MAKALELER

28. İstanbul Tiyatro Festivali (2024): MÜFETTİŞLER!

2024.10.24 00:00
| | |
3655

28. İstanbul Tiyatro Festivali, Maximum Uniq Hall’da absürt tiyatronun ülkemizdeki öncülerinden Melih Cevdet Anday imzalı Müfettişler oyunuyla başladı...

MÜFETTİŞLER (2024): “Korku ve Delilik Arasında Gerçeklerden Kaçabilir miyiz?”

28. İstanbul Tiyatro Festivali, Maximum Uniq Hall’da absürt tiyatronun ülkemizdeki öncülerinden Melih Cevdet Anday imzalı Müfettişler oyunuyla başladı. Başrollerini Aslıhan Gürbüz, Erkan Kolçak Köstendil, Kadir Çermik ve Burak Altay’ın paylaştığı, müziklerini ise Kenan Doğulu’nun yaptığı Müfettişler ,1971 muhtırası günlerinde bir evin içinde korkarak hayaller kuran iki insanı masaya yatırmış. Oyunu Tiyatro İN sahneye aktarırken yönetmen koltuğunda Engin Hepileri bulunuyor.

Oyun başlıyor, sahnede bir kadın ve bir erkek. Gazete haberlerinin içinden fırlamış bir emekli bir devlet memuru. Kadın elinde fasulyesini ayıklayıp normal bir hayatın içinde savruluyor. Gerçekten normal mi her şey? Adam, kendisinden korkuyor. Perdenin aralığından bakmaktan, görülmekten korkuyor. Kim görecek peki bu adamı? Sistem mi? Gazete haberlerini unutmaktan, belleğinin zayıflamasından, olayları birbiriyle karıştırmaktan, dışarıda yaşanılanlarla karşılaşmaktan korkuyor. Geçmişi bir odaya kilitleyip bıraktığını sanıyor. Hafıza kilitlenmiyor.

Evin içinde dönüp duran korku odalara, perdelerin arkasına hapsedilmiyor. "Denize yirmi metre mesafeli bir eve” kaçma hayaliyle kaçılmıyor gerçeklerden. Perde arkasından iki kişi görünüyor. Kim peki bunlar? Bu iki kişinin korkularını sorgulayacak müfettişler mi?

Bir müfettiş sorgusundan sıyrılabilir insan, ama vicdanın ve zihnin denetiminden nasıl kurtulur? Tüm dünyadan gizlediğini kendinden nasıl gizler? Gerçekle kurduğu bağdan nasıl kurtulur?

Müfettişler, psikolojik davranış bozuklukları gösteren bir adamla bu bozuklukların etkisiyle çeşitli çelişkiler yaşayan ve kendisini bu tuhaflıklar yaşamına kaptıran bir kadının hayatını izliyor. Olay örgüsü gerçekte var olmayan şeyleri gören ile gerçek hayat arasında sıkışmış bir yaşam izlenimi veriyor insana. Metni sahnede izlediğinizde zihninizde oluşacak izlenim bu. Bazı yaşanılanların gerçek mi sanrı mı olduğunu seçemiyor insan. Karakterler basit nevrotik özellikler izlenimi verirken, gittikçe paranoyak özellikler taşıdığı kişinin sanrılarının olduğu fobi, obsesyon gibi düşük düzeyli anormalliklerin sadece olayın görünen yüzü olduğu anlaşılıyor.

Peki gerçek nedir? Dışarıdaki hayattan kaçarken yaşadığımız korku mu? Ya da hayaller kurarken bizi izleyen sisteme kendimizi normal olarak kabul ettirmeye çalışmak mı?

Yönetmen Engin Hepileri’yi Melih Cevdet Anday’ ın seçilmesi en zor oyununu böylesi muhteşem bir algıyla sahneye aktardığı için tebrik ediyorum. Sahnedeki gazeteler, perde görüntüsü, hayaller, karakterlerin delilikle gerçeklik arasında gidip gelen halleri cidden büyüleyici. Konu günümüz şartları için de geçerli. Ionesco ve Beckett gibi absürt tiyatronun Türkiye’deki en seçkin örneğini izlerken gözünüzü bir dakika kaçırmada sahneye bakıyorsunuz. Yönetmen karakterlerin ruhsal değişimler içindeki yapısını olağanüstü biçimde bize sunmuş. Fondaki perdeden gösterilen deniz manzarası ise gerçeklemeyecek bir hayalin izdüşümü olarak bizlerin yüzüne çarpıyor. İçinde yaşadığınız hayatı kabul edeceksiniz, başka bir dünya mümkün değil. Önce yaşadığın dünyadan kaçmadan kendi gerçeğini yaratacaksınız. Yönetmen tüm bu karmaşık hayat yapısını harika analizlerle bizlere sunmuş.  

Aslıhan Gürbüz ve Erkan Kolçak Köstendil arasındaki psikolojik uyum şahane. Özellikle Kadir Çermik ve Burak Altay ikilisinin canlandırdığı müfettiş sorgu sahnelerinde, oyuncuların korku ve delilik arasında gidip gelen cevapları hepimizi oturduğumuz koltuğa kilitledi. 1970’lerin sağ/sol ekseninde dönen iç çatışması, ölü bedenlerin insanları ruhsal olarak nasıl çembere aldığını bu sorgularda gördük. Aslıhan Gürbüz’ ün canlandırdığı kadın korkunun ve hayalin tam merkezi olurken; Erkan Kolçak Köstendil’ in adam rolündeki ruhsal çatışmaları etkileyici. Cem Yılmazer’in korkuyu içinde barındıran ve buram buram 1970’ler kokan ışık tasarımı; aynı korkulu gerilim halkasını beynimize işleyen müziklerde Kenan Doğulu’nun şahane notaları, korkuya ve karanlık psikolojiye sahip metne can suyu katmış.

Tiyatro İN, Engin Hepileri’ nin etkili rejisiyle 1970’lerin politik konjonktürüne hapsolmuş insanları üzerinden 2024 yılında yaşayan bizlerin duygularını sahneye aktarıyor. Hepimiz yarınlardan, geleceğimizden, hayallerimizin gerçekleşmemesinden korkuyoruz. Hepimiz gözlerimizi kulaklarımızı kapatıp, gerçeklerden kaçarak sonsuz mutluluğun hazzın peşine gitmek istiyoruz. Oyunda kadınla adamın hayal ettiği, denize 20 m uzaklıktaki evin hayaliyle yaşıyoruz. Peki tüm bunlar gerçekleşmesi mümkün mü? Bu harika oyun işte bu soruların cevabını veriyor bizlere.

İKSV 28. İstanbul Tiyatro Festivali’ nin açılış oyunu 10 üzerinden 9 puanı alnının ak sütü gibi hak etmiş!

[email protected]

Anahtar Kelimeler: 28. İstanbul Tiyatro Festivali, Maximum Uniq Hall, Uniq Hall, tiyatro in, Engin Hepileri, Aslıhan Gürbüz, Erkan Kolçak Köstendil, Yaşam Kaya, Kadir Çermik, burak altay, iksv, İstanbul Kültür Sanat Vakfı



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir