İnsanlık sanat kavramını, işin, eylemin kendisi zannediyor. Oysa, sanat bir işin özenle yapılması için gösterilen sorumluluğun felsefesidir. Yemek pişirme sanatı dediğimiz zaman, sıradan yemek pişirmeden farklı bir tutumun ifadesini anlıyoruz. Ama hiçbir aşçı, mesleğiniz nedir diye sorulduğunda "Sanatçı" demiyor. Tiyatro sanatı dediğimiz zaman da tiyatronun farklı bir titizlik içerisinde yapılması gerektiğini anlamamız gerekirken, herhangi bir oyuncuya mesleğiniz nedir diye sorulduğu zaman rahatlıkla "Sanatçı" diye karşılık verebiliyor. Bu kullanım kargaşası, hem toplumda sanat kavramının bir yaşama biçimi halini almasını engelliyor hem de oyunculuk işinin meslek sayılmasını. !! eylül 2001 den sonra, dünyada oluşacak yeni değişmeler bu kavramların ayrı ayrı anlamlarının bilinmesini ve birinin diğerine olan katkısı nedeni ile öneminin israrla tartışılmasını gerektirecek.
Oyunculuk, raslantılarla değil, bilerek yapıldığı zaman, oyunun yorumunun izleyicilere iyi aktarılmasını sağlar. Oyuncu, yönetmenin yorumunu anlayabilmeli ve bu sorumluluğu üstlenerek rolünü oynamalıdır. O zaman, oyunculuk mesleği, toplumun kendisi ile yüzleşmesini gerçekleştiren ve 21. yy insanının kendini geliştirme ideallerine doğrudan hizmet eden bir meslek olacaktır. Zaten kaynağında da bu özellikleri taşıyan oyunculuk, ortaçağın bitiminde de aktif rol oynamıştı. Demokrasi kültürünün, özenle benimsenmesinde, bireylerin yaşamı sanat haline getirmesinde tiyatro kültürü, sürece önemli hizmetlerde bulunacaktır. Rambo filmlerinin teröre yaptığı katkının karşıtı bir gelişme, dünyanın gündeminde yer almak zorundadır. Sanat, kullanılan bir felsefe haline geldiğinde, yaşamın sanatsallaştırılması sürecinde canlı tiyatronun önemli bir işlevi, izleyicileri ile birlikte bir yaşam gurubu oluşturma sürecini de geliştirebilecektir.
İkiz kulelerden sonra, Avrupalı tiyatrocular da yeni arayışlar içerisine girmeleri gerektiğini tartışıyorlar. Kimilerinin "tiyatronun sonu geldi" şeklinde, ısıtıp ısıtıp tekrarladıkları görüşlerininin yüzeyselliği, tiyatronun ve tiyatrocuların sorumluluklarını, mesleğin kaynağındaki bilinçle yeniden algılayarak, tiyatroyu günümüz insanın sanatsal gelişmesine hizmet eden interaktif bir etkileşim ortamı haline getirme çalışmaları ile yeni bir diriliş şekline dönüşebilir. Ancak bunun için tiyatrocuların kendilerine "sanatçı" diyerek, ideallerinde netleşmelerini engelleyen bu kavram kargaşasından kurtulmaları gerekiyor.
İşte bu bilinçle yapılacak tiyatro; demokrasi kültürünün gelişmesine hizmet edecek; empati kültürü sürecini oluşturacak; yaşamı duyarlılıkla yaşamak sorumluluğuna erişecek insanın, egoları ile yüzleşebildiği yer olacaktır. Sanatı bir yaşama biçimi olarak algılayacak bireylerin, tamir, bakım, onarım atölyesi olacaktır. Savaşa hayır demekle savaşlar bitmiyor. Sanata Evet'i bir yaşam felsefesi haline getirmek ise "Sanata hayır diyen mi var?" gibi cahilce zeka oyunu yapma eğilimlerinden de kurtulmayı gerektiriyor. Çünki, bu yüzeysel ve bilgisizce yapılan zeka oyunları ile bir yere varılması olası değil. Bu tür olasılıklara bel bağlayanlar ise, bilgisizlikleri ile kadere inanmış kişiler olabilir ancak .Ama, içinde yaşadığımız ve yaşayacağımız günler bu tür kadercilikleri eskiden de olduğu gibi, ama bu kez çok daha garip karşılayacaktır kanısındayım.
Bu bilinçle yeni bir "Sanat Evet" döneminin tüm dünya için gerekli olduğu kanısındayım.
Anahtar Kelimeler: tamer levent
0 Yorum