BEN BİR AYIM, GEL BENİ AL CANIM. PEYNİRLİ YUMURTA.
Ara sıra tünelden geçen bir komedi.
Bir kafede çalışan garson kadın ile, kapanmak üzere iken kafeye gelen müşteri arasında gelişen ilginç bir aşk öyküsünü anlatan oyunda, giderek yalnızlaşan ve güvenden yoksun yaşayan modern insanın dramı gözler önüne serilmektedir. Macaristan’ın demir perde ülkesi olduğu dönemde geçen zamanda, garsonluk yapan kadın aslında eski bir fizyoterapisttir. Ancak kocası kendisini terk ederek İtalya’ya yerleşmiş, bakmak zorunda olduğu oğluyla birlikte karısını geride bırakmıştır. Kadın bir başka şehirde ailesinin yanında olan beş yaşındaki oğlu için fedakarca çalışmaktadır. Bütün amacı oğlu ve kendisi için hiç kimseye muhtaç kalmadan kuracakları iyi bir geleceği garanti altına almaktır. Geç saatlere kadar çalışmakta, erkeklerle ilişkiye girmemekte, yalnız yaşamanın getirdiği zorluklara katlanmaktadır. O geceyi kendisiyle birlikte geçirmek isteyen müşteriye başlangıçta yüz vermez. Ancak adamın zorlaması sonucu öyküsünü anlatır ve anlattıkça duygusallaşarak onunla ilgilenmeye, adamın da öyküsünü öğrenmeye başlar. Sevdiği kadın tarafından aynı akşam terk edilmiş olan adam bir yıkım içinde karşısına ilk çıkan kadınla birlikte olmak üzere gezintiye çıkmıştır. Kafeye girdiği andan itibaren garson kadına niyetini açıkça ancak kaba bir biçimde ifade etmiş, reddedilince de üstelemiştir. Kafenin kapanma saatini çoktan geçiren ve giderek birbirlerini daha iyi tanıyan çift, bir ilişkiye girmek konusunda tereddütlü, kendilerine ve birbirlerine güvensiz davranırlar. Ne tür bir ilişki istediklerini ne kendilerine ne de birbirlerine ifade edemezler. Sonunda kafeden beraberce çıkarlar ve birbirlerini bir ilişki için denemek üzere yeni yola çıkarlar.
BURSA DEVLET TİYATROSUNUN (BENİ) ŞAŞIRTAN OYUNU.
Maalesef Bursa devlet tiyatrosu, geçen turnede getirmiş olduğu, ay tedirginliği adlı oyunda;tüm antipatileri üzerine çekmişken,bu oyunla seçimlerin ne kadar yerinde olduğunu,iki kişinin sahnede neler yapabileceğini adeta ay tedirginliğine nazire yaparak gösterdiler.Mesele oyunun konusu olmadığını,oyunculuğun neler yaptırabileceğini keyifli dakikalar geçirterek gösterdiler.Hem de üzerlerine basa basa.
OYUNUN SEYRİ
Oyun Jazz müzikle başlıyor.Müziğin zaman zaman kısık kalmasına rağmen oyuncuların sesi bu aralarda pek kısık.Kadın kasayı toplamak için para sandığından çıkardığı paraların, kağıt olduklarını çok belli ediyor.Erkek oyuncu; kapanmak üzere olan bir kafenin son işleri yapılırken içki içmek üzere gelmesini bir çok kişi kabul etmez,buna bozuluruz.-ki bayan oyuncu başta zaten bunu kabul etmiyor. Erkek üsteliyor,kadın kabul etmek zorunda kalıyor. Kadının sıkılganlığı,olması gereken sönüklüğü karşısında ,erkeğin hoplayan,zıplayan bir oyunculukla bunu bütünlemesi,uyuşması,birbirilerini tamamlaması,atışmalar.. kısacası her şey yerli yerinde.
Yalnız alışık olmadığımız,adam kahve içmek için içeri girer girmez,en kaba üslubuyla kadına açık teklifte bulunuyor. Bir çoğumuza anlatıldığı zaman sahte gelecek olan bu uyarlama,sahnedeki oyunculuklarla gerçek haline getirme başarısı gösteriyor.Haliyle ortaya doyumu olmayan,bitmesini istemeyeceğimiz bir oyun hali alıyor.
İlerleyen sahnelerde karakterler değişiyor.Sönük olan kadının halini adam alıyor. Kadın başından geçenleri anlatırken, bu sefer adam eski haline dönüyor.Hatta kadın başından geçenleri anlatırken,o sönük sahnede, adamın ölüm müziğini çalması da hareketlendiren,oyunculuğun neler katabileceğini gözler önüne seriyor.Erkek sönükken kadın bir panter halini alması da bütünlemelerini gösteren en önemli etken.Doğaçlamalar ardı ardına patlıyor.Kahkahalar hiç susmuyor.
Başta adam kadına yönelirken,kadın kaçıyor.Adam hayat hikayesini anlatırken,kadın kovalıyor,adam kaçıyor.Kadın kovuyor adam gitmiyor! Adam gitmek istiyor, kadın bırakmıyor! Rol karakterlerinin bu anlamda değiştiğini en belli eden sahneler bunlar.Adam sevdiği kadından,Kadın ise kocasından umutsuzdur.Yalnız adam sorgulanırken kadın daha acımazsız geldi bana.
Erkek oyuncunun oyunculuğun en ön planda gösteren bölümlerinden biride; Telefon başında beklerken sayıları bir roman gibi anlatması muhteşem geldi bana.O kadar tedirgin ki adam; sevdiği kadın ararken, sırf bu yüzden,heyecandan konuşamıyorlar bile.
Birde oyunun en romantik bölümlerinde birinde;hikayeler anlatıldıktan sonra,kadının barın duvarına vurduğu zaman, kırmızı reosta ışık ve bununla beraber, slow müziğin çalması göze hoş gelenlerden. Ama bu romantizmin içinde iki mum ve şarap beklerken,bir yaş pastanın gelmesi de tuhafıma gitmedi değil.Kadın ağlarken elini karnına vurduktan sonra, saçlarının önüne düşmesi yüzünü kapatmış!
Tabi oyunun birde görsel yanı var. Kadın sonunda adamla yatmayı kabul ediyor. Adam kaçmaya başlayınca ,kadına bağlanmaktan korktuğu için, başta sadece bir gecelik yasak ilişki yaşayıp,ertesi günü bir birilerini tanımamak istiyor.En sonunda kadında bunuda kabul ediyor.Hatta kadın gömleğini çıkarıp sutyenle kalması dahi adamı kandırmaya yetmiyor.Cilveden bir haber olan adam,bağlandığı için yatmak yerine,geriye kalan hayatlarını beraber geçirmek üzere bardan çıkmasıyla noktalanıyor.
SAHNEDE OYUN OYNAMAYANLAR (YAŞAYANLAR)
Televizyon ve Beyaz perdeden yakinen tanıdığımız; ünlü oyuncu Tuncer Salman oynuyordu.Beyaz perde de (Vizyontele,Vizyontele tuuba,organize işler gibi) çok başarılı işlere imza atarken,televizyonda ise ,(Vaka-i Zaptiye ,Beşik kertmesi,Gelin, Saklambaç gibi) yakından tanıdığımız bir oyuncu.Bu oyuncunun diğer bir özel tarafı ise; Her iki tarafında hakkı veren,oyunculuğuna hayran kaldığım bir usta…
Bu ustaya eşlik eden partneri ise, Rüyam Dirin Atabeyoğlu …Ne televizyonlarda gördük kendisini,nede sinemada …Tuncer Salmana göre işi biraz daha kolay.Çünkü ünlü olan bir oyuncunun sahneye çıktığı zaman, izleyicinin kafasında perde karşısında olduğu kadar sahnede de başarılı olacak mı? düşüncesi yok.Bu bağlamda,Tuncer salmanda Rüyam Dirin Atabeyoğlu’da muhteşem işler yapmış,oda yetmemiş yönetmen yardımcılığını da üstlenmiş,muhteşem bir uyum sağlamışlar. Harika bir oyun çıkarmışlar.
TEKNİK KADRO
Oyunun yönetmenliğini İpek Bilgin üstlenmiş,çok iyi isimlerle çalışmış.Yalnız bu ustaları çocuk oyunlarında kullanmak yerine,daha başarılı yapımlarda kullanılması çok daha doğru olacağı kanaatindeyim. Bu oyunda oyuncuların performansı da bunu kanıtlıyor zaten.Çok önemli bir iş çıkarmış,oyunu unutulmaz kılmayı başarmış. Yönetmen Yardımcıları: Rüyam Dirin Atabeyoğlu, Kemal Okur. İsimleri de bu oyundaki en önemli unsurlar olarak ön plana çıkıyor.
Dekor ve Kostüm Tasarımında Şirin Dağtekin ; Bir kafeyi betimlemekte hiç zorlanmamış.Kapanmak üzere olan bir kafenin,sandalyelerini üst üste koymuş,birini yere atmış, üçe bölünebilen bir bar yapmış.Yalnız bu barın içi göründüğü için, içini (şişelerle) doldursaydı,çıplak kalmasaydı bence daha hoş görünürdü.Ha birde barda pastanın işi ne? Onu anlayamadım. Bunun dışında bence her şey yerli yerinde. Kostümde söylenecek söz bırakmamış. Harika bir iş çıkarmış!
Işık Tasarımında: Rahmi Özan gecenin başarılı isimlerinden.Özellikle duygu diyalektinin ön planda olduğu sahnelerde,kırmızı reosta ışıkları kullanması mükemmel bir iş çıkartmış.
Bursa’dan arkadaşım Adnan Tunalı ‘’AY TEDİRĞİNLİĞİ’’ adlı oyun yüzünden Bursa devlet tiyatrosu oyuncularının, bana çok kızgın olduklarını dile getirmişti.Oyun kötü olunca kendimi dizginleyemiyorum.Bu anlamda bu oyun iyi çıktığı için,umarım bu eleştiriyle tekrar sevgilerini kazanabilmişimdir.
Ali Poyrazoğlu ustanın dediği gibi ;Oyuncuyla seyirci suç ortağıdır.
Bu oyun kaçırılmaması gereken mükemmel bir oyun!
İyi seyirler…
İhsan ATA
[email protected]
Anahtar Kelimeler: peynirli yumurta, bursadt, bursa devlet tiyatrosu, ipek blgin, ferenc karinthy
0 Yorum