İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin sahnelediği Puccini’nin, La Boheme’ operası, seyircisine görsel ve işitsel bir şölen yaşattı. Bruegel’in resimleri benzeri bir kalabalıkla, güzel sahne fotoğraflarının oluşturulduğu Puccini’nin muhteşem eserinin koreografisi muhteşemdi. Kostüm, dekor, renklerin seçimi, çocuk oyuncu yönetimi, kalabalığın dikkat dağıtmadan canlılığı sağlayışları, görülmeye değerdi. İkinci perde, özellikle, müziğin, sesin ve görselliğin şiiri gibiydi. Tıpkı şarkıların notaları gibi, akışı gözle görülür kılan bir insan kalabalığının giriş çıkışı, çok güzel bir görsellik yaratıyordu. İnsanın gücünü, bitmeyecek bir şeyi, sonsuz olanı, ümidi hissettiriyordu.
Hep bir sahne hayal ederdim; oyuncuların birbiri ardına bitmeyen bir akış halinde sahneye dolduğu… Sanki insanlar değil de yürüyen notalarmış gibi sahneye dolan… Birbiri ardına devam eden, hiç bitmeyen bir şarkı gibi bir sahne girişi… Böyle büyüleci bir atmosfer La Boheme’de müziğin ritmine uygun olarak sağlanmış. Kemerlerlerden geçen kalabalık çok güzel bir sahne fotoğrafı oluşturmuş. Kalabalık ve hareket oyunla gerçeklik arasındaki fonu güçlü kılıyor. Devam eden, biriken düzenli kalabalığın barok bir tarzı var. Bach’ın üst üste binen notaları gibi… Hareketi, devam edeni, müziğin resmini sunuyor. Yaşamın akışını somutluyor; ince ince akan bir nehir gibi…
Birkaç kişinin hikâyesini görünür kılmak için insandan daha iyi bir fon olabilir mi? Toplumu da sahnede var etmek bireyin hikayesini güçlendiriyor. Bir şenlik havası, bayram yeri, panayır benzeri bir açık alan… Hikaye seyirciye ulaşmadan bir kat gerçekliğe çoktan bürünmüş oluyor.
Belki de sahnenin seyirciye ayna olduğunu fiziksel anlamda en çok kanıtlayan bir sahne olduğu için seviyorum sahnedeki bu kalabalığı… “Hepimizin söyleyecek bir şeyi var, hepimiz buradayız,” der gibi… Sahne doğrudan seyirciyi yansıtan bir fona dönüşüyor. Bu şekilde nehrin iki kıyısında birbirine bakan kişiler gibi olmasını seviyorum oyuncu ile seyircinin… Belki zamanın en başında, henüz dil icat edilmeden önceki halimizle ilgili bir şeyleri çağrıştırıyor…
Belki henüz hikâyesine sıra gelmemiş o sıradan kalabalığı hiç değilse görünür kıldığı için kalabalık sahneleri seviyorum. Çarşı, pazar, fabrika, otobüs, tarla, okul, hastane… Nerede bir topluluk oluyorsak…
Birinci perdedeki komedi unsurları keyifliydi. Soğukta ısınmak için perde perde yakılan oyun… Oyun ve ateş arasında kurulan benzerlik; tiyatro da bir an içimizi ısıtan sonra küllerinden yeniden doğan bir sanat… Oyunun ateşe benzetilmesi felsefi derinliği olan bir imge… Masalsı büyüleyici bir atmosferi vardı La Boheme’nin. Bir anlığına içimizi ısıtan ve sonra kaybolan alevler gibi… Yine biriken kira borcu için gelen ev sahibinin evden gönderilmesi, oldukça komik bir sahne…
Bir yanda ölümcül bir hastalık yüzünden kavuşamayan sevgililer, diğer yanda şüphe ve kıskançlık yüzünden ayrılan sevgililer… Sevginin ne olduğu üzerine düşündürücü karşıtlıklar… Oyunun girişinde yoksul bir hayat süren dört sanatçı arkadaşın hikayesi, biraz daha detaylandırılabilirdi. Belki de sondaki duygusal etkiyi güçlendirecek olan budur. Belki iki aşkın birden ele alınıyor oluşundan kaynaklı, hikâyeye özgü bir çift odak sorunundan kaynaklı, üçüncü ve dördüncü perdeler giderek oyunun akışını taşıyamadı. Harika müziklerin yanında sanki gittikçe sığlaşan hikâye gereğinden fazla uzatılmış hissi verdi. Duygusal gücünü yeterince hissedemedik. Rodolfo’nun acısını, Mimi”nin acısını, her iki oyuncunun da içten, oyunculuklarına rağmen…
Opera ile minyatür arasında bir benzerlik var. Beste ile oluşturulmuş belli bir kalıp içinde müziğin minyatürü opera. Yoğunlaştırılmış bir imgesi var. Sahnede aylarca süren provalarda biriken sabitlenen, yüzlerce yıllık emek belki de… Oyunun büyüsü burada. Bize bir anda etki eden şeyin oyuncuların ve diğer tiyatro emekçilerinin, aylar süren emeği olduğunu unuturuz sahnedeki rol kişilerinin dünyalarına girerken… Yediden yetmişe geniş kadrosu ile bizlere güzel bir akşam yaşatan İzmir Devlet Opera ve Balesi La Boheme ekibine teşekkürler. Alkışınız bol olsun.
Anahtar Kelimeler: izmir devlet opera ve balesi, la boheme
0 Yorum