Sertan Aygören'i, Serdar Saatman'ın yazıp/yönettiği " Kim Ki Bu Şahika ?" adlı oyunda Dış İşleri Bakanı Mahmut Alnıaçık ve Moda Tasarımcısı Melon Meysu yorumlarıyla tanımıştım.Sahneye yaraşan bir fiziği, hiç kuşkusuz farklı bir aurası, oyunculuk tekniği vardı.Bu arada yaşar kıldığı iki karaktere kattığı inandırıcılık, sahicilik boyutunu da, özellikle belirtmem gerekiyor.
Tiyatro değil de müzik varmış hayallerinde.Şarkı söylemek, sahnede olmak varmış.Okul yıllarında Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği korolarında yer almış.
Aslında hep biraz utangaç, çekingen bir çocukmuş Sertan Aygören.Istanbul, Balıkesir, Alanya sonra yine İstanbul...ayrılıklar.Hüzün bulaşığı özlemler.Bir iç çekişe sığdırılan yalnızlıklar.Ve hep o erguvan yağmurları...sesine renklerin tonlarını, müziğin notalarını kattığı günbatımları.
Liseyi bitirdiğinde bir özel bankanın açtığı sınava katılmış, başarılı olmuş...o artık finans sektöründeymiş.Müşteriler, aylık raporlar, yılsonu işlemleri piyasa hareketleri, mevduat faizleri, bilanço telaşı, fişler...dur durak bilmeyen mesailer.
Tüm bunlara rağmen müzikten hiç kopmamış Sertan Aygören.Üsküdar Musiki Cemiyeti, Boğaziçi Caz Korosu'na katılmış.İlhan Şeşen ile tanışmış...gitar dersi almış.
" Bankanın yorucu, gergin ortamından sıyrılmak için, hep bir arayış içindeydim aslında."
Birbirinin aynı, birbirini tekrarlayan günler...
" Uçsuz bucaksız, kimselerle paylaşmadığım, paylaşamadığım hayallerim vardı.Adeta iç sürgünlerinde tutsak kalmış biriydim, diyebilirim.Çocukken çevremdeki insanları gözlemler, onların taklitlerini yapardım.Kimse bilmezdi bu yanımı...şimdi düşünüyorum da, yaşadığım duygusal sarsıntıların gün gelip, oyunculuğumu besleyeceğini o zamanlar, elbette bilemezdim."
Hep mantığıyla hareket etmesi, temkinli yaşaması gerektiğinin ayrımındaydı.Çalışması, ailesine destek olması şarttı.Yorgundu, söze dökemediği sızıları vardı.Hep sustu.Yarasına bez sarıp, yürümeyi başardı.Kendini inşa etmeyi de.
" Çolpan İlhan müşterimizdi.Şubeye uğradığı bir gün, cesaretimi toplayıp, tiyatro oyuncusu olmak gibi bir düşüm olduğundan bahsettim kendisine.Gülümseyerek, dinledi beni ve oyunculuk kurslarına katılmamı önerdi."
Oyunculuk eğitimi mi...neden olmasın ? Ama nasıl ?
Fakat tamamlanması gereken askerlik görevi, sonrasında genel müdürlüğe tayin.Yeni sorumluluklar.
İşte tam da o günlerin birinde, banka çalışanlarının rol alacağı, Basisen'in finansal anlamda destek olacağı bir müzikal gündeme gelir.Hem de, Catherins Johnson yazdığı, dünyaca meşhur " Mama Mia " Müzikali...üstelik rejisör Serdar Saatman'dır.
Kararsızdır Sertan Aygören.Yine de denemek en azından yeteneğinin olup olmadığını anlamak, görmek ister.Oyuncu seçimleri için başvurur.
Sonuç mu ? Sam Carmichael rolünü canlandıracaktır.Hani nasıl derler, dünyalar onun olmuştur bir anda.
Serdar Saatman ile çalışmak, yedi ay devam eden prova süreci boyunca Serdar Saatman'dan oyunculuğa dair detaylar, yepyeni bilgiler öğrenmek...bu fırsatı çok iyi değerlendirmek için elinden geleni yapar.
Sam Carmichael'dir nicedir.Sophie'nin baba adaylarından biri...belki de gerçek babası.
Biletler satılmış, kostümler, dekorlar çoktan hazırlanmıştır.
" Mama Mia " 16 Nisan 2020 akşamı İş Sanat'ta perde açacaktır.Bir heyecan, bir heyecan ki, sormayın gitsin.
Oysa ; Covid 19 nedeniyle, başta tiyatrolar olmak üzere, spor merkezleri, sinemalar ve pek çok mekan kapatılır.
" Mama Mia " salgına bağlı yasaklar nedeniyle izleyici ile buluşamaz.
Sertan Aygören yaşadığı düşbozumuna rağmen, yolundan ayrılmayacağını biliyordu.
Serdar Saatman Tiyatro Oyun Kutusu'nu kurmuştu...
" Serdar Hoca'nın açtığı kursa katıldım.Dönem sonunda 'Macbeth', 'Tartuffe', Romeo ve Juliette'den hazırlanan kolajda Tartuffe ve Macbeth'i canlandırdım..."
Bu arada Serdar Saatman, Stephen King'in " Misery " romanını sahneye taşımaya karar verir.İddialı bir projedir.Uzun süren çalışmalar sonucunda perde açarlar.Ancak telif ile ilgili bir konu nedeniyle, oyun repertuardan kaldırılır.
" Daha önce de söylediğim gibi, yapı olarak çekingen biriyim...ama sahnede canlandırdığım kişiye dönüştüğüm yani Sertan değil, Macbeth, Mahmut olduğum için o utangaçlık yok olup gidiyor."
" Oyunculuk, bana göre özel dikilmiş bir elbiseyi giymek ve iyi taşımak gibidir.Sahnede var kıldığın karakteri adeta bir giysi gibi sırtına geçirmen, doğal, sahici, samimi ve inandırıcı olman gerekiyor.Tabii, burada aslolan o karakteri çok doğru biçimde çözümlemek.Tepkilerini, geçmişini, his dünyasını tam olarak anlamak, bir tür duygusal bağ kurmak, özdeşleşmek.Ve tüm bunları izleyiciye doğru olarak yansıtmak."
" Kırk yaşında sahnede olmak, alkış almak, provalar, oyun sonrası seyircilerden gelen olumlu tepkiler...bütün bunlar çok güzel.Ve tabii, artan sorumluluk hissi.Kurslara, atölye çalışmalarına katılıyorum fırsat buldukça...evet, istediğim, hayalimde olan bir işi yapıyorum.Ama yeterli değil...daha iyi nasıl olabilirim, kendimi nasıl geliştirebilirim çabası içindeyim hep...içimdeki ' ben'i sahnede başka 'ben' lerle buluşturma isteğini de ekleyelim buna ."
" Buğulu bir pencere camına ne yazarsın ?" diyorum.
Hiç duraksamadan :
" Aşk " diyor.
" Herşeyi aşkla yapmalı insan..."
Hüznün doruğu ile, yalnızlığın sıfır noktası arasında dönüp dolaşan hesaplaşmalar sona ermişti çoktan.Kimileri için hayata geçme şansı binde bir olan, bir düşü gerçekleştirmiş, izleyiciyi sahnede yaşatılan hayata katıksız inandıran, insanı tüm esnekliğiyle ele alıp, oynayan bir aktör olmuştu sonunda.
Ülker Köksal'ın sesini duyar gibi oldum :
" En güzel gerçekler, en inanılmaz düşlerden yaratılır."
Anahtar Kelimeler: sertan aygören, Serdar Saatman, tiyatro oyun kutusu
0 Yorum