Devlet Tiyatrosunda geçtiğimiz sezon sahnelenmeye başlayan “Kasaplığın ElKitabı” adlı oyunun yönetmen
Devlet Tiyatrosunda geçtiğimiz sezon sahnelenmeye başlayan “Kasaplığın ElKitabı” adlı oyunun yönetmen koltuğunda Burak Karaman'ı görüyoruz. Boris Vian'ın yazıp Ayberk Erkay'ın çevirdiği oyun; Selçuk Kıpçak, Ahenk Demir, Ahmet Dizdaroğlu, Adem Türker, Nesrin Avcı, Asena Hotamış, Merve Erdoğan, İlker Güler, Tolga Kortunay, Cansın Bezircilioğlu, Can Yılmaz, Onur Camcı, Heran Akkaynak, Cihan Akyürek, Seda Gün, Gül Altınok, Gökhan Türkal, Gökhan Eroğlu, Onur Doğan, Kürşat Kurnaz, Özenç ErenYelçi, Rıza Leki, Volkan Çelik, Oğuzhan Erdoğan'dan oluşan dev oyuncu kadrosuyla izleyici karşısına çıkıyor.
Oyun; 6 Haziran 1944 günü Normandiya Çıkarması yapılırken, hemen yakınında bulunan Arromanches'daki bir at kasabında geçer. Dışarıda savaş tüm şiddetiyle devam ederken, kasap, kızlarını evlendirmeye ve dünyanın çeşitli yerlerindeki çocuklarını toplayıp düğün yapmaya çalışmaktadır.
Devlet Tiyatrosunun repertuarını genel olarak beğenen ve başarılı bulan biri olarak metni çok beğendimi söyleyebilirim. Ancak aynı başarıyı reji açısından söylemek neredeyse imkansız. Oyunun yönetmeni Burak Karaman'ı oldukça başarısız buldum. Bu denli güzel bir hikaye, zorlasanız ancak bu kadar izlenirlikten uzak seyirci karşısına çıkabilirdi. Sabırla oyunun sonunu bekleyen birkaç kişi dışında izleyicinin büyük bir çoğunluğu 2. perdeyi izlemeden salondan ayrıldı. Ben buna neden olarak temponun oyun boyunca düşük tonda ilerlemesi, oyuncularda ki performansın zayıflığı, daha da kötüsü hiçbirinin oyuna inanmaması, tiyatronun kabusu haline gelen “mış” gibi yapmanın sonucu olarak "kötü reji ile güzel bir oyun nasıl izlenilemez hale gelebilir" sorusunu cevaplayan deneysel bir çalışma izlenimini yarattığını söyleyebilirim.
Reji açısından artık bundan daha kötüsü olmaz dediğim ne varsa bir sonraki sahnede karşıma çıktı. Temponun arttırılması adına oyunun içine serpiştirildiğini düşündüğüm kovalamaca sahneleri Tom ve Jerry çizgi filmlerindeki kovalamaca sahnelerinin bir benzeri gibiydi. Oyuncuların yüzlerinde kötü bir oyun sahnelemenin farkındalığı okunuyordu.
Bu durum özellikle dans sahnelerinde oldukça belirgindi. Kast seçimi yanlıştı. Özellikle genç oyuncu arkadaşlar gerek konuşmaları, gerek sahne hakimiyetleri ve mimikleri açısından oldukça yetersizdi. Özetle; dağınık, başıboş bir sahneleme göze çarpıyordu. Yeni sezonda sahnelenmesi durumunda mutlaka ama mutlaka toparlanması ve revize edilmesi gerekiyor.
Diğer taraftan Baba karakterini oynayan Selçuk Kıpçak ve Anne karakterini oynayan Ahenk Demir rejinin istediği ölçüde elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Sanırım bu seviyede tecrübeli oyuncuların, provalarda yönetmene önerilerde bulunması ortaya güzel bir iş çıkması açısından doğru olurdu.
Oyunun tek güzel yanının dekor ve kostüm olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. İşlevsel, ince düşünülmüş ve iyi hazırlanmış dekor, her detayı ayrı ayrı düşünülmüş kostümler oldukça başarılıydı.
Özetle; Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları vb. gibi imkanları oldukça fazla olan kurumların bu denli kötü oyunlar sahnelemeye hakkı olmadığı kanaatindeyim. Çok zor şartlar altında tiyatro yapan ve başarılı olan grupları izledikçe, bu tarz büyük imkanların heba edilmesi bir sanatsever olarak üzülmeme sebep oluyor. Yılda 100’ün üzerinde oyun izleyen biri olarak söylemem gerekir ki, gerçekten izlediğim oyunların bir kısmı kötü çıkabiliyor ama oradaki imkansızlıklar ve çaba göz önüne alındığında bu durum tolere edilebilir. Ama ilk kez bir oyundan kötü olduğu için üzülerek değil, sinirlenerek çıktım. Devlet Tiyatrosu’nun bundan sonra oyun, reji ve kast seçiminde daha dikkatli ve seçici olmasını dilerim.
0 Yorum