- Provaya gidiyoruz ama ne kadar verirler oyun başına daha söylemediler.
- Şu autidion olsaydı bak her şey başka olacaktı ?
- Oğlum bu oyunda da ünlü yok ki kim izler?
- Doğru diyorsun…
Sesler… Sesler… Sıradan bir İstanbul gününde herhangi bir sokakta duyabileceğiniz oyunculuk ve tiyatro üzerine konuşmalar. Peki tiyatro yapabilmek bu coğrafya da gerçekten kolay mı ? Bu soruya farklı açılardan cevap verilebilir.
Ancak lafı uzatmadan ortasından konuya girmek istiyorum. Türkiye’de oyuncu olmak, tiyatroyla uğraşmak dünyanın en zor işlerinin başında geliyor. Bir kere yediden yetmişe herkesin oyuncu olduğu daha doğrusu sandığı bir coğrafya da tiyatro ile ilgileniyorsanız şöhret basamaklarını hemen çıkacağınız ve hemen herkesin seyrettiği ama inkâr ettiği dizilerde oynayacağınız zannediliyor. Dizileri geçelim, sadece tiyatroyla ile hayatınızı sürdürebilmek neredeyse imkânsız…
Peki, bir tiyatroda yer alabilmek? O da ne yazık ki kolay kolay herkese nasip olmuyor. Türkiye’de oyuncu olmak demek, eğer ödenekli bir tiyatroda yer almıyorsanız sigortanızın olmadığı elinize ne kadar para geçeceğini bilmeyeceğiniz bir hayat yaşamanız anlamına geliyor. Ödenekli bir tiyatroda yer alabilmekse başka mekanizmaların uygulandığı bir sistem üzerine kurulmuş gibi… Örneğin uzaktan bildiğim ancak kapısında binlerce konservatuar öğrencisinin beklediği nice ödenekli kurumumuz çeşitli ahbaplar aracılığıyla hiçte yetenekli ve vasıflı olmayan isimleri alabiliyor.
Diyelim hiçbirini yapmak istemiyor ve özgün işler adına kendi tiyatronuzu kurmak istiyorsunuz. O zaman çeşitli bürokratik işlemler baş gösteriyor. Ve bir süre sonra sanat konuşmak yerine kendinizi KDV hesaplarken bulabiliyorsunuz. Örneğin hiç düşündünüz mü özel tiyatro biletleri neden bu kadar pahalı? Çünkü ayakta kalamıyorlar. Elbette vergi ödenmelidir, boynumuzun borcudur. Ancak %18’lik KDV sanat yapabilmek adına çok yüksek bir rakamdır.
Diyelim özel tiyatronuzu kurmak adına inatçısınız ve tüm bürokratik işlemleri yaptınız. Tabii ki canınız da çıktı ve hayalini kurduğunuz tiyatroyu kurdunuz. Ancak eliniz kalem tutmuyorsa burada sorunlar baş gösteriyor. Telif denilen şeyin ne kadar yüksek olduğunu görüyorsunuz Türkiye’de? Ve ne kadar az yerli oyunumuz olduğunu… Daha doğrusu ne kadar az bizi anlatan oyunumuz olduğunu…
Diyelim bir metin buldunuz, birkaçta oyuncu ve provaya gireceksiniz. Asıl karmaşa buradaki aşamada başlıyor ne yazık ki ! Eğer ki sahneniz yoksa ve prova almak istiyorsanız asla bir kurumun size yardımcı olacağını düşünmeyin. Kendinizi bir anda tüm birikimini prova parası altında verirken bulabilirsiniz. Hadi prova yerini eş, dost aracılığıyla ayarladınız. Peki yönetmen? Yani eskilerin anlatımıyla rejisör ? Hiç öyle canım hocalarımda demeyin. Eğer ki reji bilmiyorsanız çoğu hocanızın fahiş fiyatlarla size oyun yönetmeyi teklif edeceğini bilmiş olun.
Tüm bunları atlattıysanız siz oldukça şanslı bir insansınız. Ayakta kaldınız. Aferin size bunca kaosun içinde yıkılmadınız? Peki o çok sevdiğiniz oyununuz nerede sahnelenecek? Hani nerede sahne ? Bunca sahnemiz kapanırken bu da başka bir kaosun habercisi değil mi?
Diyelim ki bu aşamayı da atlatıp ilk oyununuzun prömiyer günü geldi ve çattı. Belki ev kiranızı o ay yatıramadınız, belki evde sizi bekleyen faturalar var, belki karnınız aç yemek yiyecek paranız yok… Belki… Belki… Ama salon ışıkları kapanıp içeriye seyirci alındıktan sonra tüm dünya duracak emin olun. Tüm dünya sadece orası, o sahnenin üstü olacak. O an asla ölmeyeceğinizi bileceksiniz. Ve o anın hiç başka bir tarifinin olmayacağını da. Ve o rüya bitip alkışlar koptuğunda diyeceksiniz ki işte sadece burada varım ve iyi ki tiyatro var. Bir seyirci bile yüzünde büyük bir mutlulukla salondan ayrılıyorsa ve akşam yatağa yattığınızda büyük bir huzurla uyuyorsanız asla tiyatroyu bırakmayın. Ya da tiyatro sizi bırakmaz.
Hayat var oldukça tiyatro devam edecek, dünya tiyatro günümüz tüm zorluklara rağmen kutlu olsun !
Elçin Gürler
Anahtar Kelimeler: Dünya Tiyatro Günü, Tiyatro
0 Yorum