Türk Tiyatrosu Tarihi 1860… Her şey Gedikpaşa Tiyatrosu ile başladı.
Türk Tiyatrosu’nun temellerini atan Güllü Agop ve Gedikpaşa Tiyatrosu
Topraklarımız da… Osmanlı Sarayı, yabancı toplulukların gösterilerine büyük önem verirken halk da Batı modelinde tiyatro ile azınlıkların sunduğu gösteriler sayesinde gelenekselleşmişti. Batı tiyatrosunun, 1839 Tanzimat Fermanı’nın ilkeleri doğrultusunda Osmanlı toplumu ile tanışması ise geleneksel Türk tiyatrosuna artıları olduğu gibi eksileri de olmuştur. Yazılı metne geçilmiş, yabancı yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalar yanında Türk yazarlar oyun yazmaya başladı. Kurumsallaştırma yönünde önemli bir yol kat edilirken Çerçeve sahneli yeni tiyatro yapıları kurulmuş ve tiyatroyu 1860 yılında inşa edilen Gedikpaşa Tiyatrosu, bu topraklardaki çağdaş tiyatro için bir milat kabul edilmekte… Güllü Agop, 1861’de bu yapıyı kiralamış ve 1868′de Osmanlı Tiyatrosu adlı bir topluluk kurarak Türkçe oyunlara yönelmiştir. 1870′te Sadrazam Ali Paşa’nın desteğiyle, Türkçe oyunlar oynama imtiyazını 10 yıl elinde tutan Güllü Agop’un topluluğunda Ermeni oyuncular yanında Müslüman Türk oyuncular da yetişmiştir (En ünlüsü Ahmed Fehim’dir). Osmanlı Tiyatrosu’nda Namık Kemal, Ahmed Mithat Efendi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmut Ekrem gibi ünlü şair ve yazarların yapıtları, Ahmed Vefik Paşa’nın Moliere uyarlamaları, ünlü Fransız melodram, güldürü ve vodvillerinin çevirileri, kantolar, müzikli oyunlar ve operetler sahnelendi.
Türk Tiyatrosu’nun temellerini atan Güllü Agop’tur.
Padişahlar da tiyatroya büyük ilgi göstermiştir. Abdülmecid, 1858’de Dolmabahçe sarayının yakınında bir saray tiyatrosu; Abdülhamid ise 1889 yılında Yıldız Sarayı’nın bahçesine bir tiyatro salonu yaptırmıştır. Türkiye’de Batılı anlamda tiyatronun kuramsallaşması ve Türkçe oyun sergilenmesi yolunda Ermeni sanatçıların katkısı, Mardiros Mınakyan ve Tomas Fasulyeciyan’ın katkılarıyla sürdü. Halk tiyatrosu sanatçıları, tuluat adı verilen yeni tür sahnelemeye başladı. Ortaoyunu ustalarından Kavuklu Hamdi’nin önderlik ettiği ve 1875 yılında ortaya çıkan bu tür, Cumhuriyet’in ilk yıllarına dek yaşadı.(*)
Ne zorluklarla kurulmuş Türk Tiyatrosu;
Darulbedayi ve Devlet Tiyatroları kurucusu "Baş Yönetmen Muhsin Ertuğrul"un çabalarını ve bıraktığı mirası iyi korumak gerek.
Bana göre;
"Sanat gelişmeye devam ederken, geleneksel olanı da harmanlayabilme yeteneğidir."
Şimdi de tiyatro tarihi dersimi vermeye başladın diyeceksiniz. Haddim değil. Ancak !
Özellikle son dönemde izlediğim oyunlarda ve karekterlerde ruh yok !
Anadolu gibi çok renkli bir coğrafya da sanat yapılıyor ise oyunculuklar da çok renkli olmalı. Batı tarzı oyunculuklar da olmalı, tamam kabul ediyorum. Fakat! Bizim coğrafyamızda ki insan tiplerini, karekterlerini ne sinema , ne dizi de ve ne de tiyatro da görmüyorum. Bir çok deneme adı altında yapılan uyarlama oyunların hepsi birbirinin tekrarı.
Okuduğum yada izlediğim piyesler de hepsi fabrikasyon gibi aynı. Anlıyorum telif hakları, dekor, kostüm , ışık ve personel gibi bir çok unsur var işlerini zorlaştıran. Hepinize hak veriyorum. Özel tiyatrolar zor süreçlerden geçiyor. Rakamlar dudak uçuklatıyor. Ancak ! Ödenekli tiyatroların gücü var. Neden hiç birinde geleneksel anlamda oyunlar yok ? Klasikler tam anlamı ile ödenekli tiyatrolar da yapılmalı hemde aslına uygun olarak doğru şekilde. Seyirci öncelikle onları izleyip sonra da gelip özel tiyatrolarda ki uyarlamaları izlemeli farklı bakış açılarını görmeli. Düz oyunculuklar, yazarların yarattığı karekterin öncesi sonrası olmaması, farklı şeyler yapalım derken kendimizden uzaklaşıyoruz ruhsuz bir oyun ve karekterler çıkıyor ortaya. Bu sezon izlediğim oyunların ve oyunculukların büyük bir kısmı tam anlamı ile faciaydı.
Ne görsel olarak ne de ruhsal olarak tatmin olamadım, bunun sebebi ne diye düşündüm..
Geldiğim nokta şu oldu !
Tüm meslektaşlarıma soruyorum. Yaptığınız işler gerçekten sizleri tatmin etti mi ?
Dürüstçe söylemeliyim ki ben tatmin olmadım..
Sebeplerine gelince !
Birincisi; bizim çok değerli yazarlarımız ve çok sağlam piyeslerimiz var. Neden yapılamıyor?
İkincisi; Neden tüm yeni yazar adı altındaki piyes diyemiyorum, oyunlar birbirine benziyor?
Üçüncüsü; Neden batılı olma çabası adı altında oyuncularımız bizim kültürümüzden uzaklaşıyor?
Beşincisi; Nere de bizim, Şener Şen, Kemal Sunal, Sadri Alışık, Adile Naşit, Suna Pekuysal, Münir Özkul, Metin Akpınar, Zeki Alasya, Levente Kırca? Nerede böyle özel tip ve karekterler ?
Sustuk değil mi ? Evet bende susuyorum düşündüğümde !
Tiyatro Keyfi " Cyrano Rock" Kemal Başar, Moda Sahnesi "Othello" Ahmet Saka, Asmalı Sahne "Hepimiz Sustuğumuz Yerden Yaralıyız" Dilek Uluer, İstanbul Devlete Tiyatrosu " Rumuz Goncagül" Uğur Keleş ve Şebnem Bilgeer, Bu beş oyuncu dışında lezzetli gelen bir oyuncu ile karşılaşmadım açıkcası. Hem yönetmenleri hem de oyuncuları tebrik ediyorum. Bu sezon da aklıma kazınmış oyunculuklar. Bazı oyunlar, bazı başarılı oyunculuklar nedeni ile devam etmeli.
Ödül veren seçici kurul üyelerine sesleniyorum, oyunculuk kriterlerinizi tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Ödül teşvik eder ancak, sanatçı ödül aldığı zaman sanatçı olmaz. Mesleğinde oynadığı karekterlere üflediği ruhla mührünü basar.
Umudum ; yeni sezonda ve bundan sonraki süreçlerde, eserlere ve çıkacak olan karekterlere dramaturgi bağlamında daha dikkatli ve hassas davranılması.
Serkan Aydın
Oyuncu-Yazar
Kaynak (*) https://www.bidunyatiyatro.org/tiyatro-nedir/tiyatro-tarihi/
Anahtar Kelimeler: güllü agop
0 Yorum