MAKALELER

Kaktüs Çiçeği'ne Dair ...

2024.11.27 00:00
| | |
4252

Kaktüs Çiçeği'nde zarafet, şıklık, estetik, hüzün, neşe, kıskançlık, samimiyet, bağışlama, hoşgörü ve bildiğiniz tüm güzel duygularla...

Geçen akşam, Pierre Barillet ve Jean-Pierre Gredy ‘nin yazdığı ” Kaktüs Çiçeği /Fleur de Cactus ” ( 1964 )'ü yıllar sonra yeniden, ama bu kez 'Kemal Başar Rejisi'yle izlemenin ayrıcalığını yaşadım.

Julien, Stephanie, Antonia, Norbert, İgor, Boticelli'nin Baharı, Monsieur Cochet ile olan dostluğumuz kaldığı yerden devam etti.Onları hiç unutmamıştım ki zaten.

Asude Zeybekoğlu'nun pürüzsüz çevirisi, Murat Gülmez'in pek çok çağrışımı beraberinde taşıyan etkileyici dekoru, Şahin Timur'un ışık tasarımları.Nikolay Manolov ve Pavlina Valcheva'nın, ölçüt ve örnek sayılabilecek harikulade koreografileri.Zeynep Yaylıcıoğlu'nun birbirinden şık ve karakterlerle özdeşleşmiş ustalıklı kostüm tasarımları.Levent Özdemir imzalı esprili fotoğraflar.Rabia Uzun'un makyaj tasarımı...ya, Özlem Süer'in hazırladığı o kırmızı tuvalet ? Oyun kitapçığını, unuttum sanmayın, mizampajıyla, yer alan fotoğraflar ve kağıt kalitesiyle saklanmayı hak ediyor.Şimdi nasıl hatırlamam, bordo perde aralandığında ortaya çıkan, o şurup rengi gün doğuşunu.Moulin Rouge ve Eiffel Kulesi'ni...

Söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum.Her detay, her aksesuar, her devinim, "Kemal Başar Şarkıları" mesela, o kadar özenle bir araya getirilmiş, baştan sona öylesine estetik bir uyum sağlanmış ki.

Ahh, ille o pembe bisiklet, Antonia'nın 'Filiz Akın' şapkası, Monsieur Cochet 'in asil şıklığı...ya o sepetlerden, saksılardan, vazolardan sarkan güller, kasımpatılar, kaktüsler ? 

Biliyorsunuz, tiyatro eleştirmeni değilim, sadece, dördüncü duvardaki köşesinde izlenimlerinini paylaşan, giderek mamutlaşmış ( yaş 64 ), sıradan bir izleyiciyim.Tam da bu noktada, hemen belirtmeliyim," Kaktüs Çiçeği " nicedir, benim gibi, gerçek tiyatro tadını özleyenler için taşkın bir pınar adeta." Kaktüs Çiçeği ", sözü, özü olan, sıkıntılı hayatlarımıza füsun serpen bir oyun çünkü.Kahramanlar öyle ya da böyle, tanıdık, bildik insanlar.Hiçbiri Mars ya da Venüs'te yaşamıyor.Yerli yersiz sulu esprilere, her türlü derme çatmalığa, galiz küfürlere, abartılı tavırlara, alkış avcılığına sığınmıyor.

" Kaktüs Çiçeği " nde zarafet, şıklık, estetik, hüzün, neşe, kıskançlık, samimiyet, bağışlama, hoşgörü ve bildiğiniz tüm güzel duygularla alaşımlanmış bir tiyatro olayı var.Kemal Başar'ın, izleyicinin eserden bir an olsun kopmasına fırsat tanımayan, dahası değil günler, aylar, yıllar boyunca tesirini koruyacak, benzersiz sahne dili var.Çünkü Kemal Başar " Tiyatro nedir ? Oyuncu rolüyle nasıl buluşturulur ? "gibi pek çok sorunun yanıtını veren, kılı kırk yaran, sıradanlığa, yinelemeye düşmeyen, seyircinin kavrama ve algılama sürecini çok iyi bilen, lafını dolandırmayan, sözünü sakınmayan, soy bir yönetmen.

Engin Benli, Azra Akın, Şilan Makal, Ercüment Aydın, Köksal Ünal, Kerem Gökçer, İsak Behar var ettikleri kimlikleri, aklın ve duygunun uyumlu beraberliğinde,  ' gerçek, inandırıcı, içten, kusursuz ' kılmayı başarmış, defalarca kutlanacak, gönülden alkışa değer oyunculuklara imza atmışlar.Oyun karakterinde yansıtılabilecek yeni olgular, farklı duyarlıklar bulup, çıkartmışlar.Biçem dahilinde oynamışlar.

Temsil sonrası Aktör, Yönetmen, Öğretim Görevlisi Levent Kurumlu ile konuşma, değerlendirmelerini dinleme fırsatım oldu.

" Kaktüs Çiçeği' çok keyifli ve eğlenceli bir komedi olmanın ötesinde, ancak üstüne düşündükçe derinliğini ve çok katmanlılığını kavrayabileceğiniz bir anlayış ile sahneye konulmuş. 

Kemal Başar bu ustalık ötesi özgün rejisinde yalnızca disiplinler-arası değil aynı zamanda janrlar-arası bir reji anlayışı hedeflemiş sanki. Veya belki de hiç bunun  bu şekilde bir matematiğini yapmadan, belli ki çok sevdiği bu metni kendi  sanatçı zekası ve  ancak bir sanatçıya ait olabilecek keskin bir estetik duygusu,  çok çalışmanın ve delirircesine düşünmenin beslediği entellektüel birikimi ile sarıp sarmalayarak, sezgisel bir şekilde hesapsızca içinden geldiği gibi koyuvermiş sahneye. 

Herşeyin birbirine karıştığı ve içiçe girdiği post-postmodern bir dönemde böyle bir sahneleme bizi aslında şaşırtmamalıydı ama çoğu zaman farklı dönemlere ait farklı uslupların, farklı tiyatro geleneklerinin ve birbirinden ayrı anlatım araçlarına sahip sanatların tek bir eserde buluşması sadece ve sadece abur-cubura ve bir keşmekeşe dönüştüğü için, ölçüyü ve dengeyi bu kadar estetik bir şekilde yakalamış bir oyun bizi ilk andan sonuna kadar bambaşka bir heyecana sürüklüyor ister istemez. 

'Comedia del arte' ile başlayıp, Fransız vodvil geleneğinin kıvrak mizanseniyle devam eden ve İngiliz komedisinin örtük ve ciddi ifadesini alıp finale doğru dans tiyatrosu geleneğini yer yer grotesk bir hareket düzeni ile harmanlayarak müthiş bir son ile perdeyi kapatan bir oyundan sözediyoruz. Arada da sessiz dönem sinemasının ve 30'ların Renoir filmlerinin romantizmi var ve elbette bu pastoral sahnelere eşlik eden chanson
geleneğinin belki de en güzel örneklerinden olarak kabul edilebilecek Kemal Başar şarkıları var.  

Bu girift, karmaşık ve bir o kadar da kılpayı dengeler ve incelikler üstüne kurulu reji ancak çok ustaca çalıştırılmış ve yönetilmiş oyunculuklarla mümkün olabilirdi ki, sahnedeki oyuncu ve yönetmen işbirliğinin keyfi, tadı ve heyecanı bir an bile kaybolmuyor. 

Ustalar ve gençler arasında, özellikle iki isim nezdinde bütün ekibi kutlamak gerekiyor. 

Öncelikle, huysuz, rüküş, kıskanç ve ahlakçı bir karakteri ciddiyetinden hiç ödün vermeden çok derinlikli bir karaktere dönüştüren veya bu karakterdeki bu özellikleri o İngiliz 'humour' u ile ortaya çıkartan ve son yılların en farklı komedi oyunculuğunu gösteren Kerem Gökçer'e dikkatinizi çekerim. 
Bir diğer isim ise şu andan itibaren Türk  tiyatrosunun tartışmasız en önemli kadın starı olmaya aday Azra Akın. İlk perdedeki suskun, içine kapanık ve ürkek bir sekreterden ikinci perdede dansları, bakışları ve beden dili ile  'femme fatale' sınırlarında dolaşan bir kadına dönüşen, sahnedeki her anını hiç kimseyle mukayese edilemez bir'charm' ile donatan ve asla şatafata ve göstermeciliğe düşmeden, duruluğunu ve sadeliğini kaybetmeden, müthiş elektriğini  görkemli bir  oyunculuğa dönüştürebilen ama hala naif kalabilen ve heyecanını bize, bütün salona, en arkadaki koltuklara her anın kıymetini bilerek ve değerlendirerek aktarabilen bir oyuncu izledik..." 

Bütün bunlardan sonra ne söyleyebilirim ki zaten ? Tiyatro Keyfi yine yapacağını yapmış, benzersiz işçiliği, dipsiz ufuksuz titizliği, ödün tanımazlığıyla, nasıl desem sanki bir senfoni bestelemiş sahnede.Yaşama ve insana dair ne çok şey anlatmış, hatırlatmış.Kıraç topraklarda unutulmuş nice kaktüs çiçeğe durmuş bir anda.

Kısaca, " Kaktüs Çiçeği " gerçek tiyatro seyircisini yüreğinden fethediyor.İzlemenizi, hem de hemen izlemenizi öneririm.

Anahtar Kelimeler: kaktüs çiçeği



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir