Tanrı’nın Bize En Büyük Kazığı Evlenip Aynı Evde Yaşamamızdır!
Fransız oyun yazarı Yasmina Reza'nın ödüllü oyunu Vahşet Tanrısı, bireyin ve toplumun içinde barındırdığı hoşgörüsüzlüğü ve şiddet eğilimini, aile kavramını sorgulayarak anlatan bir kara mizah örneği olarak yıllardır dünyanın çeşitli ülkelerinde sahneleniyor. Bu sene DasDas’ ın yeni projesi olarak ortaya çıkan gösteri, 2009 yılında yine aynı yönetmen Celal Cadri Kınoğlu tarafından sahnelere aktarılmıştı. Celal Kadri çok zeki bir adam; neyi nasıl kimle yapacağını çok ama çok iyi biliyor. Bu yorumda Binnur Kaya, Güven Kıraç, Tilbe Saran ve Levent Ülgen ile ustaca bir sahneleme tarzının denemelerini gerçekleştirmiş. Özellikle Devlet Tiyatrosu’ndan gelen önceki oyun birikiminin üstüne yepyeni düşünceler kattığı için Vahşet Tanrısı apayrı, farklı bir karakomik tiyatro örneğine dönüşmüş.
Vahşet Tanrısı / Le Dieu du Camage, ilk kez 2007’de Zürih’te Jurgren Gosch yönetiminde oynandı. Broadway’de James Gandolfini, Jeff Daniels, Marcia Gay Harden ve Hope Davis gibi efsane kadrosuyla 2009 yılında büyük ödüller topladı. Yasmina Reza Paris’te Antoine Tiyatrosu’ndaki sahnelenişinde hem yazar hem de yönetmen olarak kendi oyununu sahneye aktardığında ise, artık oyunun dünya yolculuğu çoktan başlamış oldu. 2011 yapımı Roman Polanski filmi de (Carnage) eseri tiyarodan sinemaya uyarlayarak popüler anlamda sinematografik bir çizgiye taşıdı. Konuda dört karakterin yaşadığı temel olay, günümüz ebeveynlerinin birbirileri ve çocuklarıyla yaşadığı sorunları masaya yatırıyor ve bu durum günümüz kadın erkek ilişkilerinin temel çatışma noktasını oluşturuyor. Trajikomik halde birbirlerine karşı psikolojik sorunlarını aktaran dört yetişkin, hangi yaşa gelinirse gelinsin, insanların çocuklaşabileceğini, hatta çocuklaşırken kendi çocuklarından beter duygulara girebileceklerini net biçimde ifade ediyorlar. Çocuklarının kavgası yüzünden uzlaşmak üzere bir araya gelen iki çiftin, sakin bir halde başlayan görüşmeleri, dakikalar geçtikçe başka bir boyuta kayıyor ve görüşme ilişkilerin hesaplaşma savaşına dönüşüyor. Yasmine Reza çağdaşlık adı altında egolarından arınmış gibi yapan insanların aslında nasıl gaddar, içten pazarlıkçı, kibirli olduklarını açıklıkla karakterler üzerinden anlatıyor. Freudyen aktarım tekniklerinin bol bol kullanıldığı metnin eleştirisini bundan 10 sene önce yine yapmış, yine aynı şekilde Freud’a göndermelerle dolu bir kritik yazmıştım. Fakat bu sefer olayı, insanın bitmek bilmeyen ‘kendisini haklı görme’ olgusundan yola çıkarak irdeliyorum. Her ne olursa olsun insan egosu kendi medeniyetinin bir getirisi olarak sürekli yaşadıklarını haklı görüyor. 11-12 yaşlarında iki çocuktan birinin, diğerinin suratına sopayla vurup iki ön dişini kırmasının ardından olayı medeni ölçüler çerçevesinde çözme yolunda bir araya gelen çocukların ebeveynleri, çocuklarının yaşadığı olayı baktıkları pencereden hep masum olarak görüyor. Çünkü hiçbir özeleştiri yapmadan şimdiye gelen dört insan, çocukları üzerinden bakıyorlar ki, kendi evlilikleri çocukların yaşadığı kavgadan beter duruma dönüşmüş.
Güven Kıraç (Michel), Tilbe Saran (Véronique), Binnur Kaya (Annette) ve Levent Ülgen'in (Alain) rolleriyle karşımızda. Celal Kadri, özellikle Vanşet Tanrısı olgusunun nereden geldiğinin anlatıldığı sahneye kadar, oyuncular üzerinde komedi algısından hareketle bir çizgi oluşturmuş. Kongo’da 8 yaşındaki çocukların vahşice işledikleri savaş cinayetleri ile başlayan sahneden itibaren yönetmen modern dünya toplumuna karşı şahane göndermeler yapmış. Kişiler arasında süregelen diyaloglar izleyenlerin evliliklerini ya da ilişkilerini beyinlerinde sorgulamalarına neden olurken, özellikle bilinçaltına seslenen bazı vurucu kelimeler çoğu kez insanı durup düşünmeye itiyor. Evlilikler üzerine ironi dolu sözlerin kişilerin kavgasına temel oluşturması ise apayrı bir komedi. Yönetmenin tüm bunları dört karaktere bölerken gösterdiği tevazu ise kusursuz bir çalışmanın örneği. Ama kritiğin başında söylediğim gibi, geçmişten gelen deneyimle bu oyuna eğilen başarılı yönetmen, sahne tasarımındaki sadelikle sadece ama sadece olayın tam merkezine yolculuk yapmamızı sağlıyor. Zafer Algöz’ ün Michel’ ini aratmayacak türden Güven Kıraç’ ın karakterine kattığı yorum, çocukların suçlandığı sahneden kişilerin birbirlerine karşı suçlamalarına kadar uzanan evreye kadar, oyuncu komediyi hep üstüne alan isim olmuş. Zaten ekip içinde Binnur Kaya’ nın durağan Annette yorumu hariç ekip seyirciye gayet olumlu sinyaller veriyor. Sahnede dört önemli oyuncunun olması oyunun mükemmel olacağı anlamı taşımıyor elbette. Geçmişteki oyunun sahnelemesini de gayet iyi bildiğim için, bu oyunda düşük performans gözlemliyorum. Ama bu oyunun bir önemli özelliği, olayı çiftlerin kavgasından alıp, konuyu tamamen toplumsal kaosun hüküm sürdüğü dünya görüntüsüne taşımak olmuş!
Anahtar Kelimeler: vahşet tanrısı, dasdas, dasdas sahne, yasmina reza, yaşam kaya, celal kadri kınoğlu, levent ülgen, binnur kaya, Güven Kıraç, tilbe saran
0 Yorum