MAKALELER

Joko’nun Doğum Günü - Yolcu Tiyatro

2018.07.31 00:00
| | |
7062

Bilerek ya da bilmeyerek kaç kişiyi taşıyorsunuz her Allah’ın günü üstelik hiç fark etmeden.

Joko’ya Her Gün Doğum Günü

 

“İn omzumdan. Seni taşımaktan yoruldum artık!” dediğiniz kaç kişi var hayatınızda? Bilerek ya da bilmeyerek kaç kişiyi taşıyorsunuz her Allah’ın günü üstelik hiç fark etmeden. Gündelik hayat inadına üzerinize üzerinize doğru gelirken kaç kişi sırtınızda kambur?

Arka planda renkli bir ekran. Mapping teknolojisiyle yansıtılan görüntüler iç içe geçiyor. Gündelik hayattan parçalar izliyoruz. Yarı uykulu yavaş adımlarla sahneyi geçen bir adam. Üzerinde bir işçi tulumu. Gözler kapalı. Yüzünde anlamsız bir gülümseme. Uyur gezer gibi dolaşıyor. Gerçek dünyadan kopmuş, sanki hayal dünyasında yaşıyor. Tıpkı dünyanın bütün sokaklarında koşuşturan bilincini kaybetmiş aylak karıncaların yaptığı gibi… 

Joko bu aylak karıncalardan biri. Diğerlerinden farklı olarak yanlış giden bir şeyler olduğunu hissediyor ama bu rahatsızlık hissine bir türlü anlam veremiyor. “Bir de sizleri taşımaya başladığımdan beri yere bakıyorum hep, daha önce göğe bakardım” derken nasıl bir kapana kısıldığını Joko’nun içi biliyor ama ya Joko’nun kendisi bunun ne kadar farkında?

Hareket tasarımı ve Mapping teknolojisiyle birlikte sahnelenen oyunda, sistemin bireye ne yaptığını izliyoruz. Sistemin insanın kimliğini nasıl yok ettiğini, beyaz efendiler ve diğerleri arasındaki güç savaşının ezme ve ezilme ekseninde nasıl geliştiği anlatılıyor. Bir su deposunda işçi olarak çalışan Joko’nun başından geçenler, milyonlarca insanın yaşadığı gündelik gerçeğin saçma bir dünyadaki yansımasıdır. Kimliğimizi ufak ufak bize hissettirmeden tırtıklayarak yok eden bir sistemde, bireyin nasıl un ufak olduğuna tanıklık ederiz. Sistemin öğütüp yok ettiği gerçeklikte onlar artık insan bile değildir.


            
36. Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri kapsamında, İsmet İnönü Sanat Merkezindeyiz. Fransız yazar Roland Topor’un kaleme aldığı ve Mine Kırıkkanat’ın dilimize kazandırdığı oyunu Ersin Umut Güler yönetiyor. Yolcu Tiyatro Topluluğunun sahneye koyduğu oyunda başrolleri Tolga İskit, Ayşe Tunaboylu, Cenk Dost Verdi, Yasemin Ertorun, Burak Üzen, Serdar Bordanacı, Sercan Dede ve Sıla Kılıç paylaşıyorlar. Oyunda ses, animasyon ve müzik tasarımı Tufan Dağtekin’e, kostümler Makbule Mercan’a ve ışık tasarımı Alev Topal’a ait. Sahne illüstrasyonlarını ise Can Badur hazırlamış.

Fransız Roland Topor kesinlikle sıra dışı bir sanatçı. Oyunlarındaki zengin ve derinlikli anlatımı çözebilmek için sanatçının hayatı boyunca yaptığı çalışmalara bir göz atmak gerekiyor. Grafik sanatçısı olarak başladığı sanat yaşamına karikatürist, oyun, roman, öykü, senaryo yazarı ve film yönetmeni olarak devam ediyor. Daha sonra György Ligeti’nin Le Grand Macabre (Büyük Ölüm Dansı) Operasının dekor ve kostüm tasarımcılığını yapıyor. Rene Laloux birlikte yaptığı La Planete Sauvage (Vahşi Gezegen) isimli çizgi film 1972’de Cannes Film Şenliğinde özel ödüle layık görülüyor. Bununla da yetinmeyen sanatçı 1979’da Werner Herzog’un yönettiği “Phantom der Nacht” filminde oyuncu olarak rol alıyor. 


 
Roland Topor kara mizah anlayışını çarpıcı bir dille yansıtmayı başaran özel sanatçılardan biridir. Hangi türde eser verirse versin, ruhundaki asi başkaldırı hemen hissedilir. Sistem karşıtıdır. Toplumun tartışmadan kabul ettiği alışıla gelen değer yargılarını sorgular, toplumu sarsmayı amaçlar. Toplumu eğlendirmek gibi bir derdi yoktur. Birden fazla sanat disiplininin bir arada kullanıldığı “Joko’nun Doğum Günü” oyununda bu zengin, bu çok derinlikli çalışmaların izlerini görürüz.
   
Hayatın içinden gelen farklı karakterler birer birer sahneye çıkar. Bizler onları zaten gündelik yaşamın bir yerinden tanıyoruz. Başı bigudili bir ev kadını, siyahlar içinde punkçı bir genç kadın, saçları iki yana örgülü küçük bir kız çocuğu muhtemelen öğrenci, beyaz gömlekli yeşil pantolonlu kel kafalı bir adam Dr. Nosferatu’yu anımsatıyor ve ensesi kalın bir yağ tulumu. Sahnenin arka planında yer alan beyaz perdeye yansıtılan görüntülerde geometrik şekiller birbirine dönüşür. Hayat akıp gider. Karmaşık rüyalar, kabuslar birbiri içinde erir. Kırmızılı şişko bir adam aniden zorla Joko’nun sırtına binmeye çalışır. Joko şaşkın. Kabul etmez. “Ne yapıyorsunuz beyefendi, inin sırtımdan” derken Joko’da hala bir umut ışığı vardır.  


 “Dünya Ticaret Merkezine çek” diye havlayan kaba yağ tulumu, bir yandan işçinin sırtına biner, bir yandan da gazetesini yüksek sesle okur. Kültür önemli tabii, okumak lazım! “Görevinden uzaklaştırılan işçiler açlık grevine gittiler.” Sonra kendi kendine söylenir. “Hamallara yüz vermeye gelmiyor, tepene biniyorlar”. Bunu bir hamalın sırtındayken söylemese iyiydi. Bu aynı zamanda, para kimdeyse o diğerlerinin sırtına biner düşüncesinin fiziksel olarak gösterimidir.

Joko hareket ettikçe, arka planda ekrana yansıyan görüntüler de eş zamanlı olarak ileriye doğru hareket eder. Joko yorgun, taşımaktan bezmiş, sokakları zoraki geçerken, sokağı Joko’nun gözünden izleriz. Kameranın yürüdükçe sarsılan, yavaş ve titrek kullanımı duygu aktarımı bakımından çok başarılı olmuş. Ve biz bu nedenle yorgunluk ve bezginlik duygusunu içimizde hissederiz. Yavaş yavaş yürümeye çalışarak,  sokağı ve evleri Joko’yla birlikte geçeriz.  Sahnede Joko’yu canlandıran sanatçının hareketiyle birlikte eş zamanlı olarak ekrana yansıyan görüntülerdeki bütünlük seyirciyi oyunun ve filmin içine dahil eder. Olayları, hangi şartlarda neler yaşadığını Joko’nun gözünden görmemizi kolaylaştırır. Bu samimiyet ve sıcaklık duygusu bizi Joko’ya yakınlaştırır. Oyun boyunca Joko’yu ve arkadaşlarını canlandıran oyuncular, diğer oyuncu arkadaşlarını sırtlarında taşıdıkları için çok ciddi bir fiziksel bir çaba harcıyorlar. Ve bu fiziksel çabaya ek olarak, hep karakterde ve oyunun içinde kalarak, seyirciyi oyunun içine çekerek ve oyunun bir parçası haline getirerek ayakta alkışlanmayı hak ediyorlar. 


Sokaklar, evler, evlerin içleri, fabrikalar, sürekli dönen çarklar, dişliler, borular, manivelalar, vanalar, pistonlar, düğmeler, kutular, merdivenler, labirent gibi sonsuza kadar uzanan bir karmaşa. Fabrikada uzun çalışma saatleri, sürekli tekrarlanan aynı hareketler insanları otomatlaştırır, robota çevirir. Fabrikadaki vuruşlar çok sesli bir caz orkestrasına dönüşür. Su deposunda yankılanan güçlü tok sesleri kalbin vuruşu gibi içimizde duyarız. Güm, güm, güm. Kalp gibi atar. Hayatımız bu kalp atışına bağlıdır. Fabrikaların kalbi de böyle atar. Sistem çalışır. Kan damarlara pompalanır. İnsan hayatta kalır. Güçlü olan güçsüzün sırtına biner. Sistem soluk alıp verir. Sokaklarda hayat böyle akar.
   
Dekor pratik ve fonksiyonel olarak hazırlanmış. Çok sade. Çok basit ama işlevsel. Dekor çok hızlı değişir. Mekandan mekana geçiş hızlı olur. Hikayenin akışı bölünmez ve oyunun ritmi hiç düşmez. Arka planda değişken, renkli bir çizgi film tadında hazırlanmış zengin görsellik de eklenince oyun çok iyi kurgulanmış bir animasyon filmi lezzetini verir. Acuze evler, şekli estetize edilerek deforme edilmiş korkunç balkonlu kapılar, çerçeveler ve garip bir mimari. Bu çılgın görsel kokteyl, animasyon film etkisini güçlendirirken çekici bir atmosfer de yaratır.  


Fabrika masası olarak kullanılan karton kutuların kenarları kalkınca evde kullanılan iskemlelere dönüşür. Fabrikayı tanımlayan büyük kutular kapatılıp çevrilince Joko’nun evindeki yemek masası haline gelir. Mekan değişir. Joko’nun ailesinin oturma odasını görürüz. Arka plandaki görüntüde kapı aralığından gazete okuyan felçli bir baba vardır. Sahnedeki oyuncularla görüntüde yer alan karakterler ya da objeler iç içe geçerek bir bütünlük sağlar. 

Joko sadece zengin kodamanları değil ailesini de sırtında taşır. Yani sorun sadece para değildir. İnsanın ruhunu arsızca sömüren bir saldırıyla karşı karşıya kalıyoruz her gün. Sistemin öğrettiği çaresizlik duygusuyla da savaşmak zorunda kalacaktır. Joko gerçekten dört bir yandan sarılmıştır. Felçli bir baba,  ev kadını bir anne, küçük bir kız kardeş hepsi onun eline bakar. Onca yorgunluğun karşısında kazanılan üç kuruş çok önemlidir ama hayatında hiç çalışmamış anne servet değerindeki üç kuruşu büyük bir rahatlıkla, hiç tereddüt etmeden bir şişe köpüklü şaraba yatırıverir. Yani, başkalarının acıları en kolay katlanılan acılardır. Annenin iyi bir mazereti vardır. “Ama Joko ! Bugün senin doğum günün oğlum!”


Hayat boyu maddi manevi kaç kişi sırtımıza biner? Kapitalist sistemde işçilerin sırtına binen ensesi kalın patronlar, zengin kocalarının sırtına binen para avcısı kadınlar, analarının sırtına binen işsiz güçsüz hayırsız evlatlar, babalarının sırtına binen hiçbir işte dikiş tutturamayan tembel serseriler, tek bir çocuğun eline bakan aileler, uzak doğuda çekçek arabalarını insan gücüyle çekerek beyaz efendileri taşıyan fakir insanlar, dünyanın sırtına binmiş her fırsatta insan haklarından dem vuran sömürgeci, ırkçı beyaz efendiler, hep bu çarkın keskin dişleridir.
  
Oyun boyunca arka plana yansıyan sömürü sistemi işte böyle işler. Birilerinin sırtına binerek. Üstelik bunu, “onların iyiliği” için yaptıklarını söylemeleri dayanılmazdır. Bir adım daha öteye giderek, uyurgezer şaşkınları bu safsataya  inandırmaları ise işin sosu olur. Bu “inanmışlık halini” aslında biz bir yerlerden çok iyi tanıyoruz. Dünyanın bütün ülkelerindeki azgın kapitalistler işte böyle çalışır. Patronlar işçilere kendilerini böyle taşıtır. Oyunda seçkin semtleri, lüks otelleri görürüz. Mesela süper lüks Concordia Otelinin önü. Concordia Oteli bütün dünyadaki beş yıldızlı süper lüks otellerin simgesidir. İş adamları, sahtekar şaklabanlar, pahalı fahişeler Joko ve arkadaşlarına doğru hep bir ağızdan koro halinde bağırırlar. “Sana bineceğim, sana bineceğim”. Sana bineceğim derken? Pardon ama nereye kadar? Ne zaman şöyle bir silkineceğiz? Sırtımızda taşıdığımız kamburlarımızdan ne zaman kurtulacağız? Bu öğretilmiş çaresizlik duygusunu ne zaman kıracağız? Ne zaman hayatı kendimiz için yaşamaya başlayacağız? Taze havanın ve mavi gökyüzünün tadını ne zaman çıkaracağız? Ne zaman? Ne zaman? Ne zaman?    

Anahtar Kelimeler: Joko nun Doğum Günü, yolcu tiyatro



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir