Oyunun 2008 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde düzenlenen bir yarışmada “En İyi Özgün Metin” ve “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödüllerini aldığını duyunca oyunu araştırdım. İki ödül birden alması zaten ilk etapta dikkatimi çekmişti. Oyun tanıtım yazısında da “Hayatında her şeyini kaybetmiş bir adamın intihar etmeye karar verdiği gece…” diye bir ibarenin yer alması hasebiyle incelediğim birçok oyunda olduğu gibi psikolojik açıdan inceleme yapmamı sağlayacak ögelerin varlığını gördüm.
Bir adamla evine giren hırsız arasında geçen bir hasbıhal…
Henüz 30’lu yaşların başında bir adam… Daha çok genç olmasına rağmen kaybettiklerinden ötürü hayattan bezmiş biri… Çocukluğunda çok önem verdiği “bisiklet”i bile hırsızlar tarafından çalınmış… Evet, o “bisiklet” adamın o yaşa gelene dek kendisine alınmış tek hediye. Çocukluk çağlarımızda bizlere alınan ve önem atfettiğimiz, anlamlar yüklediğimiz, belki geceleri uyurken bile yanımızdan ayırmadığımız oyuncaklarımızı veya kıyafetlerimizi düşündüğümüz zaman anlarız belki bu halet-i ruhiyeyi. Adam maddi bunalım içinde kıvranıyor, aile üyelerinin hepsini kaybetmiş, çok sevdiği sevgilisi kendisini terk etmiş. Dertler katre katre birikmiş içinde. Ve bardağı taşıran son damla; Güneydoğuda askerliğini yaparken en yakın asker arkadaşı ve komutanı gözlerinin önünde şehit oluyor. İşte bundan sonra her şeyden vazgeçmiş bir halde yaşıyor. Defalarca intihar etmek istiyor ancak dini inancı kendisine engel oluyor. Bakıldığı zaman tam manası ile acıların çocuğu portresi gibi gelebilir size ancak oyunda vurgu bu ajite hale değil de adamın bu olaylara yüklediği anlamlar üzerine çekilmiş. Adam bütün bu sorunlarıyla cebelleşmeye çalışırken, yine bıkkın ve intihar etmeye kararlı bir şekilde eve geldiği o gece kendisini evde biri beklemektedir.
Hırsız; üniversite mezunu, işsiz… Birlikte yaşadığı anneannesine bakabilmek, sevdiği kız ile gittiği mekânda en azından hesabı ödeyebilmek, onu mutlu edebilmek adına, ona hediyeler alabilmek için seyyar satıcılık yapan biri. Son olarak sevgilisi ile girdikleri kendisine göre ufak bir kavgadan sonra onu ikna etmek için güzel bir restorana götürüp ona hep almak istediği pahalı hediyeyi vermek istemektedir. Ancak parası yoktur ve hayal ettiği bu küçük şeyleri yapmak için parayı bir şekilde bulmaya kararlıdır. Çareyi hırsızlık yapmakta bulur. Fakat bu konuda daha önceden hiçbir girişimi bulunmamaktadır. Gözüne bir evi kestirir ve bir şekilde eve girmenin yolunu bulur. Acemice girdiği evde hiç bir şey bulamaz. Tam kendisini “Ben ne yapıyorum, nasıl böyle bir şey yaparım?” diye sorgularken ev sahibi içeri girer. Ve işte ev sahibinin içeri girmesi ile olaylar başlar. Her şeyden bunalıp kendinden dahi geçen ev sahibi, hırsızı öldüreceğini kendisine söyler. Ama… Neyse gerisini izleyeceğiniz zamana bırakalım:)
Yazan – yöneten ve oyunda bezgin adam rolünde karşımıza çıkan kişi; Erkay Yavuz… Her şeyden önce genç yaşta elini böylesi ağır bir yükün altına soktuğu için tebrik etmek gerekir. Hem oyun yaz, hem yönet, hem tiyatronun başında dur, hem de oyna… Aynı zamanda Tiyatro Yansıma’nın Sanat Yönetmeni. Kolay iş değil.
Erkay Yavuz, oyunun başında her ne kadar aşırı derecede gergin – heyecanlı olsa da ve aynı zamanda oyun başındaki abartılı hareketlerini çıkardığımızda genel anlamda başarılı bir oyunculuk sergiledi. Özellikle aşırı devinimine rağmen oyun boyunca performansında düşüş yaşamaması öne çıkan özelliğiydi. Onca devinime rağmen duygu geçişlerinde veya duygu yansıtmalarında hiç zorluk çekmedi. Ayrıca çektiği bunca sıkıntıdan sonra majör denebilecek düzeyde depresif bir kişiliğe sahip birini de gerek gel – gitleriyle, gerek ani tepkileriyle başarılı bir şekilde gözlerimizin önüne serdi.
Oyun metnine değinecek olursak; “espri olsun” diye konulmuş, fakat oyun akışı ile alakası olmayan gereksiz diyaloglar çıkarılırsa ve adeta bazı yerlerde skeçler halinde bir çalışma izliyormuşum duygusuna kapılmama neden olan “karakterlerin hayatlarındaki bazı kareleri” kopuk halde anlatımı olmazsa gayet başarılı bir metin. Yavuz, Oyunculuğu ve yönetmenliğinden ziyade yazarlığının üstüne daha fazla giderse tiyatro dünyasına daha çok güzel metinler kazandıracaktır.
Hırsız rolünde; Alp Tuğhan Taş… Bu çocuğa lütfen dikkat edin ve bu ismi unutmayın. Kesinlikle ve ısrarla ifade ediyorum. Bu oyuncuya dikkat edin. İlerleyen zamanlarda gerek sahnelerde, gerek tv – sinema dünyasında karşımıza çok çıkacak bir isim. Doğal oyunculuğu, rol yapmanın aksine duyguyu hissederek yaşaması, bedenine hâkimiyeti, sarih diksiyonu… Kendisi için sayabileceğimiz birçok özelliği barındıran bir oyuncu. Örneğin bu özelliklerden biri daha; müzik eserleri üretmesi. Oyunun yerli yerinde kullanılan başarılı müzikleri de yine Alp Tuğhan Taş’a ait. Devam…
Dekorda gölge oyunundan esintiler kullanılmaya çalışılmış ancak ben oyunla pek bağdaştıramadım, eğreti duruyordu. Şayet özellikle gölge oyunundan unsurlar konulmak isteniyorsa, durumun üstüne daha profesyonelce gidilirse farklı bir çalışma olacaktır.
Oyunda kullanılan ışıklar, ışık ekipmanının yetersiz olmasından ve ışık uygulayıcısının hatalarından ötürü hakkında olumlu ya da olumsuz yorum yapılabilecek durumda değildi. Belki de gölge oyunlarının net anlaşılamamasının nedenlerinden biri de ışığın yetersiz ve yanlış kullanımıydı.
Dramı ve güldürüyü aynı anda içinde barındıran ve gerçekten aldığı ödülleri hak eden Lacivert Gölgeli Adamlar oyunu, hiçbir yerden hiç bir şekilde destek almayan, sırtını herhangi bir siyasi gruba, cemaate veya ödeneğe dayamayan, kendi ayakları üstünde durmaya çalışan Tiyatro Yansıma tarafından çeşitli sahnelerde oynanmaya devam ediyor. Böylesine genç, dinamik ve gerçekten tiyatro aşığı bir ekibi desteklemek gerekir diye düşünüyorum. Yapacağımız iş çok basit; oyunlarını izlemek.
Mehmet KONUK
Eğitimci – Yazar
[email protected]
Anahtar Kelimeler: tiyatro yansıma
0 Yorum