Taner'in topluluktan ayrılmasından sonra güç yitirmiştir. " (Türk Tiyatrosu-Sevda Şener-S: 178)
 
Güle Güle filmi neyi anlatıyor?
 
Kader birliğinin,dostluğun, arkadaşlığın ve demokratlığın getirdiği özverinin anlatıldığı; Türkiye'de biraz unutulmaya başlandı diye üzüldüğümüz bu olguların sergilendiği ve sorgulandığı bir film. Hatta o yaşta insanların yapmaması gereken şeyleri bile dostluk uğruna, sevgi uğruna, sevilen arkadaş uğruna yapılmanın öyküsü. Türkiye'de biraz unutulmaya başlandı diye üzüldüğümüz olgular bunlar. Demek ki bu olgular hafızaların derinliklerine itilmemişler; çabuk hatırlandılar. Tepki olumlu oldu; çok mutluyuz.
 
Güle Güle filmi dargın olan Zeki-Metin ikilisini buluşturan film olarak nitelendiriliyor. "Barıştıran" kelimesini de ekleyebilir miyiz?
 
Hayır!.. sadece dargın olan bizleri bir araya getiren bir film Güle Güle. Şimdi yeniden bir film çekilse barıştırıcı olması gerekir.
 
Dargınlığınızın sebebi?
 
Biz en son Hastane ve Yerim Seni adlı iki dizi yaptık. Hastane dizisini severek ve isteyerek çektik. Ancak bu dizi giderek Kayserili bir hastabakıcıyla salak bir hemşirenin maceraları boyutuna düşmesi hiç hoşuma gitmiyordu. Buna rağmen 127 bölüme kadar çektik. Bu diziden sonra bir şey yapmama kararındaydık. Ancak hem arkadaşların ekonomik durumları hem de tiyatromuzda olmayınca bir şeyler yapma gereği duyduk ve Yerim Seni diye bir dizi yapmaya başladık. Ancak bu dizi kimseyi yemezken bizi yedi!.. Çünkü benim prensibim dışında bir yazara angaje olmuştuk. Yazarlarımız tipleme bilmiyorlar, bir işi bitirmeyi bilmiyorlar. Dolayısıyla diziyi götüremedik. Bir de şu var: Biz, Zeki ile beraber iş yaptığımızda paranın hakimiyeti bendeydi. Son zamanlarda gelirden fazla para harcanınca bütçemizde açıklar oldu; sıkıntılar başladı. Bunun üzerine Zeki, bir şeyler yapmak istiyordu; ben istemedim. Sanıyorum olay buradan başladı. Beni medyada halka şikayet ederek bir şey yapmaya zorladı. Fakat dozunu kaçırdı. Ben bir sene sustum. Dükkan açtığında "ortağım dükkanıma gelmedi ! " dedi. Yalan!.. Kaç defa gittim, ustalarla ilgilendim. Sonunda ben de suskunluğumu bozdum! ne dedim... "İşini ihmal ediyor ! " dedim. "Ortaklığımız devam ediyor " dedim. Bu sefer ortalık iyice karıştı: ben zengin ve gaddar bir ortak, Zeki ise haksızlığa uğramış fakir ve mutsuz bir ortak durumuna düştü.
 
Ne kadar sürecek?
 
Ortaklığımız hala devam ediyor. Zeki ile Metin, Devekuşu Kabare Limited Şirketi adı altında olan şirkette ortaktır. Şirketin masraflarını Metin Akpınar karşılar, ileride bir proje olursa değerlendirilir. Ya da bu dargınlık devam eder. Ancak biri hasta olursa öteki koşar veya biri ölürse diğeri üzülür. Zeki ile yaşamak bir keyiftir. Çok mutlu anlarımız oldu. Ama biz de insanız; keyiflerimiz başka, zevklerimiz başka, siyasal görüşlerimiz başka, ayrı takımları tutarız; ben Galatasaraylıyım o ise koyu Fenerbahçelidir. Bizdeki sanat tüketicisi sanatçıyı ürünüyle sevdiği için üründe gördüğünü özel yaşamda da görmek istiyor. Bu hiç de doğru değil...
 
Yeni filminiz Abuzer Kadayıf'ın konusu ve galasında sizi öfkelendiren sorular?
 
Bu film, Güle Güle'nin tam aksine; zariflik ve zerafet yerine çirkinliği avaz avaz haykıran, mafya, sanat, ticaret-emniyet ilişkisini feryat figan anlatan, çürümüş bir kültürü ki buna kültür bile denemez, insanların yüzüne vuran, onları yaşatanlara kendilerini gözden geçirmelerini söyleyen, hatırlatan bir film. İbrahim Tatlıses, "Benim hayatım" diye bir iddiada bulunmuş ve ihbarname çektirmiş. Medyanın filmi daha izlemeden, filmde neler olduğunu bilmeden, İbrahim Tatlıses'in hayatıyla olan örtüşmesi üzerinde ısrarla durması sabrımı taşırdı. Sanatçıyı, ki bu ülkede sanatçı az, kutlamak yerine sanatçıyı zor duruma düşürme çabası görüyorum. İşte bu olumsuzluklar beni öfkelendiriyor!.. Medya çalışanları zamansızlıktan ne kitap okuyorlar, ne felsefe, ne politika, ne sosyoloji, ne de sosyal psikoloji biliyorlar!!! Sadece bildikleri olumsuzluk, yanlışlık, yüzeysellik ve mesuliyetsizlik!!! Sorulan sualler iyi niyetli değil!..
 
Size son olarak 'iyi niyetli' bir soru sormak istiyorum: Kilolarınız?
 
Şişmanladığımı uzun ayakkabı çekeceği kullanmaya başladığım zaman anladım. Çünkü eğilemiyorum. Kilo almamın nedeni de tiyatroyu bırakmak oldu. Tiyatroda oyundan sonra saat yarımla bir arası sofralar kurulur; yenilir içilirdi. Haftada  7-8 oyun oynardık. Bunlar çok aktif ve dinamik çalışmalardı. Tiyatro çalışmalarını bıraktıktan sonra akşamları saat dokuzda sofraya oturmaya başladık; sabaha kadar... dolayısıyla içki ve yemek iki misline çıktı. Buna karşın aktivite yarıya düştü; tam yirmi kilo aldım. Şimdi 125 kiloyum. 110 kiloya düşebilirsem yeterli benim için. Yirmi senedir iki rakamlı kiloya zaten düşemedim.
 
Efendim, size yapmış olduğum bu keyifli sohbet için teşekkür eder, iki rakamlı kilolar ve sıhhat dolu nice yıllar dilerim.

 

Anahtar Kelimeler: metin akpınar



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir