ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ
" Çünkü tiyatronun hammaddesi insandır, yaşamdır..."
Zeynep Oral

Geçen akşam Welton Academi'den beş öğrenci : Knox Overstreet, Charlie Dalton, Richard Cameron, Neil Perry, Todd Anderson ile tanıştım.
Hayatlarını kuşatan, aslında tümüyle ipotek altına alan, dersler, sınavlar, eğitsel etkinlikler, sorumluluklar, katı bir disiplin anlayışı ve gelenekler arasında sıkışıp kalmışlardı.Okul idaresi ve ailelerinin uçsuz bucaksız, sınır tanımaz beklentileri de cabası.Önerilen, aslında sadece dayatılan bir yaşam vardı onları bekleyen.
Kendilerine ait şiirleri olabilecek miydi ? Ya kulak verebilecekleri bir iç ses ? İstekleri, hayalleri, uygulamak istedikleri kararlar kimin umurunda ydı ? Sadece başarıya odaklanmaları gerekiyordu.
Ortaokul, lise yıllarımı hatırladım ister istemez.Ders çalışarak, yüksek notlar alarak, her dönem iftihar listesinin en başına yazılan okul numaramla geçen altı mutsuz yıl...bir daha asla yaşamayı göze alamayacağım o altı uzun yıl.

Tüm baskılara rağmen, yine de ne yapıp edip, iç sesime kulak vermiştim.Psikoloji eğitimi görecek, mutlaka yazar olacaktım.Havuz problemleri mi, tek hücrelilerin çoğalması mı, bilmem hangi savaşın neticesinde yapılan anlaşma mı, hiçbiri umurunda değildi aslında....sadece çalıştım, mezun oldum.Hayal ve hayat kırıklıklarını ise yedeğimde taşıdım...mecburdum.
Şiir mi, evet bir şiirim vardı : Filiz Akın.( Şuan, kirpikte donup kalan bir gözyaşı damlası...)
İtiraf edeyim, Neil, Charlie, Knox, Todd, Richard ile Ölü Ozanlar Derneği'nin toplantısına katılmakta hiç tereddüt etmedim.
Neil ile bir kan bağım vardı sanki...ikimiz de bedel ödemeyi göze alabilirdik.Dahası kalıplaşmış, dar geometrilere sığamazdık.Eşiği yüksek yalnızlıklar ise umurumuzda değildi.
Aslında hem Todd, hem Charlie'ydim.Ve tabii, Knox.Elbette, Richard.Hepsi kişiliğimin bir başka parçası gibiydi.
Görkem Talay ( Knox ), Eren Umut Soyel ( Charlie ), Yağız Ceyhan ( Richard ), Emre Murat Özcan ( Neil ) ve Muhammed Onur Yapıcı ( Todd ) oyun boyunca izleyiciyi sahnede yaşatılan hayata katıksız inandıran, son derece sahici, başarılı yorumlara imza atmışlar.Canlandırdıkları karakterin her anını yaşayan, her söylediğini gerçekten hisseden, rolün hakkını veren, özenle hazırlanmış yorumlar bunlar.
Beş oyuncu da gelecek vaad ediyor ve ortaya koydukları başarıyla her türlü övgüyü fazlasıyla hak ediyor.Herşeyden önce kusursuz bir takım oyunculuğu sergiliyorlar, diyebilirim.Konuşurken ses atma çabasına girişmiyor, sağa sola ya da seyirciye değil birbirlerine bakıyor, alkış ve ödül avcılığı peşinde koşmuyor, klişelere sığınmıyorlar.Umarım, hep böyle kalırlar.Değişmezler.
Hemen belirteyim ki, Görkem Talay'da diğer dört genç oyuncu gibi yaşar kıldığı karakteri tüm esnekliği ve detaylarıyla ele alıp yorumlamış. Knox'un kalbinin arka bahçesinde yankılanan sesi çok doğru biçimde duymuş, dinlemiş, yansıtmış.İçindeki 'öteki ben'i başka 'ben'lerle başarıyla buluşturmuş.Farklı bir sahne ışığı var Görkem Talay'ın.
Muhammed Onur Yapıcı'nın mimikleri ve gözleriyle oynadığı o sahnelerin etkileyiciliği; Yağız Ceyhan'ın özellikle iftirasını savunduğu ve pişman olduğu anlarda sergilediği doğru beden dili kullanımı, yüzünde oluşan utançın kırmızı rengi dikkatimi çekti.
Eren Umut Soyel muzip, bir o kadar da duyarlı Charlie'yi tam kıvamında, hiç abartmadan oynamış.
Emre Murat Özcan, teslimiyet, bastırılmış öfke, vazgeçiş ve isyanı başarıyla aksettirtmiş.

Sizi Tanıyor Gibiyim Mr.Nolan
Welton Akademisi'nin müdürü Gale Nolan için disiplin, gelenek, mükkemmeliyetçilik esastı...güzel duyguları acizlik, hayat kaçaklığı olarak görüyor ve değerlendiriyordu çünkü...farklı yaşamlar onun için tehlikeli sularda yüzmekti sadece.
Katı, sert, değişmez kuralları vardı.Sevilmediğini bilmek onu da da acımasız, hoşgörüsüz kılmıştı.
Tüm öğrencileri gibi Knox Overstreet, Charlie Dalton, Richard Cameron, Neil Perry, Todd Anderson'un da hayatlarına, tercihlerine hükmedecek, kişiliklerini ezecek, her zaman olduğu gibi kendi doğrularını tartışılmaz gerçekler olarak sunacaktı.
Oysa önünde çok büyük bir engel vardı : John Keating.
Tayfun Yılmaz " Türk'ün Ateşle İmtihanı", " Anlat Bakalım ", " Bu Bir Efsane Sarah Bernhardt " , " Müfettiş " Yaprak Dökümü " nün ardından " Ölü Ozanlar Derneği " nde de yine çok başarılı bir karakter yorumuna imza atıyor.
Şimdi nasıl hatırlamam, Uşak Pitou, Abdülvahap'ı...Mustafa Kemal’den İsmet İnönü’ye, Ferdi Bey’den Dr. Adnan’a ve Arslan Kaptan’a on altı çok farklı şahsiyeti başarıyla canlandırdığı " Türk'ün Ateşle İmtihanı "nı ?

Ya Paul Vitti'yi ?
Yıllar öncesinde " Müfettiş " oyununda izlediğim Müdür Bey'i ?
Tayfun Yılmaz, " Ölü Ozanlar Derneği "nde sergilediği nitelikli, düzeyli, gerçekçi, inandırıcı yorumuyla, eserin olağanüstü sahne diline çok şey katıyor.
Şimdi düşünüyorum da, " Ölü Ozanlar Derneği " perde kapandıktan sonra da belleğimizde yaşamaya devam eden, bizi terk etmeyen oyunlardan biri.Aslında rejisi, oyunculukları, uyarlayanı, teknik ekibiyle tüm kadro oyunun ana temasını güçlendiren detaylar ortaya koyarken, birinci sınıf bir yapıma, tiyatro edebiyatına geçebilecek bir çalışmaya imza atmışlar.
Fakat Mr.Perry...
Welton Academy aslında tam da Mr.Perry içindi.Disiplin, herşeyden önce başarı, hayır üstün başarı önemliydi, oğlu Neil mutlaka tıp eğitimi alacaktı...
Mr.Perry ne kadar anneme benziyordu.Daha ilkokula başlamadan mesleğim belirlenmişti çocuk doktoru olacaktım.Kan fobim elbette, kimsenin umurunda bile değildi...Tıp fakültesini kazanamadım, iyi de oldu aslında.
İç sesime kulak verdim sadece, istediğim yolda yürüdüm.Ah, keşke Neil'de...
Mr.Perry aslında kendi doğrusunun geçerliliğine inanıyor, oğlunun geleceğini kendi belirlemek istiyordu.Dersleri dışında hiçbir uğraşı kabul edemezdi...
Kahraman Sivri " Ölü Ozanlar Derneği " nde yaşar kıldığı Mr.Perry karakterinin tüm duygusal detaylarını çok doğru biçimde çözümleyip, sahneye taşımış.Ve muhteşem bir Mr.Perry yaratmış.
Özellikle Neil'in oyun provasını izlerken yüzünde beliren ifade, şakağında seyiren damar ve sonrasında verdiği tepki ( kontrol altına almak istediği öfke ) o kadar gerçek ki, bir an yıllar öncesine döndürdü beni.
Lise ikinci sınıfta Fen değil Edebiyat Kolu'nu seçmek istediğimde annemin nasıl da Mr.Perry'ye dönüştüğünü hatırladım.Elbette, önemli olan annemin ve okulun tercihiydi. Fen Kolu'ndan başka seçeneğim olamazdı ki...
İşte, tiyatronun büyüsü !
" Ölü Ozanlar Derneği " mi izlerken 49 yıldır açık kalmış hesapları hatırladım yeniden...bir dizi çağrışım sökün etti.Kendimi düşündüm.Neil ile özdeşleştim bir an.
Kahraman Sivri'nin Mr.Perry yorumunu izlemenizi öneririm.
Ama Öğretmenlik Bay Keating'in Hayatı...
Welton Academy'de göreve başlayan, Edebiyat Öğretmeni John Keating ile ilk tanışmam " Dead Poets Society " adlı filmle olmuştu...
Hakan Altıner'in yönettiği " Ölü Ozanlar Derneği " nin John Keating'i Can Gürzap'a hayran kalmış, hatta bir film uyarlamasının bu kadar başarılı olduğuna ilk kez tanıklık etmiştim.
Aradan yıllar geçti.On yıl sanırım...
Hakan Altıner ile gerçekleştirdiğimiz " Hayat Bilgisi " ( Ange Yayinlari , 2025 ) adlı kitap ve " Bu Işıltılı Hayali Ben Seçtim " adlı oyunun yazım aşamasında, bir zamanlar Hakan Bey'in düşsel repertuarında yer alan " Ölü Ozanlar Derneği " nin sahneye aktarılma sürecinden, Can Gürzap'tan, Hakan Altıner'in John Keating rolünü yaşar kılmasına kadar pek çok konuyu konuşmuştuk.
" Herkesin bir şiiri olmalı bu hayatta.Ya sizin şiiriniz ne olacak ? "
" Ölü Ozanlar Derneği " Gökçe Biçer'in Nancy H. Kleinbaum'dan yaptığı kusursuz uyarlamanın yanı sıra, ustalıklı rejisiyle, hiç kuşkusuz, sadece repliklerde saklı kalmış duyguların, hayatların değil, pek çok şeyin buluşması.Daha ilk sahnesinden izleyiciyi atmosferine katıyor...ruhumuzun sığlıklarına, derinliklerine göz atmanıza imkan tanıyor.Adeta kendimizin dışında, bir öteye geçiş deneyimi yaşatıyor.Okul yıllarımızı hatırlıyoruz ister istemez.
Hakan Altıner'in üst düzey rejisi yine farklı bir dil, farklı bir üslupla karşılıyor bizi.İçten, doğal, inandırıcı ve sahici...
Tayfun Yılmaz, Kahraman Sivri , Arzu Yılmaz Özmen'e hayran olmamak elde değil...başta Görkem olmak üzere diğer genç oyuncular için de geçerli bu sözlerim.Rastlantı, kader, otorite, disiplin, gelenek, onur, mükemmelliyetçilik, intihar, rekabet, öfke, iyilik, kötülük, bilgi, edebiyatın/ sanatın gücüne dair, yani bize ait hemen her şeyi çok doğru ruh çözümlemeleriyle aktarmayı başarmışlar.
" İç sesimizi kaybedersek ne olur ? "
Hakan Altıner bir John Keating aslında...yağmurlu, kasırgalı zamanlarda bile gökkuşağını aramaktan vazgeçmeyen, soran, sorgulan direnci seven, kıyıda durmayan, duyarlı, son elli beş yıllık tiyatro tarihimizde parmak izi olmuş bir tiyatro insanı ve çok kişinin öğretmeni.(Benim de öğretmenim, bu arada.) Oyunu izlerken, John Keating'i ne kadar yakından tanıdığımı ayrımsadım.Acaba hangisi Altıner, hangisi Keating'di ? Evet, hangisi ? Kesin bir cevabım yok.
Ve son bir söz:
Knox Overstreet, Charlie Dalton, Richard Cameron, Neil Perry, Todd Anderson elbette şanslıydılar, yolları John Keating ile kesilmişti.Sanırım, benim de ! Üstelik bu yaşta...
" Ölü Ozanlar Derneği "nin (sanırım) dördüncü ve geçen gün yüz doksan sekizinci temsillerini izledim...iki yüz ellinci temsilde de buluşmak üzere.
Anahtar Kelimeler: ölü ozanlar derneği, Kedi Sahne Sanatları
0 Yorum