MAKALELER

Tiyatro Eleştirisi Ve Eleştirmen

2009.12.17 00:00
| | |
26188

Eleştiri nedir, eleştirmen kimdir, gibi modası geçmiş, yanıtları çoktan verilmiş sorular üzerinde durmadan tiyatro eleştirisinin anatomisini çizmeye çalışacağız.

 

   

TİYATRO ELEŞTİRİSİ VE ELEŞTİRMEN
 
    Eleştiri nedir, eleştirmen kimdir, gibi modası geçmiş, yanıtları çoktan verilmiş sorular üzerinde durmadan tiyatro eleştirisinin anatomisini çizmeye çalışacağız. Ancak bunu yaparken de zorunlu olarak eleştirmenin kimliği sorununa da zaman zaman girmek zorunda olduğumun bilincindeyim. Seyirci, nasıl tiyatro çevriminin yarı küresi ise, eleştirmen de, seyirci yarı küresi ile sahne yarı küresi arasında köprü olan bir tiyatro adamıdır.
 
    Seyirci, tiyatroya, yeni şeyler görmek, kendini başka düşünce ve duygu aşamalarında hissetmek, kendinden ötede olmak, kısacası haz duymak için gider. Haz duygusu bazan güldürerek, bzan ağlatarak, bazan düşündürerek, bazan duygulandırarak ya da bunların tümünü hissettirerek sağlanır. Tiyatro başyapıtlarında çoğu kez bu ruhsal durumların tümü bir aradadır. Birbirinden, yetişiş, çevre, zekå ve duygu açısından farklı bireylerden oluşan tiyatro seyircisi, oyun başladıktan sonra, bir süre için, aşağı yukarı aynı yaşantıyı paylaşır. Ama aynı yaşantı, çeşitli kişilere değişik açılardan etki edebilir. Komissarjeavski'nin dediği gibi, böylece "tiyatro, insanın acı ve mutlu yanlarıyla kendini anlamasını, tartmasını sağlar". Ancak tiyatro bunu yaparken kesin sonuçlara gitmez, çünkü bu sonuç her insanın kişiliğine göre değişebilir. Bu da her bireyi - aynı deneyimi yaşamalarına karşın - kendi kişisel dünyası içinde etkiler; kişisel çağrışımlar getirip kişisel duygular, öznel düşünceler sağlar. Tiyatroda bulunan seyirci bir bütün olmakla birlikte, her biri aynı deneyime değişik tepkiler gösterebilir.
 
    Seyirci tiyatroya çeşitli nedenler yüzünden gider, ama sonuçta hepsi aynı kapıya çıkar; o da kendini yenilenmiş hissetmek, haz duymak ve iyi vakit geçirmektir. O, tiyatro inceliklerinin, çeşitli öğelerin genellikle farkında değildir ; bir oyunu sevdiğinde, bunun nedenini düşünmez, düşünmesi de gerekmez. Gördükleri onu duygulandırır, düşündürür, güldürür, ağlatır. Bu da onun için yeterlidir.
 
    Oysa bir eleştirmen duygularını denetimsiz bırakma hakkına sahip değildir. Tepkileri de bilinçsiz değildir. İyi bir eleştirmen duygularını denetleyen, tepkilerini disiplihe alan, usta ve yöntemli bir gözlemcidir. Onun değerlendirmeleri seyirciyi aydınlatır, sanatçılara yol gösterir.
 
Eleştirmenin İşlevi
 
    Tiyatro eleştirmeninin işlevi nedir? Tiyatro eleştirisinin hedefi ne olmalıdır? Şurası kesin: eleştirmen, betik, uygulama, gösteri ve seyirci üzerinde otorite olabilecek birikimi elde etmiş olmalıdır.
 
    Bütün bunlar bir tiyatro eleştirmeninin nekadar zor ve ağır bir sorumluluk taşıdığını gösterir. Eleştirmen de bir insandır; o da bir seyircidir. Ancak sıradan seyirciden farklıdır, çünkü onun sistematik bir bilgi birikimi dışında, sahneyi yakından tanımasını sağlayan uygulama deneyimi de vardır. Bir dünya görüşü, düşünceleri vardır, ama bunlar bilgi ve birikim ile sıradan seyircinin düşüncelerine ışık tutacak olgunluğa erişmiştir. Eleştirmen de, seyirci kadar olmasa bile, çevrenin genel tutumunun etkisini hissedebilir, ama bu etkiyi bilgisi, sağ duyusu, sezgileri ve sorumluluğu ile yok eder. O da tiyatronun bir işçisidir, ama kölesi değildir. Onun yayımlanan eleştirileri, bir oyun ya da olay üzerindeki yazıları kendi öz düşüncelerini içerir. Onun da tercihleri, sevdikleri, sevmedikleri vardır, ancak o bunları denetime alır, kendi tutumunu feda etmeden, nesnel bir bakış açısıyla doğru olanı yazar. Örneğin, Schiller'i sevmeyen bir eleştirmen Haydutlar metnini değersiz bulma hakkına sahip değildir. Ama o yapıtı neden sevmediğini belirtebilir. Neden seçildiğini sorgulayabilir. Bu onun seyirciye olan sorumluluğu, sanatçıya olan görevidir.
 
    Eleştirmen, profesyonel bir yazardır. Yani yaptığı işi, amacına uygun olarak en iyi biçimde sonuçlandıran kişidir. Kendine özgü düşünceleri eğilimleri ve ilkeleri vardır; o bunları bilgisiyle ve sahne deneyimiyle kendi açısından yansız bir biçimde ortaya koyar. Ama ne kadar yansız olursa olsun, kendi kişisel eğilimini de bırakmaz. Kuru kuruya, mutlak ve nesnel bir yansızlık ancak borsa haberlerinde, hava raporlarında ve uçakların kalkış iniş tarifelerinde olabilir. Öte yanda, kendi beğenisinin egemenliği altına tamamen girmez. Eleştirmen, çoğu seyirciden ölçü yönünden ayrılır. Bazı sınırlamalara karşın, tiyatro eleştirmeni, oyuna bir de yazar ve oyuncular açısından bakmaya çalışır. Seyirci kendine göre seçim yapmakta özgürdür, "ben yalnız eğlenmek için tiyatroya giderim," diyebilir. Oysa tiyatro eleştirmeni yazarlık yaşamı süresince, klasik güldürülerden, romantik tragedyalara, aile boyu müzikli güldürülerden tezli oyunlara kadar, her tür oyuna rastlar. Kısacası, eleştirmen, her türde, her boyda, her beğeni düzeyinde oyunla karşı karşıyadır.
 
    Tiyatro eleştirmeni, nekadar iyi niyetli olursa olsun, tiyatronun bütün türlerine aynı ölçüde tepki vermeyebilir. Eleştirmenin kendi beğenisi, sorumluluk duygusu ile denetim altına alınmazsa aralarında uçurum olan gerçek sanatı ya da yüzeyde bir skeçi yeğ tutacaktır. Ancak bu iki uçta duran tiyatro çeşidini olabildiğince yansız ele almaya çabalamalıdır. Eleştirmenin görevi, haklı bir karar vererek seyirciye ve sanatçıya yol göstermek olmalıdır. Onun en büyük düşmanı oportunizm'dir. İyi bir eleştirmen bu tuzağa düşmez.
 
    Tüm okurları her yönden doyuran eleştirmen diye bir kimse şimdiye dek varolmamıştır, varolamaz da. Olduğunu varsaymak, böyle bir yazarın tüm okurlarının katılmadığı hiçbir şeyi ortaya atmadığını kabul etmek anlamına gelir. Bu da saçmalığın daniskası olurdu. Kötü bir oyun düzeninin bir eleştirmen tarafından beğenilmesi, ya da parlak bir oyunun başka bir eleştirmenin hışmına uğraması gibi bir varsayım kabul edilebilir mi?
 
    Eleştirmenin farkında olması gereken şey, yazarın amacı, yönetmenin yorumu, oyuncuların bu yorum içindeki oynayışları ve seyircinin tepkisidir. Yazarın varettiği ile yönetmenin gerçekleştirdiği arasında bir fark varsa, eleştirmen bunu bulup çıkarmalıdır; ya da yönetmenin yorumu ile herhangi bir oyuncunun sahne üzerindeki oyunu arasında bir tutarsızlık görüyorsa buna işaret etmelidir. Ayrıca dekorun, giysinin, ışıklamanın, aksesuvarın, sahne etmenlerinin biçem (üslûp) yönünden yoruma uyup uymadığını göstermelidir. bütün bunları yazıya dökerken okura içtenliğini de hissettirmelidir. Eleştirmenin en etkin yanı içtenliktir.
 
     Eleştirmenin Bilgisi
 
    Eleştirmenin, tiyatroya katkıda bulunabilmesi için, herşeyden önce geniş bir bilgi birikimi ile donanmış ve bu bilgiyi özümledikten sonra da belli bir estetik beğeni düzeyine erişmiş olması gerekir. Bilgi birikimi olmayan, kuramsal ve uygulama gerçeklerinden kopuk, eleştiriyi muhabirlik, paparazilik ve tiyatrokoliklik sayanların tiyatroya hiçbir katkıları olmaz. Öyleyse, tiyatro eleştirmeninin bilgi sınırı nerede başlar, nerede biter? Tiyatro tarihini mi hatmetmeli? Tiyatro gelişimi içindeki çeşitli estetik evreler üzerinde mi yoğunlaşmalı? Kendi ülkesinin tiyatrosu ile başka ülkelerdeki tiyatro yaşamını karşılaştırabilecek birikime mi sahip olmalı? Bu sorular çoğaltılabilir. Bunların dışında, bir de yöntem ve biçem sorunlarını dikkate almalıyız. Gazete ile dergi eleştirileri, yöntem ve biçem açısından birbirlerinden ayrılırlar.
 
    Bilginin sınırı yok, insanın sınırı var. Ya eleştirmenin sınırı? Onun sınırı, bilgisine zekâsına, deneyimine, yorum yetisine göre daralır ya da genişler. Tiyatro eleştirmeni olabilmek için nelerin gerekli olduğunu ünlü İngiliz tiyatro eleştirmeni John Agate'e soran bir genç ondan şu yanıtı alır : "Bu, önce eleştiri yazacağın gazete ve dergiye bağlı. Eğer bir gecede yıldız olan okul öğrencilerini hemen manşet yapan, resimli, popüler bir gazetede yazmak istiyorsan - ki bu tür gazetelerin tiyatro eleştirisinden anladıkları budur - o zaman böyle bir yayımcıyı içki içtiği yerde yakalayıp ona şarkıcıların özel yaşamları hakkındaki bilgini ortaya dökmeli ve onu ikna etmelisin. Shakespeare'in bir 'uvertür', Çekhov'un bir kurusıkı, Shaw'un da şımarık bir soytarı olduğunu sözlerine eklemelisin. Konuşmandan, düşüncelerinden de pespaye bir biçimde yasabileceğin izlenimini edinmeli. Ancak tiyatro eleştirisini ciddiye alan bir yayın organında yazmak istiyorsan, o zaman sana üç çıkın öğüt vereyim: önce Aiskhülos, Sofokles, Övripides, Shakespeare, Marlowe, Webster, Ford, Beaumont ile Fletcher, Molière, Corneille, Racine, Dryden, Wycherley, Congreve, Vanbrugh, Farquar, Lessing, Schiller, Goldsmith, Sheridan, İbsen, Strindberg, Çekhov, Sudermann, Hauptmann, Pinero, Wilde, Synge, Galsworthy, O'Neill, O'Casey, Shaw gibi yazarların yapıtlarını incelemelisin. Belki buna karşı sen şöyle diyeceksin: 'ben bunları iyice öğreninceye kadar kırkıma girerim'. Ben bunu şöyle yanıtlarım: 'iyiya işte, en az kırk yaşında olmalısın ki yargılarının bir değeri olsun. Sonra Hazlitt'in, Lewes'un, Archer'ın, Shaw'un, Montague'nun, Walkley'in ve Beerbohm'un eleştirilerini oku ve incele. Bir de kendi dilini çok iyi öğren. Fransızca paralamaya kalkma ve başkalarının yazılarından alıntı yapma işindi ustalaşmadan bu işe girişme! "
 
    Agate, burada, doğal olarak, kendi ülkesinin tiyatro eleştirisini düşünerek örneklerini sıralamıştır. Ama bunların bir çoğu da tiyatro tarihinin denek taşlarıdır. Önemli olan, tiyatro eleştirmeninin sözünü dinletecek birikimi ve otoriteyi elde etmesidir. Yazılarını, bir kaşını havaya kaldırmadan ve okura üstten bakmadan yazmalıdır. Seyircinin kendisine güvenmesi için, dili iyi kullanmalı, ona renk ve kıvraklık getirmelidir.
 
     Eleştirmenin Değer Ölçütleri
 
    Eleştirmenin değer ölçütleri, yalnızca bilgiyle sağlanan bir şey değildir. Bilgi birikimine dayanarak ölçütlerini tiyatronun gelişiminden, değerini de kendi çözümünden vareder; çünkü eleştirmenin kendi beğenisi ve tercihleri vardır. Ama buna karşın, o, sevmediği bir oyunu sonuna kadar seyretme işkencesine de katlanmak zorundadır. Neden sevmediği konusunda kendisiyle tartışır. Bu iç tartışmada, aynı zamanda, bir seyirci gibi de düşünmek zorundadır. Bir oyuna birbirinden değişik yüzlerce seyircinin gözünden bakabilmelidir.
 
    Eleştirmenin kendi beğenisini ortaya koyma hakkı vardır. Buna kimse karışamaz; çünkü onun beğenisi birikiminin ve deneyimlerinin toplamıdır. Eleştirmen olarak gittiği bir tiyatrodra kendini seyircilerden biriymiş gibi göremez. Daha önce de belirttiğimiz gibi, mutlyak nesnellik diye bir şey olamaz. Ama seyircilerin nasıl bir tepki gösterdiklerini gözlemler ve onların ne düşündüklerini değerlendirir.
 
      Eleştirmenin Çözümleme Yetisi
 
    Eleştirmen, oyun yazarının sahnede söylemek iustediği şeyin en küçük ayrıntısına kadar farkında olan kişidir. Gösteriyi izlemeye gelmeden önce - eğer oyunu bilmiyorsa - metni okur. Ancak bu tutumla yazarın yazdığı ile yönetmenin getirdiğini karşılaştırabilir. Bunu yapmadığı takdirde, oyun ya da gösteri üzerinde yanlış yargılara varabilir. Hazırlıklı olan eleştirmen, seyircinin genellikle kaçırdığı ayrıntıları yakalar ve bunlar yapıt açısından anlamlıysa, yazısında bunlara işaret eder. Yazarın metni ile sahne üzerindeki oyun arasında olumsuz farklar varsa bunlar üzerinde durur. Ya da bunun tersi, zayıf bir oyunu yönetmen cilalayıp başarılı bir gösteri ortaya çıkarmışsa bunu da açıkça belirtir.
 
    Tiyatro eleştirmeni yapıtı ve uygulamayı çözümlemede ustalaşmış olmalıdır. Onun için de, tiyatro yapıtını bir bütün olarak değerlendirirken içerik-biçim açısından tüm ayrıntıları ve parçaları çözümler. Oyunun yazıldığı dönem, yazarın özellikleri, oyunun yazılmasındaki koşullar, yönetmenin dünya görüşü ve çalışma sistemi eleştiri yazısının kapsamı içindedir. Gazete eleştirisi daha sınırlı olduğu için, eleştirmen, en önemli odakları seçip yazısını ona göre düzenlemelidir. Böylece, kısa bir yazı içinde, seyirciyi aydınlatacak ve sanatçıya yol gösterecek düşünceleri belirtmiş olur.
 
    Eleştirmenin yanlış yapmaması için, yazarın metnini önceden incelemiş olması gerekir, demiştik. Ama bu da yeterli değildir; o, tepkilerinde fevri ve duygusal olmamalıdır. Eleştirmenin düşünsel tepkileri ölçülü ve süreklidir; metni incelemesinden, gösterinin bitimine kadar sürer.
 
    Genelde, bir oyunun ilk gösterisi sallantılıdır; çünkü oyun oturmamıştır, henüz seyirci tepkisi almamıştır. Oysa seyirci tepkisi hem yönetmen, hem oyuncular, hem de tasarımcılar açısından önemlidir. Çalışmalar bitip de, oyun seyirci karşısına çıktığında yönetmen bir kenara çekilmiş, gösteri sahne yetkilisinin eline bırakılmıştır; onun yapacağı küçük bir yanlış tüm gösteriyi başarısız kılabilir. Bütün bunları düşünerek eğer basın gecesi ilk gösteriye rastlıyorsa, eleştirmen yazısını hemen yazmamalıdır. İyi bir değerlendirme yapabilmek için, birkaç gösteri sonrasını beklemelidir. Eğer basın gecesi, ilk oynanıştan bir süre sonrası için düzenlenmişse, o zaman eleştiriyi zaman yitirmeden yazmak doğru olur.
 
     Eleştirmenin Tutumu
 
    Tiyatro eleştirmeninin tutumu kişiye göre değişir. Her eleştirmenin kendine özgü bir biçemi, bir anlatım biçimi vardır. Ancak hepsi için aşağı yukarı değişmeyen bir yöneliş vardır, denilebilir. Bir gösteri sonrası eleştirmenin düşüncesi ne olursa olsun, yazısını yazmadan önce, incelemesi gereken birkaç nokta olacaktır. Herşeyden önce, yönetmenin yazarın amacına uygun bir çalışma yapıp yapmadığını ya da katkıda bulunup bulunmadığını saptamalıdır. Ayrıca, yönetmenin oyuncularını ne yolda çalıştırdığı, ayrıntıları nasıl getirdiği eleştirmen tarafından anlaşılmalıdır. Dil-tavır uyumu ve yorumu, takım oyunculuğu ve bunun oyunun bütününe olan katkısı üzerinde düşünmek eleştirmenin temel tutumlarından biri olmalıdır. Eleştirmen, ölçütlerini, beşli bir etkileşim çevrimi olan yazar-yönetmen-oyuncu-sahne tasarımı-seyirci ilişkisini gözönüne alarak koyar. Böylece, yazısı bir perspektif kazanır ve eleştirisi tamamlanır.
 
    Sahnelemenin başarısını ölçmek için eleştirmenin cetveli yoktur; çünkü sanatın matematiksel bir ölçümü nasıl olamazsa, tiyatro sahnesindeki tasarımın da matematiksel bir değerlendirmesi yapılamaz. İnsan, bilgisayar değildir; eleştirmen, yazarın, yönetmenin, oyuncuların ve sahne tasarımcılarının çalışmalarını birtakım sayısal bilgilere ve olasılıklara göre değerlendiremez. Kaldı ki, bilgisayarın sayısal değerlendirmesi için yine insanın sağladığı verilere gereksinim vardır. Eleştirmen esnek olmalıdır. Ancak bu da onun kendi ilkelerini ve ölçütlerini bir yana itmesi anlamını taşımaz. Onun eshekliği için yalnızca ilkeler ve ölçütler de yeterli değildir; eleştirmen bir yazardır, bir yaratıcıdır. Bunun için de, sezgilerinin güçlü, beğenisinin yüksek olması gerekir.
 
     Eleştirmenin Sahne Deneyimi
 
    Bir oyunun hazırlanmasında ve seyirciye sunulmasında varolan tüm değerler önemlidir; eleştirmen bunların tekini bile yok sayamaz. Bu değerlerin, uygulama estetiğinden ve oyunculuk sanatından çok, sahne trafiğine ve tiyatronun gişe durumuna ilişkin olduğunu sanmak büyük bir gaftır. Metin üzerinde dramaturgik çalışma, dekor, giysi, ışıklama ve çeşitli tiyatral etmenler gibi öğeler de sahnelemedeki bütünün parçalarıdır. Sıradan seyirci, sahneye konulan bir iskemlenin ya da herhangi bir eşyanın farkına varmayabilir. Fazlalalıklar ya da eksiklikler sıradan seyircinin gözünden kaçabilir. Kimi seyirci bir şeyler sezer, ama nedenini bilemez. Oysa bilgili ve deneyimli bir göz, ufacık bir fazlalığın ya da eksikliğin sahne plastiğinde dengesizlik yarattığını görür. Bu yönden, eleştirmenin sahne deneyimi olması kendi açısından bir artıdır.
 
     Akademik Eleştiri - Pratik Eleştiri
 
    Sıradan seyirci, genellikle, tiyatroya iyi vakit geçirmek amacıyla gittiğinden tüm ayrıntıları ile incelenmiş bir gösterinin akademik eleştirisinden sıkılabilir. O, yalın, esprili ve kısa tümcelerle kurulu bir yol gösterme yazısını yeğ tutabilir. Bu yüzden, tiyatro eleştirisini ikiye ayırabiliriz : akademik eleştiri, pratik eleştiri. İlki, daha çok dergi ve kitaplarda yayımlanan ayrıntılı incelemelerdir. Oyun metninin hem yapısal çözümlemesini, hem de sahnelemenin ayrıntılarını ele alır. Pratik eleştiri ise, daha sınırlı bir yerde, örneğin, günlük bir gazetenin tiyatro köşesinde, seyirciye yol göstermek için yazılan eleştiriyi kapsar. Dergi ve gazete eleştirisi arasında hem yöntem, hem de anlatım farkı vardır. Gazete yazısının çarpıcı olması, olağan okuru hemen kavrıyacak kıvraklığı ve parlaklığı taşıması zorunludur. Bu yüzden, gazete eleştirisi bir aksiyon yazısıdır. Daha ilk dizesiyle okurun dikkatini çekmelidir. Yer darlığı nedeniyle, gazete eleştirmeni, bir tümce içinde birden çok şey söylemek ve tümce kuruluşlarını en ekonomik ve en okunabilir biçimde oturtmak zorundadır.
 
    Dergi eleştirisi ise, bu işin meraklıları, uzmanları ve daha ayrıntılı fikir edinmek isteyenler içindir. Yöntemli bir biçimde metinden sahnelemeye, oradan da seyirci tepkisine kadar çözümlemeleri, karşılaştırmaları, modelleri ve örnekleri getiren bu tür eleştirinin de sıkıcı olmamasına dikkat edilmelidir; çünkü 'akademik' sözcüğü, çoğu kez, kuruluk, katılık ve tatsızlık kavramlarını anımsatabilir. Ama bizim için akademik olan şey, ancak sanatsal bir özellik taşırsa amacına ulaşır. Burada 'akademik' sözcüğü bilimsel ayrıntısallık açısından kullanılmıştır.
 
     Eleştirmen - Seyirci İlişkisi
 
    Tiyatro seyircisi, daha önce de belirttiğimiz gibi, değişik ruh durumunda, değişik konumda, değişik beğenide ve kültür düzeyinde olan kişilerin bir araya gelmesiyle oluşur. Kimi seyirci görsel olandan etkilenir, kimi sahne etmenlerinden hoşlanır, kimi de kafasına ve yüreğine yönelen oyunları sever. Aslında gerçek tiyatro seyircisi bunların tümünü arayan insandır. İşte eleştirmen, bu birbirinden farklı eğilimleri olan seyirciyi aydınlatmak ve hatta onlara katkıda bulunmak durumundadır. Çünkü seyirci denilen bu tiyatronun vazgeçilemiyecek 'yarı küresi' tiyatronun varolma nedenidir. Oyuncu-yönetmen Robert Speaight seyirciyi şöyle betimler : "Hiçbir oyun oyuncusuz hayat bulamaz, tasarımcısız renklenemez, yönetmensiz ortaya çıkarılamaz. Tüm bu sanatçıların çabası da kendilerini seyirciye beğendirmek içindir. Seyirci olmazsa, alkışlanamazlar, daha da önemlisi seyircisiz aç kalırlar. Seyirci, en kesin yargıçtır, onun verdiği karar değişmez. Seyirci bir oyunu bir anda göklere çıkarabilir ya da yerin dibine batırabilir. O, tiyatronun yazgısını elinde tutan bir güçtür ".     Tepki yoksa tiyatro da yoktur. Sahneden seyirciye, seyirciden sahneye olan etki-tepki çevrimi, ya da elektriklenme - ne derseniz deyin - tiyatronun yüreğini çalıştıran kan dolaşımını vareder. İşte bu kan dolaşımının sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilmesinde eleştirmenin payı büyüktür., Bir eleştirmen bazan bir oyunun başarılı olup olmadığı konusunda seyirciye ters düşebilir. Eleştirmen dürüst ve iyi niyetli olduğu sürece, bunun önemi yoktur; çünkü eğer yargısında doğruysa onun haklılığı zaman içinde anlaşılır.
 
     Eleştirmenin Dürüstlüğü ve İçtenliği
 
    Sırası gelmişken, eleştirmenin içtenliğinin ve dürüstlüğünün tiyatronun gelişmesi açısından çok önemli olduğunu vurgulamak isteriz. Eleştirmen, değerlendirmesini ve düşüncelerini cesaretle ortaya koymak ve hatta yalnız kalmayı bile göze almalıdır. Onun düşünceleri bazı sanatçıların kızgınlığını çekebilir; kızgınlık geçicidir, çünkü bir başka gösteride aynı sanatçılar o eleştirmenin övğüsünü kazanabilirler. Ancak sanatçı incitilmemelidir; çünkü incitmenin içinde önyargı ve sevgisizlik vardır. Eleştirmenin içten ve dürüst yönelişi her türlü önyargıyı ve sevgisizliği yokeder. Hatta eleştirmenin de bir özeleştiri mekanizması olmalı, başkalarını tarttığı kadar kendisiyle de hesaplaşmalıdır. Entelektüel dürüstlük kolay bir şey değildir; yazın ve sanat alanındaki bazı kişileri kızdırabilir. Ancak o kızanlar da eleştirmen kadar entelektüel dürüstlük içindeyseler, o zaman onların da özeleştiriye gitmeleri doğaldır. Örneğin, ünlü İngiliz ozan ve oyun yazarı T.S. Eliot, 1950 yılında, Harward Üniversitesi'nde verdiği bir konferansta kendi oyunlarını didik didik etmiş ve kendi yapıtlarını acımasız bir biçimde eleştirmiştir. Bu büyük ozan Kokteyl Parti adını verdiği oyunun başında aynı dürüstlüğü göstermiştir : "Huzurunuzda iki eleştirmene teşekkür etmek isterim. 1949 Edinburg Şenliği'nde oyunumu ilk kez sahneleyen Mr. Martin Brown'a; sözcük, deyim, atmosfer açısından oyunumu sürekli inceleyerek sahne için daha yeterli bir duruma sokan Mr. John Hayward'a burada minnettarlığımı bildirmek boynumun borcudur ".
 
    Entelektüel dürüstlük yalnızca eleştirmenler için değil, yazarlar ve sanatçılar için de geçerlidir. Ülkemizde de entelektüel dürüstlüğü edinmiş düşünürler ve sanat adamlarımız vardır. Eleştirmenin entelektüel dürüstlüğü yalnızca sanatçı açısından değil, belki de daha çok seyirci yönünden önem taşır. Çünkü onun seyirciye olan etkisi, dürüstlüğü ve yürekliliği ile varolur. Tiyatro eleştirmenliği, toplumsal bir kurumdur ; tiyatronun gelişimine düşünülemiyecek ölçüde katkısı vardır. Eleştirmen, geçmişi bugüne, bugünü de geleceği bağlayan bir köprüdür; yeni yöntemleri, kuramları, biçemleri, deneyleri yaygınlaştırır.
 
    Eleştirmen, işini yaparken kapıları çarpıp nekadar parlak zekâlı bir kişi olduğunu gösterme yolunu seçmemelidir. Kişisel düşüncelerini kabul ettirmeye değil, sevdirmeye bakmalıdır. Bir eleştirmenin yargısı kendine özgüdür; her söylediğinin okuyucu tarafından gözü kapalı bir biçimde kabul edilmesi tiyatro için tehlikelidir. O, düşüncesini yazar, kabul edilir ya da edilmez, bu önemli değildir. Ama yazdıkları zihinlerde bir şeyleri kıpıldatmışsa önemli olan budur.
 
    Her yaratıcı sanatçı gibi, eleştirmen de çağının ruhunu yansıtır ve devrimci bir ozan gibi, zengin imgelemi ile geleceğe bakar ve bilinen bugüne geleceği ekler.


 

Anahtar Kelimeler: eleştirmen, eleştri



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir