SALOZ, HÂLÂ MAVAL OKUMAYA DEVAM EDİYOR!
Yahudi kökenli Alman vatandaşı olarak 1916 yılında dünyaya gelen, ailesi kendisi doğmadan önce Hıristiyanlaşmasına rağmen, kökeni, fikirleri ve yaşadığı dönem nedeniyle soykırım tehdidi altında ülkesinden ayrılmak ve uzun yıllar çeşitli ülkelerde yaşamak zorunda kalan, hayatını mücadele içinde sürdüren, en son yerleştiği ve vatandaşlığına geçtiği İsveç’te 1982 yılında dünyayı terk eden Alman oyun ve roman yazarı, belgeselci ve ressam Peter Weiss’in yazdığı sekiz oyundan biri olan Saloz’un Mavalı, genel olarak Portekiz'in Afrika ülkelerinde yıllarca süren baskısını, katliamlarını ve bu sömürgeci anlayışın hem Portekiz halkı hem de Angola ve Mozambik gibi Afrika ülkeleri üzerindeki etkisini işliyor. Yazarın Saloz’un Mavalı haricinde Türkçeye çevrilmiş eserleri arasında Soruşturma , Marat-Sade (oyunun kısa ismi) adlı oyunları ile Direnmenin Estetiği adlı romanı bulunmaktadır.
"Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı."
Portekizli diktatör António de Oliveira Salazar’ın iktidarının acımasız yüzünü, o zalim iktidarın yıkılışını, sömürgeciliğin gelişimini, sömürge olan ülkelerdeki hazin örnekleriyle işleyen oyun, dünyada ve Türkiye’de iddialı oluşuyla biliniyor. Yazar Weiss, oyunda, Salazar’ın otuz altı yıl süren iktidar döneminde baskının, şiddetin, zulmün, kaçırılmaların ve öldürmelerin günden güne nasıl arttığını, aynı anda hem ezenlerin hem de ezilenlerin gözünden eleştirel ve yüze vurumcu bir bakışla izleyiciyle paylaşıyor.
Salazar, hakiki bir sömürgeciydi. Portekiz’i sömürgeleriyle tek ve bölünmez bir ülke olarak görüyordu. 1930 yılında henüz kabinede Maliye Bakanı iken çıkarılmasını şiddetle tavsiye ettiği ve takipçisi olduğu Sömürge Yasası ile Afrika kıyılarındaki sömürge olan ülkeleri, haklar konusunda monarşi döneminden de geriye götürecekti. Salazar Katolik’ti; Portekiz’in bir Katolik Krallığı olduğunu ve kendisinin de Tanrı tarafından kutsandığını düşünüyor, bunu açık açık ifade etmekten çekinmiyor, Katolik değerlerin üstünlüğünü savunuyordu. Sömürgeciydi; Portekiz’i bir “çok kıtalı ülke” olarak tarif ediyor; Angola, Mozambik ve diğer sömürge topraklarına “uygarlık, istikrar, refah, demokrasi ve barış” (!) götürdüğünü ilan ediyordu. Buna, Portekiz halkının büyük çoğunluğunun da kanmasını sağlıyordu. 1968 yılında Salazar beyin kanaması geçirdi; çok hastaydı. Yerine alelacele birileri bulundu. Salazar, hastalığı atlatacaktı ama bir sorun vardı: Kendisini hâlâ başbakan sanıyordu. Ona Başbakanlık Sarayında bir oda tahsis ettiler. Artık iktidarda olmadığını söyleyemediler; onun için özel günlük gazeteler hazırlanıyordu ve 1974’te öldüğünde kendisini halen başbakan zannediyordu.
Oyunda salt Salazar dönemi Portekiz’i anlatılmıyor esasında. O dönem üzerinden sömürgeciliğin, sınıf çatışmasının, mülkiyet düşüncesinin, daha çok kazanmanın, işgâl anlayışının, farklı milletlere, inançlara ve fikirlere karşı gösterilen tepkilerin insanlık tarihi üzerindeki etkilerini de görüyoruz oyun aracılığıyla.
Ekip Oyunu…
Uzun süredir dört başı mâmur şekilde sahnelenmeyen bu eser; Arzu Gamze Kılınç ve Muhammet Uzuner tarafından 2017 yılında kurulan Cihangir Atölye Sahnesinin (CAS) Konservatuvar öğrencilerinin oynadığı ve yönetmenliğini Muhammet Uzuner’in yaptığı farklı bir yorumla bu sezon sahnelerdeki yerini alıyor.
Tam bir kolektif çalışma ürünü olan oyun, ekip ruhunun sağlam biçimde oturtulmasının ne denli estetik görüntülerin ve keyifle takip edilecek bir izlencenin ortaya konulabileceğinin de göstergesi. Sahnede birbirinden genç ve dinamik 13 oyuncu var ki birçoğunun belki de ilk profesyonel oyunu, mizansen çok detaylı, koreografi her an var ve fakat oyunda karmaşaya ve rabarbaya hiç yer yok. Bu elbette, başta yönetmen ve eğitmen Uzuner’in reji zekâsı ve matematiğinin ürünü ancak birlikte hareket edebilmenin de başarılı sonucu. Baştan sona kadar ciddi bir tempo ve neredeyse oyunun her anında dans ve hareket olmasına rağmen oyuncuların enerjileri hiç düşmüyor. Hepsi, oyunun temel felsefesini kavramış biçimde oynuyor. İçine girdikleri rollerin duygularıyla özdeşim kurdukları salt bedenlerine değil mimiklerine de net şekilde yansıyor. Fakat bir epizottan diğerine, bir karakterden ötekine geçerken, oyuncular derin bir diyafram nefesi alıp adeta yeni bir hikâye anlatırmışçasına başlamasalar da direkt bir öncekinin devamı niteliğinde ilerleseler, oyundaki konu bütünlüğü tam anlamıyla sağlanmış olur.
Cihangir Atölye Sahnesi'nde izlenebilecek eserde, Alper İrvan, Aylin Gündüz, Barış Kaan Güven, Berfin Karatay, Boran Özsaygı, Can Seçki, Dorukhan Kenger, Furkan Özkan, Murat Aytekin, Onur Özer, Ömercan Çelebi, Selda Uyan ile Zuhal Atalay rol alıyor.
Rejisör, rol dağılımlarını o kadar dengeli yapmış ki bir karakterin ve oyuncunun diğer karakterin ve oyuncunun önüne geçmesine engel olmuş. Bu, oyunculara performanslarını eşit biçimde sergilemelerine olanak sağlamış; hepsi CAS Konservatuvar ikinci sınıf öğrencileri olan gençler için de iyi bir fırsat olmuş. Oyunun genelinde gördüğümüz bu başarı, aslında CAS Konservatuvarın da ne denli sıkı bir eğitim programının olduğunun kanıtı. Uzuner’in dekor kullanmaması ve kostümleri çok sade biçimde kullanması, konunun derinliğinin daha da hissedilmesini sağlamış. Özellikle kumaş aksesuarları çok fonksiyonel kullanması yine bir başka reji nüansı.
Işık tasarımını yapan Onur Alagöz, son dönemin en başarılı sanat adamlarından biri olma yolunda ilerliyor. Oyunlarda oynayan, dekor tasarlayan, ışık yapan ve yaptığı tasarımlarla ödüller alan Alagöz, bu oyunda da yaptığı ışık tasarımıyla seyircinin oyunun atmosferine tam anlamıyla girmesini sağlıyor.
Hicran Akın’ın koreografisi oyundaki dinamizmin en büyük destekçisi. Akın’ın düzeni sayesinde seyirci her an oyuna kilitleniyor, teyakkuzda oluyor, oyundan bir an olsun kopmuyor. Özellikle oyunun başında yer alan oyuncuların tekmili birden içeri girişindeki hesaplama, koreografın başarısı. Ancak oyun içinde hepimizin dikkatini çeken ve beğenerek izlediğimiz dansın oyunun sonunda tekrar verilmesi fazlalık arz ediyordu. Yönetmenin tercihi de olabilir ama ne olursa olsun o tekrara düşmeye gerek yoktu.
Selda Uyan imzası taşıyan kukla tasarımı ve yapımı, oyunun tesirini arttıran ve tiyatronun seyirciyle arasına mesafe koyup arada bir uyanmasını sağlayıp iç sorgulama yapmasını tetikleyen önemli bir unsurdu.
Saloz’un Mavalı, seyirciyi hiç sıkmayan rejisi, oyuncularının bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve verdiği mesajıyla sezonun iyileri arasında daha şimdiden yerini alıyor. Tiyatro izleyicisinin de ajandalarına girmeyi hak ediyor.
Anahtar Kelimeler: saloz mavalı
0 Yorum