
Aktör, senarist, oyun yazarı Eray Yasin Işık ile ilk tanışmam "Cahide / Kanadı Kırık Bir Kuş Misali" adlı oyunla olmuştu.(Tabii, öncesinde Tuncay Özinel Tiyatrosu yılları da var.) Yazar olarak, öylesine ince duyguları bulup çıkartmıştı ki, yüreğinin aynasında suretini arayan Cahide, adeta karanlıkta büyüyen seslerin eşliğinde karşımıza gelivermişti.İşte o an, neredeyse soluğumuz kesilmişti. Cahide oradaydı, işte...bir adım ötemizde.
Hemen itiraf edeyim, geçtiğimiz Haziran ayında Çiğdem Tunç, "Aşk-ı Memnu/Hatıran Bende Saklı" projesi için aradığında, "Ama uyarlamayı kim yapacak" soruma aldığım "Elbette, Eray" yanıtı benim için yeterliydi.
Temmuz'un ikinci haftası tekst ulaştı...önsezilerimde yanılmamıştım. Eserin, tadını tuzunu bozmadan, iç sesinden ne dökülüyorsa kulak vermiş kağıda geçirmişti Eray Yasin Işık.
Zaaflar, zifirden kara ihtiraslar, entrikalar, kabuk tutmayan yaralar, terazisi ayarsız, baldıran zehirine dönüşen duygular, kıskançlıklarla dolu olayları tertemiz bir Türkçe ile, son derece etkileyici bir biçimde anlatmıştı. Kullandığı her sözcük adeta yaşıyordu.Dahası gerçeğin içindeki hayalle, hayalin içindeki gerçeği o kadar güzel, o kadar büyük bir ustalıkla alaşımlamıştı ki.
Hatırlıyorum, teksti ilk okuduğumda, her açıdan 'özenli, ciddi bir çalışmanın ürünü' olarak değerlendirmiş ve tiyatroyu sevenleri mutlu edecek, böylesi bir uyarlamaya imza attığı için Eray Yasin Işık'ı arayıp, kutlamıştım.
Ayrıca Eray Yasin Işık, Halid Ziya Uşaklıgil'in "Aşk-ı Memnu" romanını uyarlayıp, yeniden yazarken bugünle tüm zamanları kesiştirmiş, yönetmene ve oyuncuya alan açan imkanlar tanımıştı.

Çiğdem Tunç Tiyatrosu oyun provalarına devam ederken, Eray Yasin Işık ile buluştuk.Her zaman olduğu gibi, aklıma gelen, dilime takılan her şeyi sordum.
- Öncelikle "Aşk-ı Memnu" romanı sana ne ifade ediyordu, diye sormak istiyorum...
Romanla ilk, lise yıllarımda edebiyat hocamızın yönlendirmesi ile tanıştım. O zamanlar Çankırı’da yaşayan; hedefleri, hayalleri ve umudu olan 15 yaşında bir çocuktum. 18 yaşımda Marmara Üniversitesini kazanmış, Edebi Metinler dersimizin sınavına hazırlanırken tekrar detaylı okumuştum. Bu kez Anadolu’dan İstanbul’a taşınmış; meraklı, sorgulayıcı ve arzuları olan bir gençtim. Yıllar sonra, kırkıma merdiven dayamışken, eseri hayata geçirmek için tekrar elime aldım. Artık olgun, tecrübeli ve hayallerinin bir kısmını gerçekleştiren bir adam olmuştum. Üç ayrı zamanda üç farklı his ve duyguyla okuduğum eser, her defasında beni farklı yönleriyle yakalamıştı. Çocukken yatılı okulda büyümüş olan Eray, erken yaşta annelerini kaybeden Nihal ve Bülent ile empati kurarken, üniversitede İstanbul’la tanışmış Eray, arzularına yenik düşen ve yasak aşklarını deli dolu yaşayan Behlül ve Bihter’i anlamaya çalışmıştı. Oyunu yazarken artık yaşlanmış olmalıyım ki Adnan ve Firdevs’in uğradıkları ihanet beni etkiledi. Her dönem farklı bir Halid Ziya’yı okurken, onunla birlikte benim karakterin de nasıl değiştiğini görmüş oldum.
- Ve Çiğdem Tunç'tan gelen bir telefon..."Aşk-ı Memnu / Hatıran Bende Saklı" projesine nasıl dahil oldun ?
Çiğdem ile dostluğumuz 20 yıl öncesine dayanıyor. Bunu söylediğim için Çiğdem bana kırılmaz herhalde. Yaşı ortaya çıkmasın diye henüz o da, ben de gençliğimizin bağrındaydık diyelim. Tuncay Özinel Tiyatrosu’nda birlikte çalışmıştık. İlk tiyatro oyunum olan ‘Sil Baştan’ ı hevesle okumuş, Jülide karakterini oynamak istemişti. Çiğdem’i tanıyanlar bilir. Bir insanı olduğundan fazla yüceltmeyi ve iltifatlara boğmayı çok sever. O yıllarda bu iltifatlar beni hem mutlu etmiş hem de diğer oyunlarımı hevesle yazmama vesile olmuştu. Bir yazarın en mutlu olduğu an kendisinin değil eserlerinin övülmesidir. Çiğdem de bunun hakkını fazlasıyla verdi diyebilirim. Sonra Çiğdem Tunç Tiyatrosunu kurdu. Dostluğumuz, yapımcı yazar ilişkisine dönüştü. Cahide Sonku, Astrotürkler, 1001 Gece Masalları, 3 artı 1 Zombili adlı oyunlarımı; çoğu tiyatro yapımcısının göstermeyeceği titizlikle sahneledi. Son olarak beni arayıp Aşk-ı Memnu’yu, tiyatrosunun onuncu yılı için uyarlamamı istedi. Bu isteği emir telakki etmiş, yoğun iş tempom arasında, ondan biraz süre istemiştim. İşini bu derece ciddiye alan, bir tiyatro aşığına baştan savma ya da daha önce benzerleri yapılmış bir oyun vermeyeceğim için, istediğim süre boyunca bu kez ben titizlikle çalıştım. Sonuçta Aşk-ı Memnu- Hatıran Bende Saklı ortaya çıktı.
- 125 yıl önce okurla buluşmuş, 50 yıl önce ilk kez televizyon ekranından milyonlarca insana ulaşmış, sonrasında opera, tiyatro oyunu ve yine televizyon dizisi olarak izleyici karşısına çıkmış bir eser vardı karşında...uyarlamak, neredeyse yeniden yazmak, üstelik Halid Ziya Uşaklıgil başta olmak üzere, Bihter, Nihat, Firdevs, Adnan, Behlül gibi karakterlere sadık kalmak...daha da önemlisi romanın dokusunu bozmamak. Bütün bunlar cesaretini kırdı mı ?
Ben özünde bir meddâhım. Hikayeleri kendi dilimde, kendi üslubumda anlatırım. Ustalarımdan öğrendiğim ‘söylenmişi söyleme, yapılmışı yapma’ düsturu ile eseri farklı nasıl anlatabilirim diye düşündüm. Bu farklılığı keşfettikten sonra yazmak çok da zor olmadı.

- Eseri bugüne taşımak seni zorladı mı ?
Halid Ziya Uşaklıgil bence eseri zaten zamansız ve mekânsız yazmış. Her dönemin ve kuşağın kendinden bir şeyler bulabileceği, dönemsel anlatımlardan çok, insani ihtirasların ve duyguların ön planda olduğu, olayların bu duygular etrafında cereyan ettiği şekilde kurgulamış. Nasıl ki televizyonda drama dizisi olarak geniş kitlelere her dönemde ulaşmayı başardıysa, tiyatro sahnesinin zamansızlığı içinde de gayet sağlam bir şekilde duygular ortaya çıktı diyebilirim.
- Sesini Halid Ziya Uşaklıgil 'in sesine katarken, "Bugün hayatta olsa şöyle yazardı" diye düşündüğün bölümler oldu mu ?
Daha çok yazarken başımda bekleyip, arkamdan tok sesi ile eserin orijinalliğini korudu diyebilirim.
- Gelelim sana: Dokuz yaşındayken Çankırı Sanat Merkezi'nde tiyatroya başlıyorsun. Daha Sonra İstanbul'da Sanat Işığı Tiyatro Topluluğu'nda sergilenen çocuk piyeslerinde rol alıyorsun.O yılları sorsam...
Hevesli, sahneye aşık, kalemi kılıç gibi kullanan bir gençtim. Yaşadığım coğrafyanın kuraklığına gözlerimi kapatıp, hayalini kurduğum manzaralarda at koşturdum. Yazmak benim için kimi zaman terapi, kimi zaman kendimi ifade ediş biçimimdi. Yazdıkça kılıcım keskinleşti. Silahımı bulmuştum. Yeri geldiğinde ateş etmekten de çekinmedim.
- Ve Tuncay Özinel Tiyatrosu ile hayatında yeni bir sayfa açılıyor öyle değil mi ?
Tuncay Özinel ile tanışmam ve tiyatrosunda emekçi olmam kesinlikle hayatımda ki en önemli kırılım. Yüzleşme oyunu ile profesyonel anlamda sahneye çıkmıştım. Akabinde on yıllık bir usta çırak ilişkisi yaşadım. Tuncay Özinel hem babam, hem ustam, hem dostum olmuştu. Yazdığım ilk oyunu onun tiyatrosunda sergiledim. Geleneksel Tiyatroya onun sayesinde bulaştım. Yazar olduysam onun sayesinde. Sahnede komik olmayı o öğretti. Ama hayatın ciddiyetini de yine bana o gösterdi. Her insan ölümlüdür. Ama Tuncay Özinel ben hayattayken benim içimde her zaman yaşayacak, her zaman yol gösterici olacaktır. Her oyunumun kulisinde onun anılarını anlatırım, çıraklarıma ondan öğrendiklerimi aktarırım. Benden sonra da birilerinin zihninde ve kelimelerinde yaşaması için elimden geleni yaparım.
- Karagöz ve Kukla ile ilgilenmeye başlıyorsun...bu nasıl başladı ? Bildiğim kadarıyla Mum Işığı Tiyatrosu adı altında bu çalışmalarına devam ediyorsun...
Geleneksel tiyatroya hep merakım vardı. Çocukken ‘Köy Seyirlik Oyunlarını’ düğünlerde, şenliklerde izleyerek büyüdüm. Babam bu oyunları sergileyen aktörlerden biriydi. Amcam iyi bir meddahtı. Abimle çamurdan kuklalar yapardık. İstanbul gibi bir deryaya geldikten sonra ustamın da yönlendirmesi ile Karagöz’e bulaştım. Cengiz Samsun’dan ‘Karagöz’ü üretmeyi ve oynamayı öğrendim. Sonra Mum Işığı tiyatrosunu kurdum. Dibimi aydınlatamasam da yatsıda sönmeyecek bir ateş yaktım heralde. Bu ateşi zaman zaman harlar, perdenin arkasında tasvirlerim elimde Karagöz’ü oynarım. Bir çok oyunum, ortaoyunu matematiğinde yazılmıştır. Bir çok karakterim Karagöz ve Hacivat’tır.
- Aktör Eray Yasin Işık, Oyun Yazarı Eray Yasin Işık, Senarist Eray Yasin Işık arasında bir tercih yapsan, hangisini seçerdin ?
Aktör olmayı seviyorum, oyun yazmayı değerli buluyorum. Bunları gerçekleştirebilmek için de senaryo yazarak geçiniyorum.
- Buğulu bir pencere camına ne yazardın ?
Yaparsın….
- 28 NİSAN 2086'da, yani yüzüncü yaş gününde nasıl anılmak istersin ?
Lise yıllarımda yurt dolabımın kapağında 10 maddelik kronolojik bir hedefler listesi yazmıştım.
28 nisan 2002 ile başlayan şiirsel maddeler 28 Nisan 2086 da son buluyordu.
28 Nisan 2004 Marmara Üniversitesi öğrencisi olarak ilk hedefime ulaştım. Yıllar içinde bir çoğunu da gerçekleştirme şansı buldum. Hepsini tek tek hatırlamasam da, o metin şöyle bitiyordu.
28 Nisan 2080 yaşlı bir dede.
28 Nisan 2086 Mevla rahmet eyleye.
Anahtar Kelimeler: Eray Yasin Işık
0 Yorum