Uyandığımda yatak odasındaydım.
On katlı bir blokta zemin katta bulunan dairenin yatak odasındaydım. Arkamda bulunan duvarın kırılma ve yere dökülme sesi bütün benliğimi sardı. Yatakta doğrulup salonda bulunan abime seslendim ve iyi olup olmadığını sordum. Birbirimize ulaşmaya çalışmak için koridora çıktığımızda duvarlar arasında sanki bir tenis maçındaki toplar gibi bir o yana bir bu yana sallandık.
O kocaman 45 saniye geçtiğinde abimle sokağa fırladık.
17 Yaşımda 17 Ağustos 1999 gecesi çocukluğum bitti.
O başka bir yere koştu ben başka bir yere. İkimizde aşıktık ve tek düşünebildiğimiz şey acaba kız arkadaşlarımıza ne oldu düşüncesiydi.
Sokaklarda dolandım acaba onun oturduğu yerde bulunan binalar yıkılmış mıdır diye düşündüm.
Oraya gittim ve binaların sağlam olduğunu görünce en yakın hastaneye koştum.
İnsanlar yıkıntıların altından getiriliyordu. Ve tüm koridorlar vefat etmiş insanlar ve yaralanmış insanlarla doluydu.
Oradan oraya koşturup bir şeyler yapabilir miyim diye düşünüyordum. Sabaha kadar uğraştım geceden aklımda kalan en net hatıra iki ayağı birden kırılmış olan bir depremzedeyi tek başıma tuvalete taşıma halimdi.
Yap abi ben temizlerim dememe rağmen onun her şeyin dışındaki ahlaksal dürtüsü ve vakur hali bende bir çok şeyi değiştirdi.
Ağabeyimi ertesi gün saatler sonra yıkılmış bir binanın enkazında bulabildim.
Sevdiği kızın oturduğu binaydı ve babasını kendi elleri ile kazıyarak o binadan çıkarmıştı.
Ailenin bir çok üyesi o sevgi sayesinde nokta atışı ile o mezardan kurtarılabilmişti.
Sonrası çadır kentler. Sonrası derin bir sessizlik olmuştu benim için.
Her gün çadır kentin orada üstüne oturduğum bir binanın altında kalmış araba pestilinin lisede sıra arkadaşımın erkek arkadaşına ait olduğunu ve her ikisinin evinin de sağlam olmasına rağmen deprem anında önünden geçtikleri binanın yıkılıp ikisinin de son nefesini bu arabada verdiklerini öğrendiğimde sustum.
Sanırım o gün sanatçı olmak istediği keşfettim.
Çünkü hayatın benimle ilgili bir planının olduğunu hissettim.
Bir ay sonra İzmir Dokuz Eylül Üniversitesini kazandım. Bölüme geldiğimde de susmaya devam ettim.
Okulun kütüphanesi ve bahçesinde bulunan ağaçlar benim için kocaman bir huzur oldu.
Kaldığım İncir altı yurdunda yavaş yavaş karakterim şekillendi.
Bölümdeki hocalarım durumu öğrendi ve benimle birebir ilgilenmeye çalıştı.
İkinci sene okulu ve bölümü bırakmayı düşündüm. İlk sene neredeyse tüm derslerden kalmıştım. Okul benim için sadece yeni kitaplar alıp okuyabildiğim kütüphaneye sahip bir yerdi. Kendime başka bambaşka bir müfredat kurmuş ve kendi istediğim yazar ve şairlere yönelmiştim.
Bazen kitapçılardan kitap çalabilecek kadar meraklı ve doymaz bir benliğe sahiptim.
Bir çok kitabı AVM içinde ayakta okuyarak bitirip yerine bırakabiliyordum.
O sene üniversitenin Tiyatro topluluğuna kayıt oldum.
Sanatla geçen 20. Yılım…
Uyandığımda salondaydım. Dört katlı binanın üçüncü katında kendime geldim.
1968 yılında yapılmış bina önce biraz sallandı sonra sakinledi.
Deprem yorgunu beynim birazdan bitecek diye düşünürken ana dalga geldi ve uzandığım koltuktan yavaşça kayarak zemine uzandım ve cenin pozisyonu aldım.
Her şeyin geçmesini beklediğimiz o anlarda zihnim oldukça berrak bir şekilde sonraki yapmam gerekenleri planladı.
Bittiğini anladığım anda almam gereken şeyleri alıp yan binada bulunan kızıma ulaşmak için sokağa fırladım.
Sokağa indiğim andan kızımı kucağıma aldığım ve İzmir fuarına götürdüğüm ana kadar geçen zaman pek net değil.
Altı yaşındaki İzmir Eftelya’nın göz yaşları ve beni gördüğü andaki kocaman korkmuş gözlerle bana sarılışı her şeye bedeldi.
İçimden boşanmış olsak bile annesi ile yakın yerlerde yaşayabildiğimiz için şükrettim.
O gün ve gece boyunca kızımla ilgilendim ve güvenli bir yere yerleştirip şehre geri döndüm.
Depremin Merkez Hissi ben ve benim gibi sokak ve performans sanatçısı dostlarımdı.
Bizim kente karşı bir sorumluğumuz vardı ve bu borcun bir kısmını ödemek için zaman gelmişti.
Çabuk bir şekilde organize olup kendi ekibimi ertesi gün için hazırladım.
Birçok gruba ve sanatçı dosta ulaşıp ertesi gün için ana çadır kentte etkinliğimiz olduğunu ve gelmelerini istedim.
Ertesi gün onlarca gönüllü çağrımıza destek olmak için alandaydı.
Çadır kent bir karnaval alanına döndü.
Herkes her şeyi düşünürken çocukları ve onların travmalarını düşünen bir tek sokak sanatçıları alandaydı.
Yüzlerce gönüllü, kurulmuş bütün çadır alanları ve binlerce çocuk.
Günlerce, haftalarca hiçbir kurumdan destek almadan gösterilere devam ettik.
Çadırlarda uyuduk.
Yemeklerini paylaştık.
Pandemi koşullarında kendi canlarını tehlikeye atarak insanlara gülümseme olan dostlar biriktirdik.
Herkesin bir yaşamsal nedeni vardır.
Bizim yaşamsal nedenimiz sokak ve performans sanatçısı olmak.
Sokağın çatısının bizim düşlerimiz kadar olduğunu düşündüm hep.
Yirmi yıl önce ve yirmi yıl sonra sokak benim annem…
Anahtar Kelimeler: sokak tiyatrosu, sokakta tiyatro var
0 Yorum