Timsah: “Var Olmayan Sanatçı Kimliği Sorgusu!”
22. İstanbul Tiyatro Festivali’nde izlediğim ve eleştirisini bugüne kadar beklettiğim ‘Timsah’ adlı oyun DasDas’ ta gösterilerine devam ederken, oyunun kritiğini şimdi yayınlamaya karar verdim. Sezon içinde birbirinden ilginç çalışmaları izledikten sonra, festivalde izlediğim oyunlarla ilgili kararımı en sona bırakma kararı almıştım. Bu doğru bir tercih olmuş, çünkü sezonun ne getirip ne götürdüğünü görmemiz gerekiyor ki, oyunların konumlarını sadelikle belirleyelim. Sistem içinde kendi politik rolünü seçmeye çalışan oyunculara yaptığı göndermeler açısından ‘Timsah’ sıradışı, çarpıcı bir çalışma olduğunu her açından kanıtlayan bir yapım. Tom Basden’ ın yazdığı oyunu Volkan Yosunlu – Mert Fırat ikilisi yönetmiş; sahnede ise Erkan Avcı, Ferit Aktuğ, Özgün Aydın ve Hazal Türesan görev alıyor.
Konu birbiri içine geçmiş iki ayrı çalışmanın bütünsel karışımı. İngiliz yazar Tom Basden sistem eleştirisini açıklıkla gösterirken, oyuncunun toplumsal rolünü, yani gerçek sanatçı kimliğini, muhalif yapısını, toplumsal ahlakını Dostoyevski’nin hikayesiyle birleştirerek bizlere sunuyor. Oyuncunun varlığı üzerine yapılan sistemsel eleştiride elbette Dostoyevski yazımının sert ifade biçimlerini içinde barındırdığını söyleyebiliriz. Basten bu sert biçimsel durumu kendi ironi çemberinden geçirerek, daha yumuşak tonda seyirciye sunma gayreti içine girmiş. Bu algıyı daha çok sevdiğimi belirtmeliyim. Çağımızın koşullarıyla, absürd olayın çok uzun zaman önceki algılanışı farklılıklar gösterecektir. Yazarın kendi kişisel tercihi ile Dostoyevski gibi bir yazarın anlatım tekniğini karşılaştırmak çok abes bir eleştiri oluşturur.
Konuda oyuncu İvan zor yaşam koşulları içinde tek kişilik gösterilerle hayata tutunmaya çalışan bir sanatçıdır. Eski sevgilisi oyunculuktan para kazanamadığı için mesleğini bırakmış, tiyatroyla hiç alakası olmayan yastık kılıfı dikme işine girmiştir. İvan’ ın inatla oyuncu olarak dünyada kendi kimliğini ortaya koyma gayreti, arkadaşları tarafından pek hoş karşılanmamakta, hatta ondan mümkünse kendisine para kazanacak başka bir yön belirlemesini isterler. Bu bir sevgi midir, yoksa yenilmişlik psikolojisi midir, elbette tartışılacak bir durum? Olay, İvan’ ın yakın dostu Zack ile hayvanat bahçesi gezisi sırasında farklı boyuta kayar. İki arkadaş aralarında tartışırken İvan’ı hayvanat bahçesinde sergilenen bir timsah yutar. Genç oyuncu arkasında durduğu tüm değerlerden vazgeçer, timsahın kendisini yutmasıyla olgunlaşan ün kavramından sonuna kadar faydalanır ve ruhunu Timso’ya dönüştürür.
Anlatılan hikayenin Türkiye gerçeğine baktığımız zaman, oyuncuların az biraz parayı gördükten sonra kendi kimliklerini çok kolay bıraktıkları gün gibi ortada. Öyle sosyal medyadan asıp kesen birçok ismin, gerçekte yaptığı işlere geldiğimizde toplumsal alanda pek sessiz kaldıklarını biliyoruz. Özellikle son dönemde Metin Akpınar ve Müjdat Gezen olayı bunu net olarak ortaya koydu. Timsahın içine gizlenmiş isimlerin sessiz biçimde sanatçı haklarını savunur hallerini eminim hepiniz görmüşsünüzdür. Burada olayı değil, sanatçının eleştirel kimliğini sorguluyoruz tabi ki! Mesela en basitinden örnek vereyim; tiyatro oyunlarını izlememiz için biz eleştirmenlere kırk defa davet gönderen isimlerin, televizyonda bir yerde yıldızı parladıklarında, bizim sivri dilimizi bildikleri için bir daha oyunlarına asla davet yollamamalarına ne demeli?! Olurda kazara onun geçmişi hakkında birkaç laf edersek diye korkudan titriyorlar. Timsah oyunundaki oyuncunun kendi değerlerinden vazgeçiş sürecini zaten bizler hemen her gün camiadan izliyoruz. Türkiye’nin hiçte yabancısı olmadığı bir durum bu.
Erkan Avcı, Ferit Aktuğ, Özgün Aydın ve Hazal Türesan dörtlüsünün performansı oyunu yöneten algının başarısıyla birleşmiş. Özellikle sahne üstünde es vermeden gelişen olaylar, akışın içinde asla kopukluğa neden olmuyor. Projeksiyonla sağlanan, olay içinde değişimin daha kolay olmasını sağlayan profesyonel düşünce, yönetmen ikilisinin zekice planı. Oyuncuların birden fazla role bürünerek karakter yaratmadaki güzellikleri ön plana çıkarmaları kaliteli bir fikir. Ama ben burada genel olarak ekibin başarısına değineceğim. Sonuçta kendi hayatlarından bir parçayı oynayan oyuncular var karşımızda. Bazı eleştirilerden, yazarın abartılı mizahi dilinden kendilerine düşen parçaları eminim almışlardır. Erkan Avcı ve Hazal Türesan isimlerinin performansı ise grubun başarılı performansında bir tık üstte hissediliyor.
DasDas, Volkan Yosunlu ve Mert Fırat ikilisinin yönetim başarısıyla ‘Timsah’ oyununda sahnelerde alışık olmadığımız bir konuyu cesurca göstermiş. Doksan dakikalık tek perdelik gösteride hayvanat bahçesi sakinlerinin sistemdeki duruşlarına baktığımız kısım gösteriye renk atan özel bir an. Güçlü alt metni ve ince mizahıyla ‘Timsah’ sezon içinde izlenebilir bir gösteri.
Anahtar Kelimeler: dasdas, dasdas sahne, timsah, yaşam kaya, mert fırat, erkan avcı, ferit aktuğ, özgün aydın, hazal türesan, volkan yosunlu
0 Yorum