Bazı sistemler, olaylar, kurgular vardır ki dünyanın hemen hemen her yerinde ve zamanın her döneminde neredeyse birbirinin aynıdır. Aslında aynı döngü içinde dönüp dolaşıyor gibiyiz. Ezenler – ezilenler, yönetenler – yönetilenler, idealistler – bana neciler… diye varlığını devam ettiren grupları sıralamaya devam edebiliriz. Ve bu saydığımız grupların hepsi her dönemde mevcudiyetini sürdürmektedirler. Değişen tek şey teknolojik gelişmeler. Temelde var olan duygular, düşünceler az önce bir kısmını saydığımız gruplar gibi, devir veya mekân farkı gözetmeksizin kendini muhafaza etmeye devam ediyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bu sezon Bulgar asıllı ünlü yazar Stanislav Stratiev’in oyunlarından “Otobüs”ü repertuarına dâhil etti. Oyunda yöneten sınıfının ne tür oyunlarla ve bu oyunların yanı sıra ne çeşit baskı yöntemleriyle yönetilen halk kesimini alt ettiği, bilinçlerin nasıl yok edildiği, nasıl susturulup sindirildiği işlenmektedir. Aynı zamanda, yaşanan olumsuzlukların, gidişatın ve düzenin bozukluğunun sadece yöneten sınıfın baskıcı ve yok edici tutumundan değil halk kitlelerinden kaynaklandığına da geniş bir şekilde yer verilmekte. “Otobüs” başarılı bir toplumsal hiciv özelliği taşıyor.
Sanatçısından, uyanık ve her dönemin adamı olan aydın kesimine, köylüsünden, işsiz aylağına, işçisinden sıradan memuruna ve havai, apolitik gençlerine kadar farklı halk kesimlerinden insanların yolculuk yaptıkları bir şehir içi otobüsü. Bu otobüs, aslında bir ülke profili. Otobüstekilerin hepsi otobüsün nereye gittiğini bilmiyor. Herkes anlamsız bir şekilde beklerken son olarak şoför gelir. Kimseye hiçbir açıklama yapmadan harekete geçirir aracı. Kimse şoföre aracın ne yöne gittiğini direkt sormaya cesaret edemez. Cesaret eden köylüye ve işçiye de akıllı olduğunu zanneden aydın kılıklı adam engel olur. Karışılmaması gerektiğini söyler. Aslında bu tip ülkemizde her dönemin adamı olan, kaypak, rüzgâr ne yönden eserse o yöne doğru rotasını belirleyen bazı yazar – çizer ve bilim insanının resmi niteliğinde. Bir zaman sonra işçi şoförün yanına gitmeye cesaret edip otobüsün nereye gittiğini sorgulamaya başlar ancak başına aldığı darbe (!) sonucu bir müddet yerinden dahi kıpırdayamaz. Sonrasında aldığı darbenin etkisiyle o da başkalaşım geçirir ve sorgulama sürecine girmek bir kenara, o da artık dönemin bekçiliğini yapar hale gelir. Bir tek sanatçı, sorgulamaktan kendini alıkoymaz.
Sadece sorgulamaz, toplumun bilincinin açık olması gerektiğini ve bu bilincin sanatın ışığı ile aydınlık kalacağını savunur. Derken, otobüsün alâkasız yerlere savrulduğunu gören yolcular, şoförün yanına artık birinin gitmesi gerektiği konusunda ortak karara varırlar. Ve bu konuda kaba kuvveti kendine şiar edinmiş, serseri kılıklı aylak adam görevlendirilir. Adam aslında her şekle girebilecek, düzenin istediğini yaptırabileceği tarzda bir adamdır. Şoför kabinine girer ve şoförle birlikte kahkahalar atmaya başlar. Dışarı çıktığında ise her şeyin yolunda gittiğini söyler. Bir müddet böyle devam edilir fakat sonrasında yolcular birbirinden ayrılır. İşlerin daha da kötüye gittiğini gören yolcular, şoförü ikna etmek için her türlü ahlâksızlığa başvururlar. Sonrasında ise önerdikleri ahlâksızlıkların içinde kaybolan ve birbirileri ile didişen bir topluluk haline gelirler.
Arif Akkaya; oyunun yönetmeni. Rejisi olağanüstü şekilde baş ağrıtıcı, alâkasız devinimlerle dolu. Sürekli bir hareketlilik var ancak hiçbir şekilde sistemli bir hareketlilik arz etmiyor. Tamamen bir kargaşa niteliğinde. Ve bu kargaşa bir yerden sonra artık can sıkmaya başlıyor. Oyunun künyesinde koreografi demişler ancak oyunda nerde bir koreografi var onu anlayamadım? Anlamsız ve garip hareketler bütünü ne zamandan beri bir koreografi oluyor, bilemedim? Arif Akkaya, rejiye ek olarak sahnenin üç tarafına slâyt perdeleri koymuş. Buralara, Homur Mizah Grubu tarafından çizilen karikatürler yansıyor. Karikatürler gerçekten çok başarılı. Akkaya, karikatürlerle, ülkemizde yaşanan, baskı, zulüm ve darbe dönemlerini anlatmaya gayret etmiş. Kemal Türkler cinayetinden tutun da, Abdi İpekçi suikastına, ’80 darbesinden tutun da, sonrasında yaşanan kimliksizleştirme politikalarına kadar hemen hemen her şeyi bu karikatürler aracılığı ile vermiş. Burası gayet güzel ancak karikatürlere bakalım derken oyundan kopmalar yaşanabiliyor. Karikatürleri görmezden gelemeyiz. Bu yüzden karikatürlere değil de oyuna odaklanalım dediğimiz zaman da olmuyor. Karikatürler biraz daha azaltılırsa seyircinin oyuna olan odaklanması daha da kolaylaşacaktır. Zaten tekrar eden epey bir karikatür var.
Oyunun müzik seçimleri başarısız. Aniden başlayıp aniden kesilen, birbiri ile uyumu olmayan müziklerle dolu. Birçoğu zaten tanıdık müzikler. Dünya ve Türk sinemasından bazı filmlerden de müzikler var. Müziklerin belli yerlerinde montajlar yapılmış ancak çok amatörce. Her sahnede müzik var ve bu müzikler yukarda söz ettiğim gibi baş ağrısını daha da arttırıyor. Her sahnede müziğin bulunmasına gerek yok. Yönetmen belli ki, müzikler aracılığı ile etkiyi arttırmak istemiş başarılı olamamış. Zaten oyun metni ve slâytlara yansıyan karikatürler yeteri kadar çarpıcı. Bu kadar dağınık bir rejiye ve alakasız müziklere hiç gerek yoktu. Ayrıca ışık da yetersiz kalmış. Slâytlardaki karikatürlerin net şekilde görünmesini dert edinirken, oyuncuların yüzlerindeki mimiklerin görünmemesi gibi çok önemli bir ana hattı atlamış yönetmen.
Sahne tasarımı Barış Dinçel’e ait. Sade ve fonksiyonel bir tasarım olmuş. Keşke reji de sahne tasarımı kadar sade olsaydı. O zaman metnin hakkı daha fazla verilirdi.
Oyunun 11 kişilik oyuncu kadrosu var. Ahmet Özarslan (akıllı), Barış Çağatay Çakıroğlu (şoför), Berrin Akdeniz Kortidis (kadın), Burak Davutoğlu (uyuz), Can Ertuğrul (erkek), Elyesa Çağlar Evkaya (delikanlı), Ergun Üğlü (köylü), Fahri Kıncır (yazar), İrem Erkaya (genç kız), Mert Aykul (huysuz), Mert Turak (virtüöz). Oyunun bütün oyuncuları, bu anlamsız ve dağınık reji içinde üzerlerine düşeni yerine getiriyorlar. Oyuncuların hepsi, verilen karakterler için akılda kalıcı tipler bulmuş.
“Otobüs”, İBB Şehir Tiyatrolarının 2011 – 2012 sezonunun repertuarına dâhil edilmesi açısından doğru bir tercih ancak daha başarılı bir rejiyle sahnelenebilirdi. Çünkü bilinç uyandırmak maksatlı yazılan, böylesi başarılı toplumsal taşlama metinleri daha net bir anlatım içermeli diye düşünüyorum.
Anahtar Kelimeler: otobüs, istşeh, istanbul şehir tiyatrosu
0 Yorum