Medea efsanesi hakkında en temel içeriği, M.Ö. 3. yüzyılın ortalarında Argonautika adlı eseriyle Rodoslu Apollonios verir. Homeros’un kült eseri olan Odysseia gibi eski kaynaklarda da efsaneye atıflar vardır fakat bu efsane hakkında Antik Yunan’da tafsilatlı yazan sadece Euripides olur. Daha sonra da Roma’da Seneca bu efsane hakkında Euripides’in metnini esas alarak yeniden yazar. Bittabi efsaneyi trajik bir sahne metni hâline getiren de bu iki yazar olur.
Tragedyanın İlk Hâlinin Özeti…
Bütün hikâye, Yunanlıların dünya iktidarının simgesi olan Altın Post’u istemeleriyle başlar. Yunanistan'da Tanrıların ve kralların soyundan olan Iason da bu erekteki kişilerdendir. Tahta geçmek isteyen Iason, amcası Pelias'ın karşısına çıkar. Amca Pelias, tahta geçmesinin sadece Altın Post'u getirmesiyle mümkün olacağını bildirir. Iason, Post’u almak için Aia'ya vardığında, Kolhis Kralı Aietes'e durumunu anlatır ve Altın Post’u kendisine vermeye ikna etmeye çalışır. Aietes de eğer öne sürdüğü şartları yerine getirebilirse Post’u kendisine vereceğini söyler fakat öne sürdüğü şartlar, ateş saçan boğalara boyun eğdirmek, sonra bu boğalarla büyük bir tarlayı sürmek, daha sonra da bir ejderhanın dişlerini tarlaya ekerek, başlarına musallat olan savaşçıları yenmek gibi imkânsız görevlerdir. Bunun üzerine Afrodit ve oğlu Eros, Iason’nun yardımına yetişirler ve Medea'yı Iason'a âşık ederler. Antik dünyanın en usta büyücülerinden olan Medea yaptığı ilaçlar, zehirler ve büyülerle ün salmış biridir. Iason'a gönlünü kaptıran Medea, ona haber göndererek yardım edeceğini söyler fakat onun da kendisine sadakat konusunda bağlılık yemini etmesini ister. Iason teklifi kabul eder ve tüm Tanrıların önünde Medea'ya bağlı kalacağına dair yeminler eder. Medea, onları Altın Post'un olduğu Savaş Tanrısı Korusu'na götürür. Ejderhayı ilaçla uyutan Medea sayesinde Iason, Altın Post'u alır ve hep beraber oradan son hızla uzaklaşmaya başlarlar. Âşık Medea, Iason’a Altın Post’u kazandırır. Medea’nın bu hamlelerine, ailesi ve çevresi karşı çıkar lâkin o, ülkesini ve ailesini bırakarak Iason’a kaçacak kadar büyük bir âşıktır. Medea, delice bir tutkuyla Iason’a sevdalıdır da aynı şeyi Iason için söylemek mümkün değildir. Zira Iason’un tek derdi, tahta geçmek için Medea’nın ülkesindeki Altın Post’u ele geçirmektir. Babası Medea’nın kaçtığını görünce peşlerine adamlarıyla düşer ve gözü dönen Medea kardeşini parçalayıp denize atar; Iason’un yaralanan askerlerini de yaptığı ilaçlar ve büyülerle iyileştirir. Tahta oturan Iason ile Medea'nın yedi kız yedi erkek çocuğu olur. Bir müddet sonra Iason, çeşitli nedenler sunarak Medea'ya Kral Kreon'un genç kızı Prenses Glauke ile evlenmek istediğini söyler. Bu haberle yıkılan Medea, Iason'a bağlılık yeminini hatırlatır. Iason ise yeminleri, o an zor durumda kaldığı için ettiğini söyler. Olanlara kızan Medea, Iason'un düğün günü için tuzak hazırlar ve kendisine kötülük yapan herkesi öldürür. Iason, bu tuzaktan kaçarak canını kurtarır. Bunun üzerine Yunanlılar, Medea'dan intikam almak için bütün çocuklarını öldürür. Iason, Tanrılara verdiği yemini bozduğu için lanetlenir ve sefil bir şekilde ölür. Thebai'ye göçen Medea, burada istenmez ancak Atina Kralı Aegeus, Medea'dan etkilenir ve onunla evlenmek istediğini söyler. Aegus ve Medea Atina'da evlenir. Medus adında bir oğulları olur.
Tiyatroya Dönüşen Mitolojik Hikâye…
İşte tam burada Euripides’in ve Seneca’nın tragedyaları başkalaşım geçirir. İkisinin de metninde Medea, Iason tarafından ihanete uğradığında cinnet getirir ve intikam almak için Iason, Iason'un ikinci karısı ve kendi öz oğullarını katlederek Atina'ya kaçar.
Her ikisinde de perde, Medea’nın ağlamaları ve yakınmaları ile açılır. Medea, evvelce çok sevdiği adama artık nefret besler. Üstüne Kreon, onu ülkeden kovmak ister. Çünkü Medea büyü yapabiliyordur ve büyü o dönemlerde yaşayan insanlar için korkunç bir şeydir. Medea, Kreon’dan gitmek için bir gün ister, işte o bir gün herkesin felaketi olur.
Seneca’nın Medea’sında, metnin Roma döneminde Stoacı bir düşünceyle yazıldığı unutulmamalıdır. Roma tiyatrosunun seyircisi kanı, vahşeti, acıyı çok sever. Bu yüzden Medea’nın çocuklarını öldürdüğü sahneler, büyücülüğü ve daha birçok yönü burada gösterilir; hem de Antik Yunan metni olan Euripides’in Medea’sındaki gibi perde arkasında gerçekleştirilmez. Seneca’nın metninde çocuklar hiç konuşmaz. Bu da Medea’nın onlara söylediklerinden dolayı ayrı bir sempati beslememizi engeller ve ölüm işlemi daha kolay, daha acımasız olur. Euripides’in Medea’sının çocuklarını öldürme nedeni, Iason’a acı yaşatmaktır. Fakat Seneca’da onun çocuklarını öldürme sebebi; ülkeden kovulmasında, çocuklarını kendisi bir daha göremeyecekse Iason’un da onları görememesinde yatar. Euripides Medea’sında az da olsa yer yer onun insancıl yönünü vurgular; hatta başlarda net biçimde görebiliriz bunu ama Seneca direkt lanetler yağdıran bir Medea ile karşılaştırdığı için, onun büyücü ve sert yönünü vurgular. Euripides’in Medea’sı ülkeden kovulduğunda sığınacak bir liman arar ama Seneca’nın Medea’sı kimseden korkmaz. Bu sebeple de Medea’nın tiradlarını Seneca çok uzun tutar ve içindeki kötülükleri, isyanları daha açık söyletir. Son olarak, Euripides aşk temasıyla Medea’yı hareket ettirir; Seneca ise yapılanlara karşı kısas olarak…
Medea ve Modern Kadın…
Medea’yı bilinçli ve bağlamlı olarak farklı farklı kaynaklardan özet geçtikten sonra gelelim günümüz metnine.
Mitolojik bir karakter olan ve günümüzde bile hikâyesiyle birçok oyuna, filme ve kitaba konu olan Medea, aslında sanılanın aksine çocuklarını öldüren zalim bir anne değildir. Euripides'in de Seneca’nın da hem dönemlerinin hem de bölgelerinin kadına yükledikleri anlamdan sebep hırslarına ve kıskançlıklarına yenik düşen biri gibi gösterilen Medea'nın ismi de katil bir anne figürü olarak anılmaya başlanmıştır. Oysa mitolojideki Medea, katı erkek egemen toplumlarda, yapılan haksızlıklara karşı gelen, kendi hayatının şerefini korumak için çaba gösteren bir tasvirdir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından repertuvara alınan ve Yeşim Gökçe’nin çevirdiği, özellikle de kadınların sorunlarına değinen oyunları tercih edişiyle bilinen Hülya Karakaş’ın yönettiği, Amerikalı yazar Allison Gregory’nin yazdığı “Ben, Medea Değilim” adlı oyunda ne yazık ki Medea karakterinin esasında tragedya metinlerinde olduğu gibi acımasız, bencil ve duygularına esir düşen psikopat bir kadın olduğu bir yanıyla seyirciye veriliyor. Fakat diğer yandan, modern bir kadının tasviri üzerinden verilen yeni hikâyede de bu bakış açısının salt erkek egemen bir zihniyetten ileri geldiğinin; kadınlara hayâl kurma ve kendi hayatları üzerinde söz sahibi olma hakkının verilmediğinin, aksine ellerinden alındığının, bunun için de mücadele edilmesinin gerektiğinin altı çiziliyor. Bu bakımdan bir tenakuz var. Oysa gerek Euripides gerekse Seneca, kendi dönemlerinden ileri gelen bir anlayıştan sebep, kadını erkeğin tebaası olarak gören bir zihniyetle oyunlarını kaleme almışlardır. Mitolojik bir kahraman olan Medea, ne katliama yol açacak kadar aklî melekelerini yitirecek ve duygularını kontrol edemeyecek kadar gözleri kör, karasevdalı bir kadındır ne de mücadelesinden taviz veren ve zulme boyun eğen bir zavallıdır. Neyse ki oyunun ilerleyen epizotlarında Medea tragedyasında kadına yüklenen bu pek de hoş olmayan anlamdan uzaklaşılıyor.
Oyunda, klâsik olan Medea tragedyası da var, ne yazık ki hiçbir zaman bitmeyen klâsik bir kadın trajedisi de var. Kadına yüklenen, sadece kadının vazifesiymiş gibi dayatılan, yine bunlardan sebep kadını derin bir iç hesaplaşmaya iten türlü zorbalığı ve yönlendirilmeyi temel alan; sadece sorundan bahsetmeyen yanı sıra önermelerini de sunan oyun, kadim bir tartışmaya antik bir metin üzerinden değinmeye çalışıyor. Bu açılardan bakıldığında metnin derdi ve vermek istediği mesaj anlamlı ancak işleme biçimi estetik değil. Aksine çok sığ olmakla beraber, kör göze parmak sokuluyor.
Medea Olmadığını İspat Etmeye Çalışmak…
Bir kadın, türlü koşturmacasının içinde bir nefeslik boşluk bularak tiyatroya oyun izlemeye gelir. Maksadı biraz rahatlamak, sadece kendisine özel bir zaman ayırmaktır. Oyun tam perde demek üzereyken tiyatrodan içeri girer ve yerini almaya çalışır. Geldiği oyunun Medea olduğunu bile orada öğrenir. Birdenbire kendisini sahnede, oyunun içinde bulur ve başlar anlatmaya. Kadının içi çok doludur, anlatmak istediği çok şey vardır. Medea ile örtüşen bir hayatı vardır ama bir taraftan da hiç de Medea gibi olmadığını ispatlamaya çalışır. Ve bir noktada düğümlenir kalır…
Oyunda yukarıda ifade ettiğimiz gibi, iç içe geçmiş iki öykü var. Fakat oyuncunun nerede günümüzde gerçekte var olan kadına, nerede tragedyadaki karaktere dönüştüğü net değildi. Oysa dekor ve aksesuar haricinde bunun çok bariz olmasa bile türlü mimik ve jestle seyirciye fark ettirilmesinde fayda var. Belki de rejisör tam olarak burada diyecek ki “Maksadımız kadının içinde bulunduğu hâl-i pür melâlinin, asırlar geçse de değişmediğini vurgulamak için, o ayırımı net çizgiyle vermedik”. Şayet amaç bu olsa bile yine de seyirci algısını düşünüp iki oyun arasındaki geçişlerde aksiyonlara ihtiyaç duyulan bir tablo var.
Oyunda başkarakteri canlandıran Şirin Asutay, her ne kadar karakterler ve dönemler arasındaki geçişi jest ve mimik açısından yeteri kadar verememiş olsa da genel olarak doğal bir oyunculuk sergiliyor. Kadının içine düştüğü duygusal cendereyi enerjik biçimde seyirciye naklediyor. Her hissi yaşıyor ve yaşatıyor. Fakat Asutay haricindeki diğer oyuncular Berrin Koper, Kamer Karabektaş, Ozan Akif Serman için aynı şeyleri söylemek mümkün değil zira üçünün de oyunculuğu çok yapaydı. Özellikle erkekler hiçbir duyguyu içselleştirememişlerdi. İç aksiyonları yok denecek kadar azdı. Adeta ezber geçiyorlardı. Asutay’ın adeta kendini paralarcasına sunduğu oyunculuğun yanında sahicilikten çok uzak duruyorlardı.
Almila Altunsoy’a ait olan dekor ve kostüm tasarımları, hem fonksiyoneldi hem de bizleri dönemden döneme sevk eder nitelikteydi. İki dönemi mündemiç bir şekilde vermesi bakımından başarılıydı. Özellikle sahnenin ön taraflarının boş bırakılması, günümüz kadınının resmedildiği yerlerde oyuncunun seyirciyle hemdert olmasını sağlıyordu. Öte yandan tragedyadaki Medea’yı temsil etmesi açısından Antik Yunan yapılarını hatırlatan sütunların ve merdivenlerin geri plânda bırakılması da adeta çağlar ötesinden seslenen bir çığlığa yer veriyor gibiydi.
Deniz Noyan imzası taşıyan müzikler, açıkçası çok rahatsız ediciydi. Normalde müzik, oyunu ve oyuncuların duygusunu destekler; bu ikisinin temel derdinin, oyun aracılığıyla verilmek istenenlerin seyirciye daha belirgin bir surette geçmesini sağlar. Fakat bu oyun için tam tersi bir durum söz konusu. Müziklerin oyunun duygusuyla ve mesajıyla zerrece ilintisi yok.
Oyunla alâkalı olumlu olumsuz eleştirilerin ötesinde; kadının kendi gerçekliğinin farkına varması; erkeğin de kadının varlığını kendi varlığıyla tabii ki eşit görmesi ve kendini sorguya çekmesi bağlamlarında izlenmesi gereken oyunlardan…
Anahtar Kelimeler: ben medea değilim, İstanbul Şehir Tiyatrosu
0 Yorum