MAKALELER

The Censor Sansürcü - Tiyatro DOT

2010.02.25 00:00
| | |
6294

"InYer Face” akımının öncülerinden yazar Anthony Neilson'ın yazdığı “Sansürcü”, insanın “id” duygusunu ön plana çıkaran oyun olarak izleyeni ile buluşuyor...

     Aşk ve Cinsellik Sorgulaması  
  
    "InYer Face” akımının öncülerinden yazar Anthony Neilson'ın yazdığı “Sansürcü”, insanın “id” duygusunu ön plana çıkaran oyun olarak izleyeni ile buluşuyor. Modern sanat anlayışının çağdaş öncülerinden olan yazarı özümsemek hiçte kolay değil. “Dot Tiyatro” anlayış persfektifi olarak septizimi kendisine örnek almış. Sürrealist fikir anlayışı cımbızlanarak “gerçek” görüntüde insan olgusu sahnede hayat buluyor! Devamlılığı sağlayan farklılık mı yoksa bu farklılığın bastırılmış duygulardaki yeri mi? İstanbul'un bu yeni tiyatrosu, sorulacak soruları sahnede yaşatarak, insanın kendi sınırlarını belirlemesini sağlıyor.


 
    Dot Tiyatro kurulum aşamasında çok iddialı cümlelerle başlamışlardı işe. Gerçekten de yabana atılmayacak işler yapmaya başladılar bile. Bugüne değin hiçbir tiyatronun cesaret edemediği konuları sahneye taşıyarak işe koyuldular. İzleyenden de ilgi görmesinin nedeni bu olsa gerek. Farklı dil. Farklı konu. Farklı kadro.
 
“The subject is completly animal like by this way extinguishing sense of followeris descended…”
 
    Oyun ilk gösteriminden bu yana İngiltere'de inanılmaz bir başarı kazanmıştı. Eleştirmen dostum Tom'un yukarıdaki yorumu gerçekten çok ilginç. Anthony Neilson'un 'Penetrator' adlı oyununu daha önce duymuştum. Yükselen İngiliz oyun yazarlığının genç kuşağını başarı ile temsil eden yazar, Writer's Guild Ödülü'nü hem de Time Out'un en iyi 'Fringe Ödülü'nü almayı başardı. Oyun bu güne değin bir çok sahnede sergilendi. “Finborough Theatre, Londra 1997, Royal Court Theatre, Bolton Octagon Studio Theatre, Londra 1999, 29 Street Repertory Theatre, New York 1999, The Other Theatre Company, Londra 2004…” Notlarıma almadığım daha bir çok sahnede de gösterimi yapıldı. 


 
    İngiltere'nin tiyatral anlamda yükselen çizgisi yazarlarını epeyce etkiliyor. Zaten son dönem dünya tiyatrosu, İngiliz yazarlarla yeniliklere kavuşuyor. 20. yüzyıl İngiliz tiyatrosu, gerçekçi tiyatronun başı çektiği evredir; bu evre, Shaw'un eleşetirel gerçekçi toplumsal ve sorunsal oyunlarına ve aynı bağlamda Galsworthy ile Granville-Barker'ın oyunlarına tanıklık eder.Bu dönemde Maugham, siyasal ve toplumsal tiyatrodan uzaklaşan psikolojik oyunlara yönelirken; N.Coward, ticari eğlence tiyatrosu doğrultusunda çok sayıda güldürülü oyunlar üretmiş; Rattigan, toplumsal komediler ele alırken, Priestley alt tabaka insanların sorunlarına seslenmiştir. Auden ve İsherwood'un 1930'larda başlattığı koşuklu oyun eğilimi, Eliot'ta ciddi bir sav haline gelerek, Fry tarafından sürdürülmüştür. 1945'ten sonra İngiliz Tiayarosu'nda yenileşme etkinliklerine rastlanır: Art Council'ın tiyatrolara ödenek sağlamasıyla birlikte, Stratford'daki Shakespeare anma tiyatrosu, 1960'da Londra'da Royal Shakespeare Company olarak etkinliğe başlarken, 1963'de (Laurence Olivier'in yönetiminde) National Theatre etkinliğe başlamış; öte yanda, 1958'den sonra Devine yönetiminde English State Company, Londra'da Royal Court Thatre'da çağdaş uygulamalara geçerken J. Littlewood'un Theatre Workshop'ı deneysel tiyatro çalışmalarına yönelmiştir. West end'de ticari tiyatronun ağırlık kazandığı bir dönemde, Osbourne'un Öfke oyunuyla, 1956'da yeni İngiliz drama sanatı (öfkeli genç kuşak) kendini göstermiştir. Saçma tiyatrosundan Brecht'e kadar çağdaş tiyatronun etkilerini taşıyan, ancak İngiliz toplumunun sorunları açıkyüreklilikle sergilemeye çalışan ve son dönem İngiliz Tiyatrosu'nu temsil eden bu karşıçıkıcı kuşak oyun yazarları toplu olarak şöyle sıralanabilir: Pinter, arden, Wesker, Stoppard, Brenton, Barker, Griffiths, Edgar, Bond, Whiting, Poliakoff, Hare, McGrath, Ayckbourne, Barnes, Orton, Hampton.* Yazarın “Royal…” tiyatrosunda oyununun sergilenmesi o'nun için başlı başına bir şöhret olmuştur.


 
    Oyunun konusu: Sansüre takılan bir film çeken Bayan Fontaine, filminin gösterime girebilmesi için “Sansürcü” den randevu talebinde bulunur. Bu kadının görevi, “Sansürcü” ye filminin bir aşk filmi olduğuna inandırmasıdır. Seks ögesinin ön plana çıktığı bir aşk filmi… Buluşmalar devam ettikçe Bayan Fontaine, aşağıladığı kişiyle farklı ilişkilere girmeye başlar. Ve belli bir süre sonra çektiği filminin içinde bulur kendisini. 
 
    Dot Tiyatro mekan olarak dar alanda gösterimlerini sergilemekte. Bu onlar için dezavantaj olacağına, yönetmenlerinin ve ekibin hayal gücü ile avantaja dönmüş. Oyun içinde gerçeği yaşamak hissini seyirciye hissettirebiliyorlar. Sadece bir çalışma masasından oyunu aktarmak risk taşısa da, bu riski göze alan ekip başarılı olmuş. Sinema teknikleri kullanılarak oluşturulan görsellikte oyunun mekanını genişletiyor. 
 
    Almıla Uluer'in oyuna dijital görüntüden katılması şöyle bir soruyu aklıma getirdi. Acaba yönetmen oyunu iki kişi üzerinden tasarlayarak mı böyle bir şey düşündü? Hiç sorun yaratmadan oluşturulan bu görsellikte, “Sansürcü” yü aldatan eşi; “Sansürcü” ile aralarında geçen ruhsuz konuşmaları görüyoruz. Almıla Uluer'in oyunculuğu video görüntülerinde de etkileyici. 
 
    Uğur Polat'ın “Sansürcü” yü oynarken enerjisi son noktaya ulaşıyor. Yaşamı silik olan, insanların görmek istediği görüntülerin içinde geçen karakteri; canlı, kendine gelmiş, olağanüstü hale getiriyor. Daha öncede oyununu seyrettiğim Sevgili Uğur Polat'ın. Yetisi her oyunda daha da farklılaşarak artıyor. Bayan Fontaine ile ilk görüşmedeki tedirginlik yüzünde hissediliyor. Gerilim ifadesini çok güzel yansıtmış. Özellikle çalışma masasındaki duruşunda -ki bu kişilik bozukluğudur- yaşamla kopmuş bağlarını yerinde aktarıyor. Kendisini “cesur” bir oyuncu olarak görüyorum. 
 
    Güneş Berberoğlu, Bayan Fontaine karakterinde çok yerde bir duraksama yaşadı. Oyunu izleyeli epey bir süre oldu, dilerim bu değişmiştir. Kendi içsel kritiğinde yapmak istediklerini yansıtamadı. Sanki bir “kabul ettirici” edasıyla oynadı oyununu. Biz izleyen olarak olayın akışını beklediğimiz için, çok yerde konunun gidişatını anlayamadık. Güneş Berberoğlu seks ve etkileme kavramlarına gizemlilik katarak, Bayan Fontaine'ye yaşam verdi. Çok küçükte olsa yaptığım eleştiri başarısını gölgelemedi. Geri dönüşlerde çok etkilendim. 
 
    Naz Erayda'ya soracağım tek soru şu: “Sansürcü” nün sıra dışı fantezisini tuvalette gerçekleştirmesi fikri nerden çıktı? İzleyenin tepkisinden mi çekindi yoksa tiyatral kültürümüzün bunu kaldıramayacağını mı düşündü? Bu olay gözler önünde olmalıydı. Fakat insan psişiğinin ulaşamayacağı noktaları sahneye taşımak yürek ister. Tiyatro Dot dilerim popülerist kültür meraklılarının gazabına uğramaz. Bu kalitede bir grubun Türk Tiyatrosu'na sunacağı çok hazine var.

Anahtar Kelimeler: The Censor Sansürcü, Sansürcü, Tiyatro dot



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir