Prospero'nun Adası Ya Da Gözün İktidarı
Fırtına, Shakespeare’in 1610-1611 yıllarında yazdığı söylenen son oyunudur. Shakespeare, bu oyununda gerçek hayattan soyutlanmış kurgusal bir dünyayı gösterir. Senelerdir ıssız bir adada, kızı Miranda ve adanın yerlisi Caliban ile yaşayan Prospero, kardeşine kaptırdığı dükalığını geri almak için bir plan yapar. Napoli kralının da içinde bulunduğu geminin adaya vurması için denizde bir fırtına çıkarır.
Shakespeare’in oyunu yazdığı dönemde, seyircinin de beğenisi dikkate alınarak romance’larda doğaüstü öğeler kullanılmıştır. Oyunun başkişisi Prospero da hem doğaya hem de doğaüstü güçlere kitaplardan edindiği bilgisiyle hükmeder. “Prospero bir sihirbazdır ve yaşadığı ada sihirli bir adadır.” (Mina Urgan / Shakespeare ve Hamlet – sy. 353)
Bu sezon Moda Sahnesi tarafından oynanmaya başlayan Fırtına için, yönetmen Kemal Aydoğan, günümüz iletişim teknolojilerinden yararlanarak, çoklu ortamlı bir sahneleme tercih etmiştir. Bu bağlamda sahne ve seyir yeri de klasik İtalyan sahneden farklılaşmıştır. Seyircilerin karşılıklı olduğu ve oyunun ortada oynandığı bir düzenek kurgulanmıştır. Sahnenin sağ ve sol yanlarına yerleştirilen yuvarlak barkovizyonlarda kapalı devre yayın aracılığıyla, oyunun ilk sahnesindeki fırtınayı izleriz. Fırtına, Prospero’nun yardımcısı Ariel tarafından çıkartılmıştır. Shakespeare’in metnindeki Ariel doğaüstü güçleri olan görünmez bir yaratıktır, onu sadece Prospero görebilir.
Terry Eagleton “Prospero’nun dilinin adı Ariel’dir” der. “Onun kelamını eylem içinde simgeleyen, arzularının kesin, akıcı icrası olan Ariel.” Moda sahnesi yorumunda ise Ariel, Prospero’nun gözü gibidir. Ariel’e giydirilen patenler sayesinde hareket kolaylığı sağlanmıştır, o her yere hızlıca girip çıkabilir. Ariel’in kafasına takılan kamera aracılığıyla Prospero her şeyi izler, dahası seyirciler olarak bizler de Prospero’nun izlediği her şeyi barkovizyondaki görüntüler aracılığıyla izleriz. Bir bakıma muktedirin gözlemleyen, denetleyen, kontrol eden gözleri bizim gözlerimiz olur.
Sahnenin en önemli dekoru haline gelen bu barkovizyonların yuvarlak olmasının nedeni insan gözünü andırıyor olmasıdır. Sahnede oyun sırasında eğer canlı yayın yoksa yuvarlak barkovizyonların içine göz bebeği yerleştirilmiş olduğunu görürüz. Bu sahne tasarımı hem seyirciyi sürekli gözetleme olarak, hem de muktediri temsil eden Prospero’nun gözü olarak yorumlanabilir. Ariel’in kafa kamerası zaman zaman seyirciyi de barkovizyon ekranına taşır. Böylelikle günümüz modern hayatını bütünüyle kuşatan, geniş ölçekli sistematik gözetim, geçmişte olduğu gibi bugün de iktidarın bir aracı haline dönüşür.
Yine bu barkovizyonlar aracılığıyla oyunun iki sarhoş karakteri Stephano ve Trincilo’nun podyum performanslarına zemin hazırlanır. Barkovizyonlarda dünya liderlerinin fotoğrafları gösterilir. Bunlar arasında Napolyon, Hitler aracılığıyla geçmişe gönderme yapan liderler olduğu gibi, Trump ve Merkel gibi günümüz politikasında karşılığı olan liderler de vardır. Oyun, Stephano ve Trincilo aracılığıyla dünya liderlerinin parodisini yapar. İktidar imgesi olarak karşımıza çıkan “kareli ceket” ve diğer kostümleri alaya alır. Oyunun sonunda çıplak kalan erkekler de iktidar ve kostüm ilişkisini pekiştirir. Prospero’nun yeniden dükalığı kazanmasıyla diğer erkekler kıyafetlerini çıkarır ve bu sayede güçlerini yitirirler. Oyun boyunca “yarı çıplak” gördüğümüz Prospero’nun kölesi konumundaki adanın yerlisi Caliban’ın, olası bir direnişi işlevsizleştirilip, diğer sarhoşlarla birlikte komedi unsuruna dönüştürülür.
Prospero, sihir ve büyü gibi doğaüstü güçlerini bir tarafa bırakarak eski dükalığını geri alıyor ve diğer tüm erkek karakterler arasında birincil oluyor. Peki, sonunda adalet yerini buluyor mu? Oyunda belli bir iktidar modelinin eleştirisi yapılmasının yanında, salt iktidarın bir eleştirisi yapılmıyor. Caliban’ı kölesi, Ariel’i kolluk kuvvetleri gibi kullanan, gözetleme, denetleme gibi kontrol mekanizmasıyla her istediğini elde eden Prospero, ada yönetiminden vazgeçince aklanmış mı oluyor? Oyun boyunca iktidarın bir modelden başka bir modele geçerken yakaladığı dönüşüm, Prospero’da vücut buluyor ama oyun bu geçişleri yakalamaktan ve buna karşı esaslı bir eleştiri getirmekten çok uzak kalıyor.
Anahtar Kelimeler: fırtına, Moda Sahnesi
0 Yorum