Tiyatro Düşünceleri
1-Tiyatronun Ritüelistik Özelliği
Tiyatronun ritüelistik özelliği sağaltım. Hep birlikte olan biten çevresinde toplanma, belirlenmiş sorunu çözmek için bir araya gelme… Örneğin kuraklık… ya da hasatta bolluk bereket için toplanma… Ya da kutlama… Bağbozumu… Diyonissos… Köy seyirlik oyunları… Şenlik oyunları…
Peki modern yaşam içinde tiyatronun ritüelistik özelliğini nasıl açıklayacağız? Doğadan kopsa da insan, doğanın hâkimiyetinde yaşıyoruz. Bizi bir sorun çerçevesinde bir araya getiren örneğin iklim krizi… Epeyce bir sorun var. Yine de zaman ve mekândaki parçalanma gerçeği topluca görme konusunda bir sis yaratıyor.
İnsan bir topluluk olduğu zaman kendinin dışına çıkar, kendini tanır. Kendi iç dünyasının zenginliği içinde yaşamanın sanatsal yeteneklerin ortaya çıkışına elverişli bir doğası olsa da bu yalnızlaştırıcı etki zamanla başkalarını duyumsamamaya ve gerçeği kavrayamamaya neden olabilir. Yaşamla reel bağını yitirmiş bir yerden de tiyatro sanatı ortaya çıkmaz. Daha öznel bir alanda boğuşulan sorunları küçümsemek, baş edilemeyen toplumdan kaçmanın sonuçlarını yaşayan birinin uyumsuzluğunu küçümsemek değil tam olarak demek istediğim… Uyumsuz da toplumla bir ilişki içindedir. Ancak bu bilinçli, toplumu her an gözeten, farkında bir seçenektir ve sanatını yine toplum üzerinden kurar.
Tiyatro her yaşayan toplumdan açan çiçek. Nasıl yaşıyorsak sahnede onu izleriz. Sahnedeki dil odur. Örneğin bugün çocuk oyunları alış veriş merkezlerinde sahneleniyor. Bu yanlış bir şey değil. Çok da iyi bir yöntem. Çünkü tüketim boğmacasının dışında bir dünyanın daha var olduğunu hiç de olsa bir anlığına fark ettikleri bir an yaşatmış oluyoruz çocuklara… Düşlerden, hayallerden, hikâyeden oluşan bir an… Belki de bugün tiyatronun ritüelistik yanına denk gelen yer burasıdır… Avmlerde oyun sahnelenmesi…
2-Tiyatro Nereden Gelir?
Sanat hayatımızda niçin önemli? Çünkü sanat her zaman umut. Eğer biri edebiyattan söz etmeye başlamışsa, biçim olarak, yaşam yatağında sular yordamında akıyor demektir. Biri resim yapabiliyorsa biçim olarak, geçim derdini bir an da olsa aşmış demektir. Ya da şiir okuyan biri varsa, çıkmaz gibi görülen karanlıkta bir kibrit yakmıştır. Tiyatro da böyle işte. Tiyatro yaşamın üstünden yükselen, onu var eden, onu sarsan, sallayan, kendine baktıran, düşündüren, yoklatan her an ölçüsünü aldıran bir sanat dalı… Alışkanlıkların yatağını değiştirir, oluşturduğu, düzenli bir şekilde biriktirdiği bir dizi alışkanlık akışıyla, demetiyle… Oyundan çözülen güçlü bir yaşam alışkanlığıdır. Seyirci olarak bizim alışkanlıklarımızla bağ kurar, düşünme biçimimizi etkiler, her gün yürüdüğümüz sokakta yeni bir şeyin dikkatimizi çekmesini sağlar… Yeni gözler açtırır.
Tiyatro her zaman hakiki bir yaşamdan gelir. Eğer güçlü bir yaşam içgüdüsü, birlikteliği, ilişkisi yoksa orada bir bütünlük oluşmaz ve roller oyunculara yeniden dağılmak için oluşmaz. Tiyatro yaşamdan gelir…
A:Nereden geliyorsun?
B:Yaşamdan
A:Orası neresi
B:Orası tam olarak şöyle…
Tiyatro ile var ettiğimiz yaşam, her zaman özünü güçlü bir yaşayıştan alır. Nasıl yaşadığımızın çiçeğidir.
Bir topluluk içinde her zaman ona sıra gelmeyen ya da düşünceleri önemsenmeyen ya da her seferinde kaybettiği için pes eden birileri vardır. Tiyatro o görülmeyenlere, es geçilenlere ayna tutar, söz hakkı verir. Kral, soytarı, aynı düzlükte yer aldığımızı gösterir.
İnsanlar birbirlerine karanlıkta hikâyeler, masallar anlattıklarında hepimizin buluştuğu yer neresiyse, tiyatro oradan gelir. Biz fak etmeden hep birlikte gittiğimiz yerden…
Çoğumuzun yaşamında hep konuşan, doğuştan her şeye karşı bazı kişiler vardır. Yaşamı sözcüklerin çıtırtısı ile hep diri tutan. Kavga ile her an harmanlayan, analitik bakış sağlayan… Bu bilinci tiyatroya çok yakın buluyorum. Çünkü tiyatronun doğası böyle. Yaşam içinde bir yaşam sanatı olduğu için çoğu kez görünmez olan. Dokuz ay on günlük çilesi değil de tek bir doğuş anı görünen ve sonra yine yaşama karışıp giden bir iz bırakmaksızın… tıpkı bu kişilere benzetiyorum. Hiçbir şeyi deştirmiyor, boyuna konuşuyor deriz. Sonra on yıllar yirmi yıllar büklümünde o kişilerin işlevini keşfederiz… İyi ki varmış dediğimiz rate kişilerdir onlar. Sınır taşlarıdır. Kendilerini hayata geçiremeyen, hayatın kendisi olan… tıpkı tiyatro sanatı gibi… Ağaçlar gibi… Kendi için değil başkaları için yaşayan… Varlıkları yeter deriz bir gün. Tiyatronun yarattığı kültür iklimi de böyledir. Tiyatro gününün seyircisi için değil, on yılların seyircisini gözetir… Çağların…
3-Çocuk ve Tiyatro
Çocuk tiyatrolarında mesaj kaygısı duyulmamalı. Daha doğrusu eser miktarda bir şey söyleyebiliriz. En güzeli çocuğun bunu kendi kendine keşfetmesi, oraya gelinceye kadar da epey eğlenmesi… Böyle olduğunda işte hayat gibi olur, hem de düş gibi… Böylece umut olur. Çocuğa büyümek için gerekli olan ümit gibi. Çünkü çocukluk güdüktür. Boyun uzayacak, yaşın gelecek, sınıfını geçeceksin… Hep engeller, yoksunluklar vardır… (belki de bu yüzden çocukların yoksulluk çekmeden büyümeleri gerekiyor; çocukluk zaten yoksulluk… Hep bir gün, hep sırası gelince…) bu yüzden çocuk sanatları çocuğa büyümesi için gerekli iklimi sağlar. Çocuğun içine düştüğü çıkmazdan bir anda çıkacağı yer boy atmak, sınıf atlamak olamayacağına göre; çocuk sanata tutunur. Yani ümide…
4-Tiyatro ve Resim Sanatı
Tüm sanatları kapsayan tiyatro sanatı içinde resim sanatının önemi büyük... Sinema ile fotoğraf ilişkisine benzer bir ilişki bu. Tiyatronun temel öğesi olan hareketi, kimi ressamların eserlerinde ritim olarak, kimi ressamların eserlerinde tema, kimilerinde kurgu, kimilerinde ise renk olarak görebiliyoruz. Örneğin Van Gogh' un resimlerinde çizgiler döngüsel ve hareketlidir. Buradan bakınca Van Gogh'un resminin bir müzikal bir ressam olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü resimlerindeki duygusal ritmi en iyi duyduğumuz ressam. Bütünsel ve çocuk sanatlarına benzer bir biçimde doğrudan... Çizgisel değil de döngüsel zaman anlayışına yakın, (dolayısı ile hikâye anlatımının zaman anlayışına yakın) Onun resminde bir yaşam izi olarak hareketi görüyoruz... Böylelikle tüm büyük ressamlarda olduğu gibi onun çizgisini her yerde diğerlerinden ayırt edebiliyoruz. Tıpkı tiyatro sahnesinde yarattığımız karakterler gibi... Kendi başına yaşamaya başlayan, canlanan, soluk alan, her şey gibi...
Anahtar Kelimeler: tiyatro düşünceleri, Tiyatro ve Resim Sanatı
0 Yorum