YOLCU - NAZIM HİKMET.
İstasyon şefi, karısı ve makasçı, devrilen telgraf direğiyle birlikte tamamen dış dünya ile bağlantılarını kaybetmiş ve kendi yalnızlıkları içinde birbirleriyle iletişimlerini koparmışlardır. İstasyona gelen “Atlı” onlara hem dış dünyadan haber, hem de umut getirir. Savaş sürmektedir. Gün birlik olma ve mücadele etme günüdür.
Konu usta bir yazar olunca derlediğim birkaç bilgiyi sizinle paylaşmak istedim.
Ünlü şair Nâzım Hikmet'in aynı zamanda bir oyun yazarı olduğu bilinir; fakat oyun yazarı olarak ne kadar çok emek ve ürün verdiği pek bilinmez. Antonina Sverçevskaya'nın Nâzım Hikmet'i bir "tiyatro hastası" olarak nitelendirdiğini aktarır.Hem de kendisinin tiyatro araştırmacıları ve kuramcıları arasındaki önemli yerini bir kez daha ortaya koyuyor.
Nâzım Hikmet yirmili yaşlarında Sovyetler Birliği'ne giderek Moskova'da Stanislavsky'nin, Vahtangov'un, Tairov'un, Meyerhold'un sahnelediği oyunları görmüş, Mayakovski ve Meyerhold ile tanışmış, "onların öncü sanat anlayışlarından etkilenmiş" Nâzım Hikmet, Moskova'da birçok tiyatro çalışması yürütmüş ve eserler vermiş olarak Türkiye'ye döndüğünde de tiyatro çalışmalarını sürdürmüş, Ertuğrul Muhsin'in desteğini görmüş, oyunları Darülbedayi'de oynanmış Nâzım Hikmet, hapse girdikten sonra da oyun yazmayı sürdürmüş, Rusya'ya ikinci gidişinde de tiyatroyla ilgili çalışmalarına devam etmiş bilgiler doğrultusunda Nâzım Hikmet'in tüm yaşamı boyunca tiyatroyla iç içe yaşadığını, tiyatroya karşı ilgisini "inatla" sürdürdüğünü öğrenmekteyiz.
Bunun yanı sıra, oyun dekorlarında bazı nesnelerin ifade ettiği anlamlara ve "arketip" özelliği kazanmış göstergelere de dikkat çekmektedir:
"Nazım Hikmet'in elimizde metni bulunmayan oyunları hakkında ikinci elden edinilen bilgi" başlığı altında, Nâzım Hikmet'in Taşyürek, Suçlu Kim? , Fatma Ali ve Başkaları, Piramit, Kirpikiçi ve Kabahat Kimde adlı oyunları hakkında da kısaca bilgi vermektedir (169-70). Bu bilgilerle Şener, Nâzım'ın oyun yazarlığı konusunda hiçbir ayrıntıyı atlamak istemediğini ve araştırmacılığının ciddiyetini göstermektedir.
"Nazım Hikmet'in oyunları için didaktik sözcüğünü kullanmak yerine şöyle söyleyebiliriz: Bu oyunları seyrederken, ne söylemek istediğini iyi bilen, inandıklarını bir dost gibi sizinle paylaşmak isteyen ilkeli bir yazarın hep metnin arkasında durduğunu hissedersiniz"
"Tiyatro hastası" Nâzım Hikmet bir "tiyatro hastası"
Oyun Anlatıcının; gerilim müziğiyle başlar.Arkasından efektler ve bol ışıklandırmalarla kısa süreli bir gösteri.(Tren gölgesi, geçiş, ışıkları ve sesleri) Oyunun hemen başında İstasyon şefi ,mangalı koluyla taşıması Ne büyük bir gam. (!) İnandırıcılık gücü bu kadar mı zayıf.(-ki sonradan gelecek olan İstasyon şefi karısı,Makasçı ‘da aynı hatayı yapacaktır.) Stanislawski derki ;’’Sahnede bir şeye inandırmak için onun gerçek olması gerekmez.!Seyirciyi inandırmak yeterlidir.Buda sahne üzerindeki oyuncunun ,oyunu yaşaması, o karaktere girmesiyle mümkündür. Maalesef oyun boyunca gözlemlediğim oyunun havasına girememiş olmalarıydı.
Oyun Kar ve buzla kaplı istasyonda geçtigi için ,devamlı elektrik kesilir, elektrik kesilince gaz lambaları devreye girer.Bazen ışıklar gelmesine rağmen gaz lambalarının söndürülmeme si de, gözden kaçmayan ayrıntı.Hatalarla dolu oyunda sofrayı kuran , İstasyon şefi ,Kaptan’ın karısı sofrayı kurarken bile masaya örttüğü gazete kağıdını, çorba taslarının üzerine örtmesi sahnedeki karakterini önemsemeyişini bir kez daha ortaya koyar.Bu yıllarda ısınmak ve para kazanmak için en önemli araç olan gazete yüzünden bir karı koca tartışmasına şahit oluruz. Ateşli kadın göğsünde sakladığı gazeteyi kocasının almasını istemesiyle son bulur.Bu sefer kadın ızgaraya daha bir sıkı yapışır, kocasından daha bir cesaretle yanan ızgarayı eliyle taşır.(!) Ne gam.
Oyunda en çok dikkatimi çeken, Oyun boyunca sigara içilmesiydi. En ağır tiryakinin dahi bu kadar kısa sürede bu kadar çok sigara içtiğini görmedim.(!) Soğuktan donmuşlara sıcak kâr etmeyen oyuncular bu sefer gümbür gümbür yanan sobayı da eliyle açmaya kalkarlar. Burada yönetmene sormak isterim. Bu oyunu hazırlarken yada en azından turneye getirirken hiç mi izlemediniz ? (!) Oyun bu kadar mı basitleştirilir.Turnede seyirci karşısına çıkılmıyor mu. Bir seyirci ırkçılığı düşüncesi sezdim .(!)
Özellikle devlet tiyatroları oyunlarını kendi sahnelerinde oynadıkları zaman, oyun muhteşem ve ödüllere layık gösteriliyor. Ama nedense aynı oyun turneye çıktığı zaman yerden yere vuruluyor.! Turneye çıkmış birkaç oyunu, birde turnelerde izleme fırsatı buldum. Sonuç aynı .Bu kanıya izlemeden de varmak mümkündür. Turnede oynanan bir oyun eleştirisi çok olumsuzken , aynı oyun kendi şehrinde oynandığı zaman göklere çıkarılmış.! Bence en azından sırf bu yüzden Devlet Tiyatroları Özelleşmeli. !
KÖSTEKLİ SAAT
İstasyon şefinden istediğini alamayan karısı; makasçıya yanaşmıştır. Şefin olmadığı bir anda göz göze gelen ikili . Makasçının köstekli saati kadına hediye ederek jest yapmaya kalkmasına kadar gider.
Aslında oyunun kopma noktası budur. Soğuğa aldırış etmeyen şefin karısı dolaşmak istediğinde cebinde bulduğu kösteği gören şef bunu zeka oyunu olan dama ile yaptığı her hamlede bir şeyler anlatarak oyunu gerilime doğru iter. Ve sonunda olan olur. Köstekli saati sonunda asıl sahibi makasçıya fırlatır. Parçalanmış saat tam askılığın önünde durmaktadır. Gerilim hat sâfadayken kadın girer. Ama görmez. Kocası elbiselerini asması için zorlar maksadı makasçının verdiği köstekli saati görmeyi sağlamaktır. Ve kadın hala görmezden gelir.temizlik yapma bahanesiyle saati alır. İşte bu noktada oyun gerilir.şef silahı çeker makasçı korkusuzdur. Şef dayanamaz ve asılır tetiğe ama silah boş ! bunu boşaltan karısı , makasçıya haber verende.(!)Tam bir aile kaosu sürüp gitmektedir.Silahı çekerken basmakalıplık,ve çekeceği silahı 10 dk. önceden elini beline götürmesiyle, belli etmesi tam bir amatörlük.(!) böylelikle nihayet ilk perde son bulur.
Özellikle dikkatimi çeken diğer en önemli bir nokta ise; diğer oyunculara nazaran İstasyon şefinin abartılı ve üzerine basarak konuşması. Hele hele ‘’Peki’’ cümlesini karşındakinin yüzüne tükürecek bir tonda kullanmasını çok garipsedim.Bu nasıl tonlama Allah aşkına !
Bu aldatmaca 2.perdenin de başlangıcı olur.dayanaz kadını döver. Çaresiz makasçı izlemek zorunda.3 kişi arasında yaşanan bu aldatı ve bencilcilik yaklaşımı çok sürmeden dışardan gelen seslerle irkilirler. Oyunun 4. karakteri Asker girer.Tam bir Türk misafirliğiyle karşılanan asker,dışardan haberler getirmiştir. İstasyon şefi, karısı ve makasçı, devrilen telgraf direğiyle birlikte tamamen dış dünya ile bağlantılarını kaybetmiş ve kendi yalnızlıkları içinde birbirleriyle iletişimlerini koparmışlardır.Savaşın olduğunu dahi tam 1 hafta sonra askerin sayesinde öğrenmişlerdir.
Oyun sonuna doğru topal olduğunu söyleyen makasçı, nedense oyun başından beri pandomimleriyle bu karakteri çizememiş,ancak anlattıktan sonra topal olduğunu anlatmaya karar vermiş.
Oyun 1921 ‘ler de geçmesine rağmen Oyunda kullanılan ekmek .. turnedeki şehrin yöresel ekmeği (!) Yahu Allah aşkına ! eskileri andıran bir ekmek bulamamışlar mı? Tamamen seyirciyi aptal yerine koymuşlar .(!) Ekmeği de geçtik …Dünyanın en hızlı kahvesi asker için pişirildi. Üstelik soba üstünde (!)
Dışardan ses gelmemesine karşın (en azından bir efekt düşünülebilirdi.) Senaryoyu bilen şef birden irkilir ve bazı sesler duyar.Bakkal Mehmet lakaplı bir hainin evi basma girişimidir.Savaş başlar.nihayet topal makasçının da silahının olduğunu o an anlarız. Şef vurulur. Silah sesleri çok güzel düşünülerek o havaya girmemi o sahne için dahi olsa sağladı.
Ama ne vurulma . Eski Türk filmlerini andıran kendi ekseni etrafında dönerek dizleri üzerine düşer. O anlaşılabilirliğini hiçbir zaman gösteremeyen şef ölürken dahi sergiler. Ne bir ses titremesi, nede bir hüzün …
Camlar kapanmasın sözüyle , Işıklar sönmesi sözünü hatırlattı, artık o manâdamı söyledi .. kişisel düşüncemdir.
KADRO ..
Oyunun Yönetmenliğini üstlenen , Seval Erözmen KİP ;oyunu oyuncuya giydiremediği , yaşatamadığı için oyunun oyuncu üzerinde hakkının da olduğunu unutmuş haliyle seyircinin de oyuncunun üzerinde hakkının olduğunu unutmuş… Bu sezon izlediğim oyunlar arasında en başarısız yönetmeni diyebilirim.Oyunun Dekorunu başarılı sergileyen Savaş ÇEVİREL verilen görevi başarıyla yapmış.Kostümde Gülay TAŞ verilen görevi yerine getirmiş ama sadece o kadar.ne üzerine eklemiş nede çıkarmış.(!)
Oyunun en başarılı ismi bana göre Işık Tasarımındaki Mehmet YAŞAYAN idi.Tren efektleri ,başarılı giriş çıkışları,gerilim sahnelerindeki performansıyla harikalar yarattı.Gecenin en başarılı kişisiydi diyebilirim.
Oyuncu kadrosunda.Murat ÇOBANGİL - Şenay ÜNSAL - Türker ŞENYİĞİT - Ozan YILDIRIM görev almıştı.
İzmir devlet tiyatrosu gibi Türkiye’nin en büyük ve en prestijli bir devlet tiyatrosunun hele hele nazım hikmet gibi bir ustanın oyununu bu şekilde yorumlayan Başta yönetmen olmak üzere oyuncu kadrosunun acil kararlar alması gerektiğini düşünüyorum.
Bu ustaya yapılan bir haksızlıktır.
İhsan ATA
[email protected]
Anahtar Kelimeler: yolcu, izmirdt, izmir devlet tiyatrosu, nazım hikmet, seval erözmen
0 Yorum