Dedesinin deyişiyle “Zelzele hanım”,
18 Mart 1953... Merkez üssü Çanakkale-Yenice'de 265 kişinin ölümüne, 366 kişinin yaralanmasına ve 6750 binanın yıkılmasına neden olan 7.2 büyüklüğünde 9 şiddetindeki depremin İstanbul'u da dakikalarca salladığı bir günde İstanbul'da dünyaya gelen tiyatro ve televizyon sanatçımız NİLGÜN BELGÜN'le yapmış olduğum söyleşime geçmeden önce bir şeyin altını ben de çizmek istiyorum:
Tiyatro seyircisi var!..
Hani bazen televizyon tartışmalarında veya köşe yazılarında, ya da sanatçılarla yapılan sohbetlerde sık sık yinelenen cümleleri okur-duyarız:
“Türk tiyatrosu seyirci kaybında!..”
“İyi oyunlar, kaliteli oyunlar doluyor!..”
Ben ikincisine katılıyorum. Çünkü İstanbul'da yapmış olduğum tiyatro turlarımda bunu yaşadım, gördüm. Bu turlarımda seyretmiş olduğum oyunlar kapalı gişe oynadılar. Seyircinin gişe memuruna yalvararak; “Kenara bir sandalye koyun, orada da seyrederim” dediğini kulaklarımla duydum. İşte kapalı gişe oynayan oyunlara örnekler: “Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler”, “Kim O?”, Venedik Taciri”, “Kibarlık Budalası”, “SİVAS'93” ve “GÖNÜL HIRSIZI”...
Nilgün Belgün'ün bu konuda söyledikleri:
İyi oyun + iyi oyuncular = Kapalı gişe
Bizim tiyatromuz ful oynuyor. Devamlı kapalı gişe oynuyoruz. Demek ki, oyun iyi olunca ve de iyi oyuncular tarafından oynanınca seyirci geliyor. Tiyatro da seyirci yok diyemem. Çünkü “Gönül Hırsızı”nı oynadığımızdan beri kapalı gişe oynuyoruz. Yer bulamayıp geri dönmek zorunda kalan seyircilerimiz oluyor. Bu ne demektir?.. İyi oyun artı iyi oyuncular her zaman seyirci buluyor...
Usta oyuncu, yönetmen ve yazar Ali Poyrazoğlu'da yaptığım bir söyleşide, tiyatrodaki seyirci konusunda şunları söylemişti:
“Benim böyle bir sıkıntım yok. İşini kötü yaparsan her işte sıkıntın olur. Doğru dürüst tiyatro yapanların seyirci sıkıntısı olmaz. İşini iyi yapan, kendisini yenileyen, seyirciyle iyi diyalog kuran tiyatrocuların her zaman seyircisi olur. Bazı insanlar kendi becerisizliklerini ve yeteneksizliklerini sanki bir tiyatro krizi varmış, sanki bu kriz herkes için geçerliymiş gibi anlatıyorlar. Hayır, onların kendi becerisizlikleri ve yeteneksizlikleri krizleridir tiyatrolarını etkileyen!.. Dolan tiyatrolar nasıl doluyor? Bu farkı seyirci gördüğü için onların seyirci krizleri oluyor!..” (Söyleşi arşivimden)
GÖNÜL HIRSIZI
Tiyatro İstanbul'un sergilediği bu oyunu Gencay Gürün Türkçeye çevirmiş. Yöneten ise Can Gürzap. Her on yılda başka bir kadınla evlenmenin dışında da arada sevgili değiştiren çapkın bir adamın başından geçen karmaşık maceraların sergilendiği bir komedi Gönül Hırsızı.
Oynayanlar: Can Gürzap, Nilgün Belgün, İlkay Saran, Melda Gür, Levent Ulukut, Ahsen Ever ve Tuğçe Doras.
Evet, şimdi yavaş yavaş söyleşimize geçebiliriz:
Yukarıda da belirttiğim gibi, 1953 yılında İstanbul'da bir deprem günü doğmuş sanatçımız NİLGÜN BELGÜN...
Anne-baba Heybeli-Büyükada vapurunda tanışmışlar. Anne ev kadını, baba ise Deniz Harp Okullu. Nilgün Belgün'ün çocukluğu Büyükada'da geçmiş. İlkokulu Büyükada'da okumuş. Babaanne bir Rum kadını. Dedesiyle evlenince Müslüman olmuş. Büyükada'daki çocukluğu Rum, Ermeni ve Museviler arasında geçmiş. Anneannesi ud çalıp şarkı söylermiş. 3 yaşında iken yaptığı topal taklidiyle (topal olan) bakıcısını ve evdekileri bayağı telaşlandırmış. Çocukluğunda İzzet Günay hayranı olan anneannesiyle beraber yazlık sinemalarda Türk filmlerine gitmiş. Annesi ile de sık sık tiyatroya gitmişler. Okul müsamerelerinde oyunlarda oynamış. Ne olursa olsun tiyatro oyuncusu olmayı hedeflemiş. Annesinden bu konuda destek görürken, babası karşı çıkmış. Özel Şişli Lisesi'ni bitirdikten sonra da İstanbul Belediye Konservatuarı giriş imtihanlarına Moliere'in “Cimri”sinden bir komedi, Yunan tragedyasından “Antigone”dan bir pasaj ve Karacaoğlan'dan bir şiir ezberleyerek girmiş. Şan ve tiyatro bölümünü birincilikle de kazanmış. Ancak tiyatro bölümü ağır basınca şan bölümünü bırakıp oyunculukta kalmış. İlk evliliğini de konservatuarda okurken Abdullah Şahin'le yapmış. 1973 yılında konservatuarı bitiren NİLGÜN BELGÜN, tiyatro sahnesine çıkmadan önce eşi Abdullah Şahin'le beraber İzmir ve İstanbul gazinolarında “Nilgün-Apo Komik Şov” adıyla gazino sahnelerinde şov yapmış.
Ve tiyatro sahnesi... Devekuşu Kabare...
1974 yılında, o senelerin çok tutulan Devekuşu Kabare'den teklif geldi. Oynadıkları oyunlarla olay yaratan bir topluluktu Devekuşu Kabare. Oyunda hem şarkı söyleyip hem de dans edecektim. Ben de o ara Metin Akpınar hayranı idim. Oyunculuğuna ve kendisine hayrandım. Oynayacağım oyun “Haneler” idi. Oyunda oynayan diğer oyuncular: Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ahmet Gülhan, Ayşen Gruda ve Oya Başar. Ve böylece “Haneler” oyunuyla profesyonelliğe adım atmış oldum. Oyun çok tuttu.Sadece İzmir turnemiz iki ay sürmüştü. Seyirciler kapıları kırıyorlardı girebilmek için. Üç yıl Devekuşu Kabare'de oynadım.
Platonik aşkım...
“Platonik ilk aşkım Metin Akpınar olmuştu benim. Ben tabii o hayranlıkla tiyatroya girdikten sonra, o hayranlığım giderek aşka dönüştü. Ve ben platonik bir şekilde Metin Akpınar'a aşık oldum. Kendi sahnelerimizin dışında genelde kuliste otururuz, ama ben aşık olduğum için, ne zaman Metin Akpınar sahneye çıksa ben asla kulise gelmeyip kendi sahnem olmasa bile her perde arkasından onu seyrederdim... Oyunda, herkes resitatif bir laf söyleyip birbirinin elini tutuyordu oyun gereği... Derken herkes laflarını söylediler, el ele tutuştular, sıra bana geldi, Metin'in lafını söyleyip elimi tutmasıyla, ben hiçbir şeyi hatırlayamaz hale geldim. Çünkü ne laf umurumdaydı, ne de hiçbir şey. Platonik aşkım Metin'in birdenbire elimi tutmasıyla bir anda dumura uğramış bir şekilde kala kalmıştım, lafımı söyleyememiştim. Metin de ne olduğunu anlayamadan ben unutunca benim lafımı da kendisi söyleyip profesyonel oyuncu olarak oyunu toparlamıştı...” Nilgün Belgün-İçimdeki Kadın
Ali Poyrazoğlu...
Devekuşu Kabare'den Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'na geçtim. Ali Poyrazoğlu ile tanışmam Türkiye'nin tek televizyon kanalı olan TRT'de oldu. Beraber “Tele Pazar” adlı pazar programında parodiler oynuyorduk. Ali, tiplemeler oynuyor ben de sunucuyu oynuyordum. Programda Cenk Koray'da vardı. 80'li yılların sonlarında Ali “Yeşil Kabare” adlı bir gece kulübü açmıştı. Burada Cem Özer'le kabare şov yaptık. “İnsanoğlu Tuhaftır”, “Dur Konuşma, Sus Söyleme” ve “Oğlum Çiçek Açtı”,”Orkestra”... gibi oyunları beraber oynadık.
Haldun Dormen...
Komedi türünü sevdiğim için genellikle komedilerde oynuyordum. 1987 yılında da Haldun Dormen “İkinin Biri” adlı oyunda oynamam için bana teklifte bulundu. Kabul ettim. Metin Serezli ve Haldun Dormen'le oynayacaktım. Dormen Tiyatrosu'nda 6 yıl oynadım. İlk oyunumuz “İkinin Biri”ni iki yıl devamlı kapalı gişe oynadık. Daha sonra oynadığım oyunlar: “Papaz Kaçtı”, “Karmakarışık”, “Bir Kış Öyküsü”...
“...Metin'le, vazgeçilmez dostumuz Ray Cooney'nin “İkinin Biri” adlı komedisiiçin ikinci kadın rolüne daha önce Ali Poyrazoğlu'nun oyunlarında görüp çok sempatik bulduğum, özellikle sımsıcak bakışlarıyla sahneye çok yakıştırdığım Nilgün Belgün'ü düşündük. Mehmet Öztopuz, Nilgün'ün Ali'den ayrıldığını ve bizimle çalışmak istediğini söyleyince, kadromuz tamamlanmış oldu. Bugün TV dünyasının en popüler isimlerinden biri olan Nilgün aramıza katılır katılmaz tiyatromuzun neşe kaynağı haline geldi ve o ünlü kahkahaları kulis duvarlarımızı aşarak zaman zaman seyirciye kadar ulaştı ve tabii istenmeden susturulmak zorunda kaldı...” Haldun Dormen-İkinci Perde
Haldun Dormen'in mektupları...
“Haldun Bey, kızdığı zaman katiyen kızgınlığını söylemezdi oyuncuya. Çok aristokrat, hoş tavırlı, çok da kibar bir insan olduğundan, kızgınlıklarını mektupla anlatırdı. Hoşlukları insanların yüzüne söyler; bir şeye çok kızdıysa, o kızdığı şahsa mektup yazar. Ya da olaya çok kızdıysa, en fazla oraya gelip iskemlelere tekme atardı. Mektup yazması meşhurdu. Ama ben 6 yıl Haldun Dormen'le çalıştım, çok şükür bir tane mektubum bile yok...” Nilgün Belgün-İçimdeki Kadın
Müjdat Gezen....
Müjdat Gezen'le beraber televizyon dizisi olan “Darbükatör Bayram”da oynadığım cingene tiplemesiyle meşhur oldum. Karısı Gülpembe'yi oynadım. Beni Türker İnanoğlu'na öneren Müjdat olmuş. “Bir Başka Gece” için yapılmıştı bu dizi. Birdenbire yıldızım parlamıştı bu diziyle. Milliyet Gazetesi tarafından 1993 yılında “Yılın En İyi Televizyon Komedi Kadın Oyuncusu” seçilmiştim.
İlk film.. Kemal Sunal...
Rahmetli Kemal Sunal ile boşrolünü paylaştığım “Bıçkın” adlı filmde oynadım. Çok ciddi ve çok beyefendi bir insandı Kemal Sunal. Filmin çekimleri sırasında rolünün dışında hiç ciddiyetini bozmamıştı. 2006'da da “Çinliler Geliyor” adlı sinema filminde oynadım.
Tiyatro benim vazgeçilmezimdir...
Öncelikle tiyatro, sonra şov ve televizyon dizileri gelir... Tiyatro hayattaki vazgeçilmezimdir. Televizyonda şöhret olunca bazı tiyatro oyuncu arkadaşlarım gibi tiyatroyu ihmal etmedim. Hep tiyatroya ayıracak zamanım oldu. Her sene mutlaka bir oyun oynadım. Benim için sahne hep kutsal oldu. Ben sahnede çok titizimdir. Benim hayatta en önem verdiğim iş disiplinidir. Yola şöhret olmak için değil, iyi oyuncu olmak için çıktım.
Unutamadığım oyun MATRUŞKA...
“Bana en unutamadığınız, sevdiğiniz rolünüz hangisi diye sorulduğunda, hep aklıma Matruşka gelir. Ayrılık dönemime denk geldi bu oyun. Hadi Çaman'la oynadığımız iki kişilik bir oyundu. Tuncay Cücenoğlu yazmıştı. Sevgili Kenan Işık yönetmenimizdi. Kenan Işık çok önemli bir tiyatro adamıdır her zaman, gerçekten çok güzel sahneye koymuştu. Evli bir erkekle, adamın yalanları dolanlarıyla, yasak bir aşk yaşayan genç kadının öyküsüydü. Oyun, kadın erkek ilişkisini anlatıyordu... O gece oyundaki içimin burukluğunu ve hissettiğim acıyı tarif etmem mümkün değil. Oyunu oynarken de çok zorlandım doğrusu, ama bunun da bana faydası oldu, çünkü rolü çok güzel çıkarttım. Oyunu oynarken benim bu acıları çektiğimi bilmedi hiç kimse. Sadece oyunu seyrettiler ve oyunda çok hüzünlendiler... Metruşka'nın hayatımda çok farklı bir yeri vardır, oyun ve oyunculuk olarak. Oyunculuğun müthiş bir büyüsü ve çok başka bir tılsımı var. Yaşadığınız acılardan, geçirdiğiniz zorluklardan sizin daha kolay biçimde sıyrılmanıza, daha kolay bir biçimde onları unutmanıza neden olıyor. Bence çok kutsal bir meslek...” Nilgün Belgün-İçimdeki Kadın
Sosyal çalışmalarım...
3 yıl Türkiye Menopoz ve Osteoporoz Derneği'nde gönüllü olarak çalıştım. Türkiye genelinde “Menopoz Bilinçlendirme Kampanyası”nı gerçekleştirdik. Diyarbakır, Ankara, İzmir, Malatya, Urfa, Erzurum gibi şehirlerde doktor ve tıp adamlarımızla Türk kadınlarımıza menopozu anlattık. Ayrıca parkinson hastalığıyla ilgili de sağlık çalışmalarına katıldım.
Tiyatro oyuncuları ve TV dizileri...
Televizyon dizileri bence tiyatro oyuncuları için çok iyi oldu. Aynı şekilde televizyon dizilerinde tiyatro oyuncuları oynamaya başladıktan sonra daha kaliteli diziler yapılmaya başlandı. Fakat son zamanlarda -diğer arkadaşlarım gibi- ben de televizyon dizilerinden şikayetçiyim. Çok uzun olmaları. Hem seyirciyi sıkıyor, hem de oyuncuları yoruyor. 90 dakikayı geçince her hafta bir sinema filmi çekilir gibi çalışılıyor. Acele edildiğinde de pek özen gösterilmiyor, kalite düşüyor. Çünkü yayın gününe yetiştirmek zorundalar. Televizyon dizileri çok çabuk tüketiliyor.
Oynadığım oyunlardan bazıları...
Deliler Boşandı, İkinin Biri, Papaz Kaçtı, Karmakarışık, Hoşça Kal İstanbul, Matruşka, Yedi Kocalı Hürmüz, Bir Kış Öyküsü, Keşanlı Ali Destanı, Çılgın Haftasonu, Tepetaklak, Gönül Hırsızı, İyi Günde Kötü Günde...
Tiyatro İstanbul'da oynadığım “TEPETAKLAK” oyunuyla “En İyi Komedi Kadın Oyuncusu olarak 8 ödül aldım.
"Tiyatro İstanbul'da Gencay Gürün'ün sahneye koyduğu Tepetaklak'ı izledim. Tepetaklak bir vodvil.
Yanılgılara, yanlışlara, garipliklere dayanan bir komedi. Sıkı bir komedi ama... Çok gülüyorsunuz. Oyuncular da çok başarılı.
Çağdaş Türk tiyatrosunun cesur yüreği Gencay Gürün, Tepetaklak'ı geçen sene Paris'te izlemiş. Yazar Olivier Lejeune aynı zamanda başrolde oynuyormuş. Gürün hemen gerekli bağlantıları yapıp oyunu Türkçe'ye çevirmiş ve Türk tiyatroseverlere adeta armağan etmiş.
Oyunda Metin Serezli 12 yıllık sevgilisi ile hamile kaldığı için evlenmek zorunda kalan ünlü bir reklamcı. Ama başka sevgililer olduğu anlaşılınca ortalık ciddi şekilde tepetaklak oluyor.
Serezli'nin kardeşi rolünde Nilgün Belgün, sevgilisinin kardeşi rolünde de Volkan Severcan, olayın içine bodoslamadan dalınca oyundaki Tepetaklak konsepti tepetaklaklığı da aşıp resmen parande üstüne parande atmaya başlıyor.
Metin Serezli neredeyse iki buçuk saat süren oyun boyunca inanılmaz bir tempoda oynuyor. Onun mükemmel zamanlaması ve temposu Nilgün Belgün, Volkan Severcan'a ve sahnedeki diğer oyunculara da inanılmaz bir tempo kazandırıyor.
Nilgün Belgün çatlak kardeş Lucy rolünde harika iş çıkartırken söylediği rap bir şarkıyla izleyenleri gülmekten kırıp geçiriyor. İster misiniz kısa bir süre sonra Rocco reklamlarında Nilgün Belgün'ü görelim! Valla olur mu olur. Belgün 'Ufacık, tefecik' diye bir başlıyor, söylediği raple değme rapçilere taş çıkarıyor." Ali Atıf Bir-Hürriyet (2005)
Oynadığım TV dizileri....
Bizim Mahalle (1993), Cümbüş Sokak (1993), Çiçek Taksi (1995), Köşe Kapmaca (1996), Hayvanlara Dokunduk (1997), Kadınlar Kulübü (1999), Baykuşların Saltanatı (2000), Ada'da Bir Sonbahar (2000), Bir Demet Kahkaha (2000), Güz Gülleri (2001), Şen Kahkahalar (2001), Bana Şans Dile (2001), Şeytan Bunun Neresinde (2002), Büyümüş de Küçülmüş (2003), Beybaba / Koltuk (2003), Mavi Kolye (2004), Tatil Aşkları (2004), Üçüncü Tür (2004), Yabancı Damat (2004), Yalancı Yarim (2006) ve Benim Annem Melek (2009)...
...."İçimdeki Kadın" ve "Bir Kadın Bir Erkek" Düet ve Düello adlı iki kitabım var.
...ve son oyunu: İyi Günde Kötü Günde...
"Ali Poyrazoğlu, bu kere de gitmiş Pierre Palmade-Michel Laroque ikilisinin Fransa’da pek tutulan “Ils se Sont Aimés (Birbirlerini Çok Sevmişlerdi)”sini almış,”uygulamış”. Uygularken adeta baştan yazmış, adını da “İyi Günde Kötü Günde” olarak saptamış. Ortaya tiyatro açısından farklı biçemi olan bir aşk oyunu çikmis. Konusu açısından aşkı taze tutmanın bilgeliğini seyirciye örneklerken, aşkın da bir matematiği olduğunu, bilmem kaç bilinmeyenli denklemlerin “bilinenler” “bilinmeyenler” diye ayrıştırılması gerektiğini, bu matematiği sökenlerin yaşamlarında başarı üstüne başarı kazanacaklarını vurgulamış.
Duygu paleti çok yüksek usta oyuncu Nilgün Belgün, Leyla’nın seyirciyle olan iletişimini çok iyi sağlıyor. Nilgün Belgün, oyuncunun büründüğü karakterin ancak kendi, biricik duygularıyla denetlenebileceğinin ya da yaşanabileceğinin olumlu bir örnegini vermekte. Ali Poyrazoğlu, içindeki istek ögesini heyecanlanmak eyleminden gene başarıyla ayrıştırıyor. İkinci Perdede, Savaş’ın Leyla’yı gece yarısı telefonla aradığı tabloda, oyuncu iradesinin ve duygularının görünmez ışımaları aracılığıyla yapılan dolaysız sohbetin karşı konulmazlığını, bulaşıcılığını ve gücünü örnekliyor. Sessizken ya da devinimsizken, karanlıkta ya da ışık altında, bilinçli ya da bilinçsizce coşkularının ışımalarını ortaya cömertçe döküyor. Savaş karakterini hem bütünsel, hem derin, hem de eksiksiz değerlendirirken, fiziksel olarak da doğrusu mükemmel biçimlendiriyor.
Haaa… “İyi Günde Kötü Günde”yi sadece iyi kotarılmış bir komedi olarak belleyip seyretmeye gitmemeniniz gerekiyor. Benden söylemesi: “İyi Günde Kötü Günde”, her şeyden önce iki önemli oyuncunun resitali olarak izlenmeyi, gözlemlenmeyi ve alkışlanmayı hak ediyor.“ Üstün Akmen-Evrensel Gazetesi
ADEM DURSUN
Ağustos 2009
[email protected]
Anahtar Kelimeler: Nilgün Belgün
0 Yorum