MAKALELER

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü

2019.03.18 00:00
| | |
9376

Her yıl tiyatro ile ilgili bir kavramın diğerlerinden daha çok öne çıktığı bir yıl olduğunu hissediyorum.

Her yıl tiyatro ile ilgili bir kavramın diğerlerinden daha çok öne çıktığı bir yıl olduğunu hissediyorum. Bu yıl da bu kavram illüzyon. Hem dramatik tiyatronun, (var ederek) hem de epik tiyatronun (yok ederek) olmazsa olmazı illüzyon.

Tiyatronun filizi diyebileceğimiz bu kavramın günlük yaşam içindeki karşılığı “kanmak” “kandırılmak”. Aristoteles’in Poetika’ da incelediği Antik Yunan Tiyatrosu’ndan (Oidipus), Shakespere’e  (Iago tarafından kandırılan saflığı, dürüstlüğü, iyiliği temsil eden Othello) Moliere’e, devam eden bir tarihi var kanmanın, kandırılmanın. Kimi zaman oyuncuyu içine düştüğü durumdan habersiz bırakarak, “seyirciye bir üstünlük sağlatan” kimi zamansa güçlü bir biçimde seyirciyi bir hikayenin içinde tutarak, “seyirciye bir üstünlük sağlatan” bir kavram illüzyon. Öyle sanılan ama öyle olmayan. Yitip gitmek, kaybolmak, irkilmek, ürpermek, bir anda uyanmak… Hem seyirci açısından hem de oyuncu açısından, yakmayan bir ateşin gücü kadar yanığı hissettiren bu şey, oyunun hammaddesi. Günlük yaşamdaki kapılıp gitmelerimize, uyumalarımıza karşı bizleri içten içe uyaran bir uyutma. İster sahnede bozma yöntemi ile epik tiyatronun sağladığı illüzyon deneyimi, ister dramatik tiyatronun sağladığı illüzyon deneyimi arttıkça, hayata, olaylara bakış açımız da değişecektir; Öyle sandığım acaba öyle mi? 

Sanmak ve kanmak akıldan çok ruhla, duygularla benliğimizin daha çocuksu, daha iyi, daha masum, kısımlarıyla ki giderek sadece bize bağlı olmayarak, kültürel aktarımlarla da geçmiş bir tarafıyla ilgili gibi. İyilik bir yaşam tecrübesi sonucu kültür olabilir. Örneğin acımak. Kendinden daha zor durumdan olana acımak… Yardımseverlik, merhamet gibi kavramlar da kültürel çeperleri olan kavramlar. Dolayısı ile kanmayı da tek başına kişinin saflığı ile açıklayamayız. “Şimdi burada” yaşanan bir yaşamın doğrudan-lığı içinde yaşamayı başaran toplumlara özgü arı bir varoluş biçimi de olabilir. Teknolojiden uzak, durumun kendisinden daha gerçek olan hiçbir yan etmenin durumun saflığını bozmadığı toplumlar da. Dolayısı ile saflığın bireysel bir kişilik özelliği olmaktan çok, bir tür kültürel özellik olduğu toplumlarda kanmış olmanın bedeli de daha güçlü olur. Çocuk gibi kanmak… İnanmak… Topluca kanmak… Sonra öyle olmadığını görmek… Tiyatro burada insanın içindeki iyiliği ortaya çıkarır. Bireysel bir özellik olarak iyiliği değil, bir toplumun özelliği olan, giderek bir kültür de olan iyiliği. Ve böyle böyle sonunda insan bu katmanlı dünya içinde evrensel iyiliği görür. Sahnedeki perdelerle hayattaki perdeleri aralar tiyatro.

Eğer, hem saf hem de akıllı iseniz işte tiyatro burada. Saflık yaşadığınız toplumdan geliyor, ancak ne olduğunu da görüyorsunuz. Saflık alın yazınız gibi* değiştiremeyeceğiniz bir durum ancak ne olduğunu da görüyorsunuz. İşte ister seyirci olsun, ister oyuncu olsun, ister müzik tasarımcısı, ister kostüm, dekor, ışık tasarımcısı, ister yönetmen, ister dramaturg… Tiyatronun her neresinden tutmuş olursanız olun bugün bizi tiyatro ile var eden etkiyi yaratan temel etmen budur. Saflık ve akıllılık. Yüreğimizle, duygularımızla ilgili olan, arketipsel bir kavram olarak saflık ve bugünü yaşamamızı sağlayan akıl. 

İyi bir oyunculuk için de birinci kural kanmak. Rolüne inanmak. -mış gibi yapmak değil, yapmak. Kanmayan kandıramaz; kendini bırakmak; güvenmek.. Güvenmeyene güvenilmez. Sahnede ne varsa seyirciye geçen odur. Heyecan mı? Sevgi mi? İyilik mi? Hep beraber olmanın coşkusu mu? Bizler tiyatrocular kendi aramızda provalarla bir hayat yaparız, hayata en çok benzeyen sanatı yaratmanın kuralı budur. Bir koza öreriz. Bu sanatın temelini rol dağılımı ile gelişen bir ihtiyaç örgüsü ile ilmek ilmek atarız. Sonrası hep bu dokunun üstünden yükselir. 


Eğer kanamayacak denli saflığımızı yitirmişsek, eğer çocukların arasına karışıp tas kağıt makas oynayacak, şimdi burada, onlarla birlikte ebeleme oynayacak kurallar dışı bir yaşamı yitirmişsek, tiyatroyu oluşturamayız. Oyun içgüdümüzü de yitirmişiz demektir. Hala kanıyorsak, kandırılabiliyorsak umut var demektir. Çünkü tiyatronun özünü oluşturan çatışmayı, saflık ve akıl çatışmasını taşıyoruz demektir. Yakmayan bir ateşin deneyimini…

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günümüz kutlu olsun.

*ALINYASIZI şiirimden: Saflık alın yazım /Kendim doldurmam gerek /Bu bomboş sayfayı. A.K.

Arzu Kaya 
Tiyatro Pasaport

Anahtar Kelimeler: 27 mart dünya tiyatro günü



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir