Varoluşçuluk Felsefesi Adına İstanbul Şehir Tiyatrosu Saygılı Yosma
Irkçılık üzerine, emperyalizmin olgusal baskıcı rejimine karşı yaşanılan olayları izliyoruz sahnede...
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Jean Paul Sartre'ın 100. doğum yılı anısına -ilk- repertuarına 'Saygılı Yosma/La Putain respectueuse' dahil etti. Irkçılık üzerine, emperyalizmin olgusal baskıcı rejimine karşı yaşanılan olayları izliyoruz sahnede. Sartre gibi dünya felsefe tarihine değişim imgeleminde fikir sağlayan kişilerin metinleri daima önemini koruyacaktır. Son yaşanılan olayları düşünmezsek,sahnede bizi mutlu edici konular hala var. Metnin ve oyunun kritiğine gelirsek…
Varoluşçuluğun başta gelen temsilcisi, Fransız yazar Sartre, çalışmalarıyla politik gelişmeler üzerinde etkili olmayı denedi. Düşüncelerinin odak noktasında, hayata ancak kendi sorumluluğunu üstlenerek bir anlam katabilen özgür insan bulunmaktadır. Sartre II. Dünya Savaşı'na katıldı ve 1940'ta bir yıllığına Almanlara esir düştü. 1943'te Les mouches (Sinekler) adlı yapıtını yayınladı. Bu ilk dramında yazar, insanın hareketlerinde tamamen özgür olduğuna ilişkin varoluşçu tasarılarını geliştirdi. Argos kentinin sineklerin hücumuna uğradığı eski Yunan Atrid efsanesine dayanarak oyunun kahramanı Oreste, Klimnestra ve Aegista adlı Tiran ikilisini öldürerek "özgürlük hareketini" gerçekleştirir. Bu oyun Fransız direniş kuvvetlerinin işgalci Almanlara karşı bir uyarısı olarak yorumlandı. Sinekler'den çıkarılan ve Sartre'ın aynı yıl içinde ilk felsefi ana yapıtı L'étre et le néant'da (Varlık ve Hiçlik) kaleme aldığı varoluşçuluğunun özünde, hiçbir Tanrıya hesap vermek zorunda olmadığı ve özgürlüğü kısıtlandığı zaman her tür rejime karşı öldürmeyi bile göze alabileceği, insanın kendi sorumluluğu yatmaktadır. 'Saygılı Yosma' da da ahlak kavramı, beyinsel hareketlilikle ölçülmüştür.
Orhan Veli'nin 1940'lı yıllardaki çevirisi günümüzde hala geçerliliğini koruyor. Türkçe'nin gramer yapısıyla oynayanların, ingi-lizce- kelimeleri Türkçe karşılığı ile yazanların ve hatta bu kelimeleri dilimize kazandırmış gibi gurur duyanların bolca bulunduğunu düşünürsek, metin kendini korumuş, diyebilirim.
1946 yılında yazılmış olan oyun, Sartre'ın savaş buhranından çıktığının açık belirtisidir. Alman Nazi'sinin dünya çapında yaptığı katliamlardan kurtulan insanlık, kendi dünyasında ırkçılıktan nefret eder hale dönüşmüştür. Amerika Birleşik Devletleri'nin megaloman politikası daha yeni yeni kendisini hissettirmiştir. Emperyalizm şovanist politikalarını insanlara dikta ederek amacına henüz başlamıştır. İşte böyle bir dönemde oyununu yazan Sartre, ikinci dünya savaşına katılmış ve Almanlara bir yıllığına esir düşmüştür. Özgürlik hareketini “sinekler”, “varlık ve hiçlik” yapıtlarıyla desteklemiştir. Yazarın felsefik düşüncesi, bir çok oyuncuyu rahatsız etmesine karşın; yapıtlarında rol alan oyuncu sayısı epeyce fazladır. Yazarın 1960 dönemini dikkatle incelemek lazım. Komünizmin baskı rejimi olduğunu söylemesine karşın, daha insani bir rejim olduğu kanısına varması; fikrinin sosyalizmle örtüştüğünü belirtmesi, çevresindeki yazarlarla olan problemlerini arttırmıştır. Özellikle de Camus ile arası bozulmuştur. 1964 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü de reddederek siyasi basının dışında yer almıştır.
Saygılı Yosma
1949 yılında A.B.D. de sahnelenen oyunun çok ülkede ilgi görmesinin nedeni yazarın konu seçimi ve üslubudur. Oyunun konusu: Fahişe Lizzie(Bennu Yıldırımlar) trende bir cinayete tanık olur. İki beyaz seyahat eden iki zenciden birini öldürmüştür. Diğer zenci kaçmıştır, neden olarak zencinin Lizzie'ye tecavüze yeltenmesi olduğu iddia edilmektedir. Hayatta kalan zenci tüm şehir tarafından aranmaktadır. Lizzie ise ilk müşterisiyle geçirdiği mutlu gecenin ardından onu nelerin beklediğini henüz bilmemektedir.
Oyunun dramaturjisi Dilek Tekintaş'a ait. Bence metinde çok değişiklik yapmamış. Yerinde kurgulamalarla oyunu desteklemiş. Metnin açık seçik ifade ettiği slagonları gayet net vermiş. dekor tasarımını Barış Dinçel'e ait. Grotesk ve maskların kullanıldığı oyunda; dışa vurumcu gizem gölgelenmiş biraz. Yazarın fikir yaratımına biraz aykırı bir yaklaşım sunulmuş. Duygu Türekul giysiler de iyi. Müzikte Deniz Noyan imzası var. Işıkta Özcan Çelik fikirsel yaratımını aktarmış. Bu ekibin bütünü Sartre'ın varoluşçu felsefesini iyi yorumlamış. Özellikle dekoru çok beğendim. Belli ki epeyce süre çalışmış üzerinde sevgili Barış Dinçel.
“SİSTEMİN ÇARKLARINA KARŞI BAŞARILI OLMA ŞANSINIZ YOK” Sartre'in bu sözü aradan geçen yıllara rağmen hala geçerliliğini koruyor. Zaten slogan olarak öyle çok fazla deşifre edilmemiş bir metin var ortada. Hangi anın ne aktardığı net ortada.
Hüseyin Köroğlu yönetimini başarılı buldum. Sürrealizmden uzak daha çok nesnel dünyayla hayal dünyasında giden gelen bir yaklaşımla olaya başlamış. Bu onun için iyi bir başlangıç. Bennu Yıldırımlar'ın Lizzie karakterinde ortaya koyduğunu şu açıdan incelemekte fayda var. Ahlaki boyutta dürüstlük ve insani değerler nelerdir? Fahişelik yapan bir kadının üzerinde, insani anlamda sorumluluk vardır. Bu olay o'nun bir gecelik bakış açısına göre belirlenecek yoksa kendi vicdanında muhakemesi mi yapılacak? Bence duyguyu yaşıyor. Sahnedeki performansı iyi. Zenci karakterinde Cengiz Tangör çaresizlik imgesini başarılı aktarıyor izleyene. Diğer oyuncu arkadaşlar da olayın içinde iyi birer bakış açısıyla oynamışlar rollerini. Burak Davutoğlu ve Taner Barlas ana karakterlerden daha başarılılar. Fred'in babası rolünde Taner Barlas'ı çok beğendim.ırkçı epidoklarda dışa vuruşçu Sartre yaklaşımını iyi harmanlamış.
İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun oyunu, çağımızda geçerliliğini koruyan bir çok olaya parmak basıyor. Yine bir sorgulama yine bir insan hakları davası sahnede yaşam bulmuş durumda. Kitlenin izlemesi gereken bir oyun.
Anahtar Kelimeler: Saygılı Yosma, istanbul şehir tiyatrosu
0 Yorum