Antalya'da İstanbul Rüzgarı Esiyor (Antalya Devlet Opera ve Balesi / İstanbulname)
Antalya Devlet Opera Balesi kuruluşundan bu yana Antalya halkına üst düzey eserler sunarak, şehrin çok sesli kültürel dokusunu daha bir zenginleştiriyor. Ankara Devlet Tiyatrosu’ nun ve Türkiye’ nin en önemli rejisörlerinden Murat ATAK’ ın yönetiminde prömiyer yapan “İstanbulname” adlı oyun, opera sanatçılarının eşsiz yorumuyla müzikli bir şölene dönüşmüş durumda. Tiyatro oyuncularının televizyon merağı yüzünden boş kalan sahneleri birbirinden değerli ve usta opera sanatçıları doldurmaya başladı. Murat ATAK’ ın naif politik çalışması ile seyirci karşısına çıkan Antalya opera bale sanatçıları, tiyatro sanatçılarına taş çıkartan performanslarıyla 2010 yılına damga vuracak bir işe imza atıyorlar.
"İstanbulname” birinci cihan harbi henüz başlamadan önce Galata’da yaşanılan bir grup Osmanlı ahalisinin komik öyküsü. Öykü öyle bir noktadan başlayarak ilerliyor ki, günümüz Türkiye’si konudan kendi payına düşeni alıyor. Eğrikapılı Ali’ ile Müslüman Kantocu Zeliha’ nın (kraliçe) aşkları altında gelişen olay, kabadıyaların kavgaları ve Uğurböceği çiçek satıcısının aile sorunlarıyla derin bir hal alıyor.
Oyunda Uğurböceği (çiçekçi), İspanya’da yaşayan kızına zenginlik içinde bir yaşam sürdüğü yalanını söyleyerek mektuplar yazıyor. Uğurböceği’nin kızı bir gün evleneceği çocuk Ferdinand ve çocuğun babası Kont’la İstanbul’a geleceğini söylüyor. Bu durum Uğurböceği’ ni yaralayarak derin bir üzüntünün içine sürüklüyor. Gelecek misafirlerin o’nu fakir haliyle görecek olması ve yalanları yüzünden kızının evliliğinin gerçekleşmeyeceği korkusu Uğurböceği için çok büyük yıkım oluşturuyor. Ali, zor durumda kalan Uğurböceği’ne yardım etmek için çevresindeki insanlarla müthiş bir plan hazırlığı içine giriyor. Sarhoş Hakkı’dan zengin bir koca; Zeliha’dan güzel bir eş; Madam Eleni’den hanımefendi; Eleni’ nin kızlarından akrabalar; kabadayılardan da İstanbul’un beyefendilerini oluşturarak işleri içinden çıkılmaz bir duruma dönüştürüyor.
Konu, İstanbul’un tarihsel semti Galata’da yaşanırken insanlar ülke ve dünya işlerinden kopuk yaşamaya devam etmektedir. Birinci Dünya Savaşı kapıya kadar dayanmışken insanlar, vur patlasın çal oynasın, umarsız hayatlarını sürdürmektedir. Tam bu noktada Yönetmen Murat ATAK’ ın kıvrak zekası devreye girmiş. Yönetmen, gazeteci kızın insanları uyaran çığlığını seyircinin gözüne sokarak, günümüz politik olayları ile tarihsel bir bağ kurmuş. Başbakan’ın gazetecilere yönelik söylediklerini ince bir ironi ile oyunun içine yerleştiren Murat ATAK, opera izleyicisini çatışmanın içinde bırakmış.
İstanbulname’ nin yazarı Ferdi Merter, anne kız diyalogları harici oyunun konusunu seyrinde yazmış. Galata’dan Perapalas Oteli’ne uzanan konunun ana hatları Osmanlı’ nın son dönemini güzel ifade ediyor. Fakat metnin bazı bölümleri çok gereksiz. Özellikle de İspanya’dan gelen kızın olayların dışında kalarak safça konuşmalara maruz kalışı olmamış. Yazar konuyu daha kısa tutulabilirdi.
Oyunun müziklerini yapan Turgay Erdener’e üç sorum olacak. Birincisi; oyun başlarken orkestranın çaldığı o inişli çıkışlı müzik, hareketli oyun için yeterli miydi? İkincisi; anne ile kızın birbirlerine duygularını anlattıkları müzikler neden oyunun temposunu düşürüyor? Üçüncüsü; kanto müziği biraz daha şatafatlı olamaz mıydı?
Oyunda çok kalabalık bir kadro var. Uğurböceği (Semiha Derya Karadeniz), Eğrikapılı Ali (Engin Suna), Zeliha (Ebru Kaptan), Gül (Ceren Tereci), Badik Ömer (Ümit Burak Tekinay), Laz Abdi (Fatih Şanal), Zil İzzet (Onur Alpaslan), Müdür (Toygarhan Atuner), Kont (Bora Baran), Ferdinand (A.Özhan Gümüş), Sarhoş Hakkı (Taner Ölçen), Zaptiye Amiri Hasan Çavuş (Murat Özbek), Gazeteci Çocuk (Sinem Seçil Baddal), Külhan Arif (Tükel Acar), Madam Deli Eleni (Esra Aslantürk), Kocakafa (Hüseyin Ercan Uğur), Balatlı (Ferdi Uslu), Karamaça (Kenan Şahin), Resepsiyonist (Emre Akyurt), Boncuk (Mahir Seyrek), Eleni’ nin Kızları (Heyecan Ceylan, Serap Demirhan, Pınar Gümüş, Emel Öziş, Selda Serdar, Özsu Ö. Suna)
Yönetmen Murat ATAK, kalabalık kadrolarla çalışmayı seven bir yönetmen. Ama sahne önü ve arkası nerdeyse yüz kişi ile çalışmak her rejisörün başarabileceği bir iş değil.
Semiha Derya Karadeniz ‘Uğurböceği’ rolünde olayın nirengi noktasında duruyor. Konu o’nun etrafında şekilleniyor. Duygusal diyaloglar hariç tüm sahnelerde başarılı. Anne/kız çatışmalarını yeniden irdelemeli. ‘Eğrikapılı Ali’yi oynayan Engin Suna, yüz olarak bu role tam oturmasa da, oyuna kattığı enerji ve mükemmel ses ile büyük alkışı hak ediyor. Ebru Kaptan ‘Zeliha’ da nedendir bilinmez ama zayıf kalmış. Murat ATAK’ın rol seçimlerini neye göre yaptığını bilemiyorum, ama bu rol için daha farklı bir kadın aklına geliyor insanın. Kanto yapan Müslüman bir kadın, içindeki enerjiyi daha büyük ve şaşalı sunmalı diye düşünüyor insan.
'Gül’ karakterine hayat veren Ceren Tereci kendisinin olduğu bölümlerde son derece iyi. Fakat şu Türk filmlerini hatırlatan ses tonunu düzeltse fena olmayacak. Ümit Burak Tekinay, Fatih Şanal, Onur Alpaslan grup içindeki mükemmel performansları ile seyircinin kalbini fethetmeyi başarıyorlar. ‘Müdür’ de Toygarhan Atuner oyunun komedi yönünü belirliyor. Bora Baran ve A.Özhan Gümüş (baba/oğul) oyunun gidişatını kolaylaştırmışlar. ‘Sarhoş Hakkı’ karakterinde Taner Ölçen iyi iş çıkarıyor. ‘Zaptiye Amiri Hasan Çavuş’ Murat Özbek bu rol için biçilmiş kaftan; fakat diğer önemli roller için düşünülse fena olmayacakmış. Sinem Seçil Baddal ‘Gazeteci Çocuk’ ta hareketli olması gerekli. Ara ara çıkarak verdiği haberlerle dikkatleri üzerine çeken karakterini daha bir canlı oynamalı. Tükel Acar, Hüseyin Ercan Uğur, Ferdi Uslu, Kenan Şahin, Emre Akyurt, Mahir Seyrek rollerinin tüm gerekliliklerini yerine getiriyorlar. Esra Aslantürk, ‘Madam Deli Eleni’ nin patroniçe tavırlarını mükemmel bir performansla tamamlıyor. ‘Eleni’ nin kızları’nda Heyecan Ceylan, Serap Demirhan, Pınar Gümüş, Emel Öziş, Selda Serdar, Özsu Ö. Suna ekipçe iyi iş çıkarmışlar. Çok iyiler. Özellikle de hamam sahnesi harika oluyor. Kısa ve öz olan sahne, müziği ile de dikkat çekiyor.
Oyunun dekorunu tasarlayan Seyhan Atamer son derece başarılı. Perapalas Oteli kısmı olmasa da, sade dekoru ile oyuncuları öne çıkarmış. Ayrıca hızlıca akan konunun önünü açan yaratımlar meydana getirmiş. Kostümde Gülden Sayıl da dekor gibi çok iyi. Operetin görünmeyen kahramanları elli kişilik devasa orkestrayı da unutmamak gerekli. Hakan Kalkan’ın yönetimi oyunun bütünlüğünü tamamlıyor. Oyunun 3 saat sürdüğü düşünülürse, bazı bölümlerin kısaltılması gerekliliği ortada. Murat ATAK’ ın bunu ivedilikle düşünmesi lazım.
"İstanbulname” Osmanlı döneminin son dönemlerini anlatırken, 2010 yılındaki Türkiye’ nin de fotoğrafını çekiyor. Kendisini eğlence kültürüne kaptıran insanları kıyasıya eleştiren oyun, mükemmel roller gerçekleştiren opera sanatçıları ile de sanat gündemimize damga vuruyor. Tiyatro sanatçılarının bu opereti izleyerek sahnedeki birbirinden muhteşem opera sanatçılarından ders almaları şart.
Anahtar Kelimeler: istanbulname, antalya, Antalya Devlet Opera ve Balesi, ferdi merter, murat atak
0 Yorum