RAN: “Nazım Hikmet Üzerine İzlediğim En Çarpıcı Gösteri!”
İlk kez Londra Türkçe Tiyatro Festivali kapsamında Millfield Tiyatrosu’nda dünya prömiyerini gerçekleştiren, daha sonra aralıklarla seyircisi ile buluşmaya devam eden, Covid-19 salgını içinde gösterimlerini durduran Entropi Sahne imzalı ‘Ran’ tiyatro oyunu, Nazım Hikmet’ in şiirlerinden yola çıkarak Yurdaer Okur’ un tek kişilik sahne performansıyla yoluna devam ediyor. Gösteriyi daha yenice izleme fırsatım oldu. Oyunu sahneye uyarlayan ve de oynayan Okur’u geçmişte çok defa izlemiş ve de yazmış bir eleştirmen olarak, ‘Ran’ oyununu apayrı bir yerde tutuyorum. Salgının hafiflemesi ile yeniden sahne gösterimlerine devam edecek oyun için yazılacak, söylenecek çok cümle var.
Gösteri, Nazım Hikmet’ in şiir ve mektuplarından yola çıkılarak kurgulanmış bir hikaye. Daha çok hapishane ortamında, sevdiklerini ve de aşık olduğu memleketi için hasret yanan Nazım’ ın duygusal gelgitleri konuda çokça yer ediniyor. Ama bu gelgitler düz şekilde yazılmış bir metin üzerinden ilerlemiyor. Nazım’ ın şiirlerindeki ve mektuplarındaki anlatının izini süren Yurdaer Okur, bizi kronolojik sırayla bir şairin kalbine doğru büyüleyici bir yolculuğa çıkarmış. Bizler Nazım’ ın anlatılarındaki şifreleri beynimizde çözerek ilerlerken, viyolonselde Taylan Aygar ruhumuza işleyen müziklerle Yurdaer Okur’ un anlatmak istediğini müziğin tınılarıyla ruhumuza üflüyor. Burada sahnede tek başına oynayan oyuncu ile müziği tek başına canlı bir şölene dönüştüren iki sanatçı arasında müthiş bir uyum var.
Konunun aktarımında Yurdaer Okur basit birkaç dekordan faydalanmış. Daha çok ışığın gücünü kullanarak metindeki duyguların geçişlerini resmeden oyuncu, müziğin ışıkla kurduğu bağı da asla unutmamış. Nazım Hikmet üzerine ‘slogan tiyatrosu’ dediğimiz anlamsız işleri çokça izledim. Nazım’ ın şiirlerini okurken kendisini ön plana çıkarmak için saçmalayan oyuncuları görmekten dolayı, Nazım’la ilgili bir çalışmayı sahnede seyretmeyi hiç tercih etmiyordum. Fakat Yurdaer Okur’ un ‘karakter oyuncusu’ özelliğini bildiğim için ‘Ran’ oyununu izlemekte hiçbir beis görmedim. Oyun matematiksel bir denklem gibi üzerinde ciddi ciddi çalışılmış bir iş. Nazım Hikmet’ in cezaevine girmeden önce anlattıkları ile koğuşunda kalırken aktardıkları öylesine keskin tezatlık kuruyor ki; biz şairin içsel çatışmalarından politik kaygılarına dek her yaşanılanı eksiksiz yorumluyoruz. Ama bir şiiri ya da mektubu hissetmek için o’nu okuyan, yorumlayan kişinin bize farklı bir üslup sunması gerekir. Yurdaer Okur, Nazım’la ilgili bugüne kadar görmediğim, duymadığım şekilde şiirlere, mektuplara yorum kattığı için, ‘Ran’ oyunu bugüne kadar izlediğim en iyi Nazım Hikmet yorumu diyebilirim. Mehmet Tekatlı’ nın ışık tasarımdaki özgün çalışması ise oyunun önünü açan önemli bir ayrıntı.
‘Ran’ oyunu, Nazım’ ın duygusal kaygılarını aktardığı kadar şairin politik kaygılarını da aktarıyor. Ama bunu yaparken Yurdaer Okur sahnede psikolojik analizi asla bırakmıyor. Duygu geçişleri ve psikolojik analizler aynı karede müziğin ve ışığın çarpıcı atmosferiyle buluşunca, oyunu izlemek görsel bir şölene dönüşüyor. Okur, oyundaki performans başarısı kadar yönetimde de aynı başarıyı gösterdi. Entropi Sahne’ nin bu farklı, başarılı ve de kendine özgü çalışmasını mutlaka izlemelisiniz!
Oyuna puanım (10/9)
Yaşam Kaya / [email protected]
Anahtar Kelimeler: ran, entropi sahne, yurdaer okur, taylan aygar, Yaşam Kaya, ran tiyatro
0 Yorum