12 Eylül Darbesinden sonra ülke genelinde gerçekleşmeye başlayan sıkıyönetim, tüm darbe karşıtlarını ambargosuna almaya başlamıştı. Dönem tarihe ciddi kanlı sayfalarını yazdı. O günlerin izleri zamanın sihirli illüzyonunda bile silinemedi. Öylesine kazınmıştı ki, gen’ler affetmedi. Sonraki kuşağın bilinçaltlarına ve zihinlerine düğümlenmişti çoktan.
Günümüzde militarizme meydan okuyan bir hareket var. Örneğin Redhack gibi sosyalist grupların internette sanal cambazlığı eşliğinde neredeyse sarayın şarlatanlarına dönüşüyorlar.. Kapitalist beyinler, yer altı dünyası kaçkınları ya da halkın hakkını teslim etmemekte direnenler diyebiliriz bunlara herhalde…
Dünyayı örümcek ağı gibi saran kuşatıcı illuminati piramitinin su yüzüne çıktığını izliyoruz epeydir. Sıra piramitin tepesini spot ışıklarla aydınlatmaya geliyor artık…
Geçmişte kaldı dediğimiz trajik anları yaşayanlar şimdiki kuşağın süzgecinden geçiyor dedik. Bunlardan biri de “1980’ler” de, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlar… Kanlı dönemin meşhur askeri işkencehanesi Disko 5 No’lu cezaevinde olanların ciddi bir bölümünü, aynı adlı oyunda öyle bir ‘görüyorsunuz’ ki… aklınız şaşıyor. Aynen o cehennemi siz de yaşıyorsunuz sanki. Tıpkı böcek, fare, örümcek, sinek aynı zamanda köpek gibi hissederek başarıyla oynuyor sahnedeki tek oyuncu Mirza Metin. Orada olanları yaşayanın bu hayvanlardan farkının kalmadığını duyumsatıyor. Mirza Metin ruhsal göç yaşayarak seyirciye de geçiriyor bu duygu hallerini.. Bir gardiyan oluyor... Ve bir mahkum; sonsuz azapla kıvranan… Evet mahkum olmak, tutsaklık zaten başlıbaşına azap değil midir?
Oyunda diyalog görmek-duymak isteyen seyircilerden biri ‘bir de gardiyan olsaydı sahnede’ diye sesli düşünüyor. Sonra oyunun argo nüansları rahatsız ediyor kimilerini. In- yer-face “ Yüzüne/suratına” tiyatronun seyirciyi sarsan tavrı ancak böyle bir konuda en iyi ifadesini bulabilirdi aslında. (Suratına tiyatro bizde de yapılacaksa içerik olarak bizden örneklerle yapılmalıdır bu.)
İnsan en iyi böyle cehennemin dibi gibi bir yerde içindeki öfkeyi savurabilirdi pervasızca. Hatta belki azdı bile diyebiliriz.
Kişi, cenneti elinde tutmak istediğinde; bayağılıkların ya da bayağılıklarının dünyasında, kendi iç ölümlerinin karşısında siper almayı bilmeli. Kendi kafasında kurduğu ütopyayı başka türlü nasıl yaratabilir? Düş kurabilen bir insan, onun gölgelenmesine izin vermez!
Tek bir cehennem parçasının bile dünyasına girmesine izin verir mi yeni bir düzen kurmaya kalkan biri? Vermez! Peki insan ilk devrimini nerde nasıl yapmalı? Birilerine, bir devlete, bir düzene karşı mı yoksa öncelikle kendi içinde mi? Kendi içinde devrim gerçekleştiremeyen bir insan, ancak cehennem ahalisinin çeşitli üyeleri olabilir. Ya böcek gibisindir ya da böcek yiyen, yediren bir midesiz canlı. Aralarında pek bir fark yoktur aslında.
Zor bir süreç... Belki de önce böylesine bir cehennem çukurunda tüm hücrelere, RNA ve DNA moleküllerine varana dek işlemesi gerekiyordu ıstırabın. Ataların damarlarından geçip gelmesi gerekiyordu ateşin damlalarının.. Öyle ki zamanın döngüsünde kaçınılmaz hesaplaşma anları gelene dek. Çünkü intikam ateşi cehennemin ilk odunlarıydı, kişilerin kemiklerine işleyen. Kendi kendilerini sömürme noktalarına getiren de bu kanlı ezgileriydi. Sonra birileri çıkıp yazmalı oynamalıydı mesela …
Mirza Metin ve Berfin Zenderlioğlu Kürt tiyatrosu “ DestAR-Theatre’ ın “ kurucuları. Tek kişilik bir oyun tercihi zorunlu birazda. Bir o kadarda zor bir işi idealistçe kotarıyorlar. Kendilerini gönülden kutluyorum.
Yönetmenliğini Berfin Zenderlioğlu’nun yaptığı oyunun dekoru da oldukça ilgi çekici. Örümcek ağı ile düzenlenen sahne tasarımını çok yaratıcı buldum. Kürtçe oyunun yazarı Mirza Metin, XII. Direklerarası Seyircileri Tek Kişilik Prodüksiyon ödülünü almaya hak kazandı. Bu başarılı oyunu alkışlıyoruz.. Ayrıca ‘nedenleri ‘ düşünmeden de edemiyoruz… Ve soruyoruz:
Cehennem çukuru gibi bir yerde bir insanın insanlıktan çıkarılıp azap çekmesini, insanlıktan zaten çıkmış olanlar mı sağlar? Dışarıda mı olup biter her şey, yoksa kendi içimizde olanlar mıdır görünen dünya? Ve yansıttığımız… Sizce, her insan kendi yazamaz mı yazgısını, kendi seçmez mi cehennemini ya da cennetini?
Kendin ve başkaları için ıstırap yaratmama hali tamamen kişinin bütünleşmesi saflaşması demek değilse nedir?
Anahtar Kelimeler: disco 5 nolu, disko 5no lu
0 Yorum