MAKALELER

Nora - Bir Bebek Evi - İstanbul Devlet Tiyatrosu

2012.10.20 00:00
| | |
6915

Henrik İbsen’in 1800’lü yıllarda yazmış olduğu Nora,Bir Bebek Evi devlet tiyatrolarının 2012-2013 sezonu için belirlemiş olduğu kadın temalı oyunların bir örneği olarak 2 Ekim tarihinden bu yana İzmir Devlet Tiyatrosu’nda sahneleniyor...



 


 

Henrik İbsen’in 1800’lü yıllarda yazmış olduğu Nora,Bir Bebek Evi devlet tiyatrolarının 2012-2013 sezonu için belirlemiş olduğu kadın temalı oyunların bir örneği olarak 2 Ekim tarihinden bu yana İzmir Devlet Tiyatrosu’nda sahneleniyor. Yazıldığı dönemde  o dönemin alışkanlıklarına aykırı davranan, çağdaşlarına benzemeyen ve olanın, sözde olması gerekenin değil gerçeğin peşine düşen oyunlarıyla Henrik İbsen bolca tepki çekmiş ve eleştirilmiştir. Burjuvanın önemsediği değerler, aristokrasinin kuralları, kilisenin doğruları değil insanın içinde bulunduğu koşullar ve gerçekte olması gerekenler yazar için çıkış noktası olmuştur.

Nora, Bir Bebek Evi; döneminin kadınlarına benzemeyen bir kadının evlilik, hayat ve toplum karşısında kendisine biçilen rollerin dışına çıkıp birey olma yolunda ilerlemesi ve ona bu kararı verdiren olaylar ekseninde şekilleniyor. Günümüz anlayışında bile evlilik önemini, aile kutsallığını her şeyin üstünde ve öncesinde korumaya devam ederken oyunun yazıldığı yıllarda bu yapıya nasıl bir değer verildiğini tahmin etmek hiç de zor değil. Nora, kocasının terfi etmesiyle daha rahat koşullara kavuşan, çocukları olan, evinde hizmetçiler çalışan genç ve güzel bir kadındır. Bir kadının sahip olmak isteyeceği hemen hemen her şeye sahiptir. Görünürdeki tablo bu olmasına rağmen teğet geçilen gerçek ise şudur; Nora kocası tarafından yönetilen, yönlendirilen, kendisine verilen sıfatlara uygun davranmak zorunda kalan, iyi bir anne, iyi bir eş olmakla yükümlendirilen dahası bunların ötesinde bir şey olmaması gereken bir kadındır. Kocasının ilgisi ve hitapları ona nasıl olması gerektiğini dayatır ve zayıflığını teyid edercesine hep sincabım, tarla kuşum, hovardam şeklindedir. Toplumun kadına biçtiği rolün ne olduğunu Torvald her daim Nora’ya hissettirir. Nora oyun boyunca diğer kadınlardan farklı olduğunun ipuçlarını belirgin bir şekilde olmasa da verir. Onu herkesten farklı kılan şey cesareti ve inancıdır. Bu cesaret ve inanç yavaş yavaş da olsa Nora’yı bir karar almaya ve birey olmaya zorlar.

Üç perdelik bu oyun belirli şekle alışmış seyirciyi yormayacak şekilde yeniden ele alınış ve sözünden bir şey eksilmeksizin özenli bir dramaturji çalışmasıyla iki perdelik bir oyuna dönüştürülmüş. Nora’nın kararında çok ciddi etkisi olmasına rağmen sahnede  görmemizin çok da gerekli olmadığı çocuklarla olan bölümlerin oyundan çıkarılması ve hiç görmememize rağmen varlıklarının hep hissettirilmesi oyunun dramatik yapısını güçlendirmiş. 

Yönetmen Cem Emüler artısı ya da eksisi olmayan bir rejiyle tüm riskleri sıfırlamış. Tek mekanda geçen oyunda durağan bir rejinin tercih edilmiş olması özellikle ilk perdede oyunun temposunu zaman zaman düşürüyor. Buna bir de Doktor Rank ve Nora arasında geçen karakterlere ilişkin önemli bir gösterge olan  konuşmada hatalı bir mizansenle oyuncuların sehpa ve kutunun arkasında kalması eklenince maalesef ki başarılı bir reji çalışması yapıldığını söylemek mümkün olmuyor.

Nora’nın kararını farkında olmasa da şekillendiren Krogstad karakterini canlandıran Gürol Tonbul oyunun başından sonuna kadar söyledikleri ve yaptıklarının altında aslında kötü olmayan adam olduğunu anlatan, içinde bulunduğu çaresizliği yansıtan bakışları ve ses tonuyla keyifli bir oyunculuk sergiliyor. Farklı bir yorumla gayet itici olabilecek bir karakterin derinlemesine analizini yaparak seyirciyi Krogstad’a kızmak yerine onu anlamaya çalışmaya yönlendiriyor.

Nora’nın eşi Torvald’ı canlandıran Yusuf Köksal ve yine Nora’nın çocukluk arkadaşı Linde’yi canlandıran Melike Aslı Sınke genel uyumu bozmasalar da ilk perdedeki fazlasıyla teatral ses tonlarıyla göze batıyorlar. Her iki oyuncu da oyunun ilerleyen dakikalarında bu yapay havadan uzaklaşıp doğal bir oyunculuk sergiliyorlar. İkinci perdedeki performanslarını oyunun geneline yaymaları tam bir bütünlük sağlayacaktır. Evin hizmetçisi ve çocukların dadısı ise  tam da olması gerektiği gibi yalın bir oyunculukla öne çıkmadan rollerinin hakkını veriyorlar. Dadı rolündeki Anne-Marie’nin oyunun sonunda selama çıkmamasını kendi adıma anlamlandırmak mümkün olmadı.

Nora karakterini canlandıran Özlem Başkaya tüm gelgitleriyle birlikte rolünün hakkını veriyor. Oyunun tüm gelişim sürecinde Nora’nın sevincinin ve neşesinin zaman zaman gerisine düşen ama her zaman yanı başında duran hüznünü ve gerginliğini hem sesine hem bedenine ustalıkla yerleştiriyor. Söze çok dökülmeyen bu hüzün ve gerginlik Nora’nın bakışlarında, sesinin tonunda kendini hissettiriyor. Ortada olmayan ancak varlığı bilinen bu durumu Özlem Başkaya anlık değişimlerle mimiklerine yerleştiriyor ve seyirciye bu yolla Nora’nın başka bir hikayesi olduğunu anlatıyor. Özlem Başkaya’nın bu ince oyunculuğuna Kemal Gürgün’ün ışık tasarımı hoyratça darbe vuruyor. Çoğu zaman ya gözleri karanlıkta kalıyor ya yüzünün yarısını gölge kaplıyor. Hele de sahnenin sol tarafında olduğu bölümlerde pencerenin kare kare gölgesinin tüm yüzünü ve vücudunu kaplamasıyla birlikte acilen ışık tasarımının dekora uygun şekilde gözden geçirilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Mimikleri yok eden ışık tasarımı gibi şimdiye kadar başarılı tasarımlara imza atmış Funda Çebi Bozdoğan’ın kostümleri de Özlem Başkaya’ya köstek oluyor. İlk perde boyunca zaman değişmesine rağmen Nora’nın elbisesini değiştirmemesi günlük hayattan kopuşa neden olurken bir de bu kostümün kırmızı sert bir kumaştan yapılmış kuyruklu bir elbise olması işleri iyice zorlaştırıyor. Kanepeye oturduğunda oyuncunun dizlerini hareket ettirmesine engel olduğu gibi kuyruğunun uzunluğu nedeniyle kapıya sıkışması ve diğer oyuncuların ayaklarının altında kalması da elbisenin hatalı olduğunu gösteriyor. Zaten zor bir karakter olan Nora’yı canlandıran Özlem Başkaya rolünü düşünmenin dışında doğru ışığı yakalamaya çalışmak ve elbiseye hakim olmaya çalışmak gibi gereksiz teferruatlarla yoruluyor. Oyuna ve oyunculara hizmet etmesi gereken dekor,kostüm,ışık burada tam tersi oyuncudan rol çalıyor. Tüm bu aksaklıklara rağmen Özlem Başkaya gittikçe duyguları netleşen bir Nora yaratıyor. Özellikle dans provası yaptığı sırada bedeni ve yüzü arasında yakaladığı müthiş bir ahenkle çok şey anlatıyor. Kariyerinde farklı tarzlarda birçok oyun bulunsa da son iki sezondur komedi türündeki oyunlarla İzmir seyircisiyle buluşan Özlem Başkaya Nora rolüyle seyirciyi şaşırtıyor ve yine tatminkar bir oyunculuk sergiliyor. 

Özlem Başkaya’nın bedeninde hayat bulan Nora’yı deneyimlemek ve gerçekle ilişkimizi sorgulamak için Nora, Bir Bebek Evi sezonun görülmeye değer oyunlarından.

Anahtar Kelimeler: nora, bir bebek evi, izmirdt, izmir devlet tiyatrosu, nora bir bebek evi



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir