Feraset Bacı ile Esirci Afet'in evinde karşılaşmıştım ilk kez. Doğduğu topraklardan uzakta olmanın burukluğunu yaşıyordu. Uğurlugiller'in Nurcihan Kalfa'sını, Dursune Dadı'yı tanır mıydı, acaba ? Soracaktım, vazgeçtim. Zaten vaktimiz de yoktu Rüküş Hanım her an davetimize icabet edebilirdi.
Engin Alkan'ın yönettiği " İstanbul Efendisi "nde bir Müsahipzade Celal kahramanını, Feraset'i yorumlayan Tutku Erten'in sahne enerjisi / sempatisine, rolüyle kurduğu doğru ilişkiye hayran kalmamak elde değil.
Gökhan Erarslan'ın yazdığı, Ayşe Draz'ın yönettiği “ Nuh’un Gemisini Aramak ” adlı oyundaki başarısıyla, gerçek anlamda ' gelecek vaad eden ' bir aktris olarak, dikkatleri üzerine çeken Tutku Erten, " İstanbul Efendisi " ile yeteneğini bir kez daha kanıtlıyor.
Oyun sonrası Tutku Erten ile kısa bir röportaj yaptık.
- Öncelikle belirtmek isterim ki, Özlem Türkad, Zeynep Ceren Gedikali'den sonra Feraset karakterine kattığın boyut için bir kez daha kutluyor, sahne hakimiyetin, sahne ışığın, kalibresi yüksek oyunculuğunla esere çok şey ilave ettiğini, belirtmek istiyorum. Evet, ilk sorum tiyatro tutkun nasıl başladı ?
Çok teşekkür ederim. Sizden bu yorumları almak inanın benim için çok kıymetli.
Önceki versiyonları da çok beğenilmiş bu oyunu tekrar oynamak insanda biraz stres yaratıyor doğrusu. Aslını söylemek gerekirse, Özlem Türkad ve Zeynep Ceren Gedikali çok iyi oynadıkları için bir baskı da hissettim içimde ister istemez. Onlar gibi hakkıyla çıkarabilecek miydim rolü? Çok da fazla izlemek istemedim önceki versiyonları. Taklit olmasından da korkuyor insan bu gibi durumlarda.
Ben İlkokul, ortaokul, lise yani her gittiğim okulda tiyatro kulüplerinde yer aldım. Şansıma hep iyi eğitmenlere dolayısıyla iyi kulüplere denk geldim. Çocukluğumdan beri de oyunculuk dışında alternatif bir yolum hiçbir zaman olmadı.
- Hep sorduğum bir soru, ailen tiyatroyu seçme kararına nasıl baktı ?
“Sanatın bir yerinde olsun da neresi olursa olsun” düşüncesiyle büyütüldüm ben başta annem tarafından. Konservatuar bale sınavlarına dahi soktu beni. Annem için biraz hayal kırıklığı oldu çünkü omurgamda bir eğrilik varmış, kazanamadım sınavı ama tiyatroya bulaşabildim. Kültür sanat programı yapıyordu annem bir kanalda. Her oyuna beni de yanında götürürdü. Gizlice işledi beni diyebilirim deyim yerindeyse. Babam daha gerçekçi taraf olarak, zorlanacağımın bilgisini vermişti ama o da hep destek oldu yine de.
- Ve gelelim eğitimine...
Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunuyum. İyi ki de bu okuldan mezunum. Hocalarıma buradan selam olsun. Okul süresince de sonrasında da farklı ekollerin atölyelerini her zaman takip etmeye gayret ettim. Berlin’de 1 ay pantomim eğitimi aldım. Clown, yazarlık, doğaçlama gibi atölyelere katıldım kondisyonumu kaybetmemek için. Maalesef oyunculukta duraklama dönemleri çok fazla biliyorsunuz ki. Büyük araların sonuçları zorlayıcı olabiliyor. Ben de atölyelere katılarak paslanmamaya çalıştım diyebilirim.
- Rol aldığım oyunları sorsam...
Okula girdiğim yıl Galata Perform’un oyunu olan Ferdi Çetin’in yazmış olduğu “Doğum günü” adlı oyunda oynadım.
Sonra, Ufuktan Altunkaya’nın yönettiği “Katletme Üzerine Bir Oyun Denemesi” adlı interaktif ve deneysel bir oyunda yer aldım.
Yine Galata Perform’da Enginay Gültekin’in yönettiği “Bunu Bilmen Gerek” adlı oyunda rol aldım.
Arada, mezuniyet oyunumuz olan Serdar Biliş’in yönettiği “Masumiyet”i okuldan sonra bir süre daha oynamaya devam ettik.
Temaşa Tiyatro’nun “Tam Oldu Derken” oyununda oynadım.
Ahmet Sami Özbudak’ın, “Monologlar Müzesi”nden yola çıkarak yaptığı “Monolog Günleri” diye bir festival vardı. Festivalde Duygu Çelik’in Antigone’ye referansla yazmış olduğu “Ismene” adlı tek kişilik oyunla sahne aldım. Eyüp Emre Uçaray yönetti. Eşim Demir Özdemir de yönetmen yardımcılığını yaptı.
Ardından sizin de bahsetmiş olduğunuz, Ayşe Draz’ın yönettiği, IKSV Festivali kapsamında yola çıkan oyunumuz “Nuh’un Gemisini Aramak”ta rol aldım.
- " Nuh'un Gemisini Aramak " adlı oyunu izlediğimde, bu başarının devamı umarım gelir, diye düşünmüştüm." İstanbul Efendisi " ile oyunculuğun, başarın yeniden tescillenmiş oldu. Bu projeye nasıl dahil oldun ?
Çok teşekkür ederim. Engin Alkan “İstanbul Efendisi Müzikali” için audition açtı. Engin Alkan ismini duyunca kim başvurmaz ki bu ilana! Ben de başvurdum. Bazı aksilikler oldu; zehirlendim tam seçmenin ilk günü, gidemedim. İkinci seçmeye yine de kabul etti beni sağ olsun. Canımı zor taşıdığım bir gündü diyebilirim ama kendime “devam et” dedim. “Git o seçmeye. Kötü oynayacaksın belki ama git!”. İyi ki kendimi kaldırmışım o gün.
- Yönetmen ve aktör Engin Alkan ile çalışmak ve asıl önemlisi, aynı sahneyi paylaşmak nasıl bir duygu?
Engin Alkan tam da bilindiği gibi inanılmaz bir yönetmen. Potansiyeli görme ve onu ortaya çıkarmada bir numara.
Çok fazla şey duymuştum Engin Alkan hakkında beni en çok etkileyeni de “Engin Alkan’ın oyununda figüran yoktur” lafı olmuştu. Gerçekten de öyle. Rolü az olsa dahi oyuncuda oluşan en küçük itkiden güç alarak koca bir alan yaratıp, seyirlik bir sahneye dönüştürebilir. Feraset için de aynı şeyi yaşadığımı söyleyebilirim. Rolü Engin Hoca büyüttü resmen.
Aynı sahnede olma kısmına gelecek olursam, oyun esnasında o kadar çok yeni şeyler öğreniyorum ki ondan. Seyircinin nabzını öyle iyi tutuyor ve o kadar iyi oynuyor ki. Bazen beraber oynarken, Feraset’i unutup onu izliyorum Tutku olarak. Laf aramızda. Öğrencilik yanım ağır basıyor. Sonra hemen hatırlıyorum tabii oyunda olduğumuzu.
- Haydi biraz dedikodu yapalım, Engin Alkan nasıl bir yönetmen ? Sert, otoriter, ılımlı, oyuncuyu serbest bırakan....
Sert bir yönetmen olduğunu asla düşünmüyorum. Hatta bir keresinde “yine çok yumuşak davranıyorum. Yalandan bağırmalıyım herkes çok dağıldı” diye konuştuğunu duymuştum. Tam dedikodu oldu.
Engin Alkan istediğinin olması için uğraşır. Tam anlamıyla serbest bıraktığını söyleyemem ama oyuncunun hangi dilden anladığını önemsediği aşikar. Serbest bırakması gerektiğini düşündüğü anlarda “istediğini yap burada” dediğini de sık sık hatırlıyorum.
- Engin Alkan şu anda ilk aklıma gelen :' Bernarda Alba'nın Evi ', ' Alemdar ', ' Şark Dişçisi ', ' Tarla Kuşuydu ', ' Alemdar ', ' Küskün Müzikal ', ' Ölümün Tersi Arzudur ' ve tabii, ' İstanbul Efendisi ' nde hep o yüksek enerjiyi, baştan sona aksamayan tempoyu, duygu aktarımını, üst düzey başarıyı elde eden bir usta...ki rol aldığın ' İstanbul Efendisi ' nde de çok genç, çok taşkın, çok doğru kullanılmış bir enerji var...böylesi bir uyumu başarmanın sırrı sence nedir ?
Bence Engin Hoca bu matematiği çok iyi biliyor. Sadece oyun matematiğinden bahsetmiyorum. Böyle kalabalık ekipleri iletişim olarak da yönetmesi zor. O dengeyi sağlamayı çok iyi biliyor. Bu coğrafyanın kodlarını da çoktan çözmüş bence. Sahne ne zaman düşer, hangi kelime fazla olursa seyircinin algısı dağılır. Daha oyun çıkmadan bunları öngörebiliyordu.
Hangi oyuncuya, nasıl bir yaklaşımla rolü anlatacağını da önemsediğini düşünüyorum. Müzikal altyapısı olan çok arkadaşım var ekibimizde. Bir keresinde Engin Hoca onlardan birine karakterin durumunu anlatırken “La notası gibi düşün” demişti. Çok soyut duyulabilir şimdi ama o zaman hepimiz anlamıştık.
- Feraset rolüne nasıl hazırlandın ? Dahası rolü ilk okuduğunda böylesi bir başarıyı hayal etmiş miydin ?
Sizin de bahsetmiş olduğunuz Uğurlugiller’i çok izledim, Tevfik Gelenbe’yi.
İlk okuduğumda bırakın bir başarı hayal etmeyi, o kadar korktum ki anlatamam.
Önce sesi bulmak için çok uğraştım. Sonra, bulduğum ses bir nevi transpoze oldu provalarda. Başka bir sese dönüştü.
Sesi biraz bulduktan sonra fiziksel olarak ona yaklaşmaya çalıştım. Provalara büyükanne sutyenlerinden götürüp içine çorap doldurdum, atkılardan popo yaptım. Bu destekler tabii karakteri bulmada epey yardımcı oldu. Dıştan içe bulmaya yatkın bir oyuncuyum sanırım, onu da keşfetmiş oldum. Sanki popom ve göğüslerim büyüyünce sesim de daha çok Feraset oldu gibi geldi mesela. Karakterin üstün isteğini ve bulunduğu koşulları da çözdükten sonra yavaş yavaş oturmaya başladı.
- Oyun boyunca peruk, ağır makyaj nedeniyle aslında bambaşka birisin. Fiziksel anlamda Tutku Erten ile hiç ilgisi olmayan, ten rengi, konuşması, hatta yaşı bile farklı biri...bu durum seni korkuttu mu ?
Bütün bu makyajı, kostümü taşımak fiziksel anlamda biraz zorlayıcı... Bir de ben bayağı minyon bir insanım. Gerçi bir tık heybetli hissetmek de fena değilmiş. Bu popoyu normal hayatıma da entegre etmeyi çok düşündüm diyormuşum. Şaka :)
Açıkçası bu farklılık beni korkutmadı. Aksine konforlu hissettirdi. Çünkü kendimden uzak bir karakterle özdeşlik kurmam zor. Kendinin bu kadar dışına çıkmak uçmak gibi bir his sanki…
- Rol aldığın sinema filmleri, televizyon dizileri oldu mu ?
En son “Gassal”da oynadım. Ondan önce 2 sezon Tabii platformunda “Eyvah Ramazan Bey” dizisinde oynadım. Reklamlar oluyor bazen.
Ferhat Özmen’in yönettiği “Eksi Bir” diye bir kısa filmde oynadım, şimdi festivallerde. Yolu açık olsun onun da.
- Buğulu bir pencere camına ne yazardın?
Albert Camus’nün sık sık aklıma gelen bir sözü var. “Buğulu cam” metaforu ve konuştuklarımız onu çağrıştırdı nedense.
“Bazen devam etmek, sadece devam etmek insanüstü bir başarıdır.”
Anahtar Kelimeler: istanbul efendisi
0 Yorum