Modernleşemeyen Bireyin Deliliği
Gerçekçi edebiyatın en önemli isimleri arasında sayılan Rus yazar Nikolay Vasilyeviç Gogol, Bir Delinin Hatıra Defteri adlı öyküsünü memur olarak çalıştığı günlerden etkilenerek yazmıştır. Genco Erkal tarafından kurulan Dostlar Tiyatrosu, öyküyü sahneye uyarlamış ve oyun Genco Erkal tarafından yıllar boyunca üç farklı yorumla oynanmıştır.
Aksentin İvanoviç Poprişçin, St. Petersburg’da yalnız yaşayan 9. dereceden bir memurdur. Genel müdürün kızına aşıktır. Kızın da kendisini sevdiğini düşünür, fakat ona yaklaşamaz. Kızın başkasına karşı bir şeyler hissettiğini duyduğunda iyice kendi içine kapanır, artık kimsenin görmediği şeyleri görür, köpeklerle konuşur ve onların yazdığı mektupları takip ederek dünya ile iletişim kurmaya başlar. Poprişçin günler ilerledikçe kendi kurduğu dünyasında yaşar. Bir gün kendini aranan İspanya Kralı zanneder ve onu almaya gelecek olan heyeti beklemeye başlar. Heyet gelir, Poprişçin İspanya Kralı olmuştur ve İspanya’ya götürülecektir. Oysaki işin gerçeği delirmiş olması ve en sonunda da akıl hastanesine kapatılmasıdır.
Bir Delinin Hatıra Defteri bu kronolojik ilerleyen anlatım ile bireyin toplum karşısında eriyişini ve ezilişini konu alır. Poprişçin gibi toplumsal görünürlüğünü tamamıyla kaybettiğini düşünen bir karakter, sadece güç arayışı ve onurunu kazanma peşindeki kayıp modern bireyi temsil eder. Aslında bu yüzüyle Poprişçin modernleşme sancılarıyla Batı ile yarışma çabasında olan Rusya’nın ta kendisidir. Sürekli iktidarın, varlığın, mesleki pozisyonların hiyerarşisinde şekillenen modern hayat, Poprişçin’in tutunmasına izin vermemekte, zaten o da bununla nasıl başa çıkacağını bilememektedir. Modern birey ahlakı ile işlere sarılarak, yırtıcı bir bürokratı oynamak yerine, yerleşik bir şikâyetle durumunu eleştirmekte, bu sırada da patronlara ve zenginlere nefret kusmaktadır. Tam da Rusya gibi iktidar, varlık ve saygınlık hırsı ile gözleri bulanmış, artık somut koşulları sağlıklı bir kafa ile değerlendirmekten çok uzak kalmıştır. Müdürün kızı Sophie’ye duyduğu erotik aşk bile aslında güç arayışının şekil değiştirmiş bir halidir; ortada gerçekte tesis edilmiş ve üzerine konuşulabilecek herhangi bir insani ilişki yoktur. Tüm zihin dünyasını ele geçiren iktidar isteği taşarak, arzu dünyasını da ele geçirmiştir. Bu istek ile deliliğin gelebileceği en son nokta tabii ki Kral olmaktır. Oyunun sonunda İspanya Kralı olunması, gerek kral olmanın biricikliğine referans vermesiyle, gerekse mutlak muktedir yalnızlığını betimlemesiyle modern bireyin modern hırslar ile çöküşünü en iyi şekilde sahneye koymuştur. Bu haliyle Poprişçin modernleşme süreçleri içerisinde kendi aklını yitiren tüm 3. Dünya toplumlarının başarılı bir temsilidir.
Sahnenin yapısallığı da modernliğe karşı hissedilen bu ezikliği ve fakirliği ortaya koyar. Perde açıldığı anda özellikle önde oturan seyirciler soğuğa maruz kalırlar. Bu soğuk oyun boyunca devam eder. Poprişçin’in çaputlarla kaplanmış duvarlarına, soğuk hava da eklenince fakirliği daha da içler acısı olur. Tek göz odada sadece bir yatak ve masası vardır, zenginlik hayallerinin sonsuz olduğu bir yoksulluk içindedir. Poprişçin vaktinin büyük bir kısmını yatağında hayal kurarak geçirir. Oyunda sona doğru yuvarlanış, zaman atlamalarını ifade eden ışıkla sağlanır. Seyirci kendini aniden karanlıkta bulur. Sonra ışık açıldığında zaman geçmiş ve Poprişçin kendi sonuna biraz daha yaklaşmış olur, zira modernite zamanın kronolojik akışı içerisinde hayaller dünyasındaki üretimlerle ulaşılabilen bir hedef değildir. Sahnedeki ışık ara ara kırmızıya da dönüşür. Bu da karakterimizin aşık olduğu kızı hayal ettiği zamanlarda gerçekleşir. Kırmızı belli bir erotizmi çağrıştırdığı kadar, ulaşılamayan iktidar ve güç hedeflerinin yarattığı öfkenin son raddesini de temsil etmektedir. Bunlar delirmenin nevrotik travma anları olarak da okunabilir.
Seyirci oyunun genelinde Poprişçin’in iki farklı dünyasını görür: Birincisi toplum içinde, kendi gibi olamadığı, arzu ve isteklerini sürekli geriye attığı hali, ikincisi ise yalnızlaştığı ev ortamı ve oradaki uçsuz bucaksız hayal dünyası. Bu hayal dünyası da “delirme” halinden ötürü renklerini yitirir ve akıl hastanesine kapatıldığı andan itibaren tek renge dönüşür. Dolayısıyla Poprişçin’in hayatın renklerini yaşayabildiği tek anı, toplumsal baskı ve kurumların onu denetim altında tutmadığı mahrem zamanlarıdır. Toplumsal gerçeklik Poprişçin için bir kafestir. Fakat bu gerçek kime göre gerçektir? Toplum içinde kendi gibi olamamış, kendini var edememiş ve yaşam alanı açamamış olan Poprişçin, görünmez olmayı mı hak etmektedir? Modernite denetlenemeyen her arzu ve isteğin kapatıldığı ya da dışlandığı koca bir akıl hastanesi midir yoksa? Poprişçin’in evindeki renkli çaputlar, yerini tek bir renge bırakırken; yani tüm dünya griye dönerken, akıl sağlığını koruyan bürokratların dünyası mıdır gerçek olan? Delirerek annesine seslenen Poprişçin, nihai insan olma çabasının sonunda belki de sistemden özgürleşerek çıkmayı beceren tek bireydir...
Anahtar Kelimeler: bir delinin hatıra defteri, dostlar tiyatrosu
0 Yorum