Geçenlerde instagramda bir canlı yayına denk geldim. Konuşmacı hazır cevaplı olma konusu hakkında...
Geçenlerde instagramda bir canlı yayına denk geldim. Konuşmacı hazır cevaplı olma konusu hakkında -Can Yücel ve Duygu Asena arasında geçtiği söylenen- şehir efsanesinden başka bir şey olmayan kart-postal mevzusunu örnekledi. Canlı yayına mesaj yoluyla katılarak bunun şehir efsanesi olduğunu söyledim. Erkek konuşmacı önce kem küm etti sonra televizyonda bu olayı kendi gözleriyle gördüğünü ve duyduğunu söyledi. Sonra onu ve diğer konuşmacı kadını kendi hallerine bırakarak o dünyadan ayrıldım. Bu yalanın o kadar farklı versiyonları var ki saymakla bitmez. Düşsel olan ile gerçek olanın birbirine karıştığı patafizik bir evrende yaşıyoruz. İnsanın yalana kendini böylesine kaptırması ve inandırması psikolojinin ilgi alanına da giriyor.
Sosyal medya çok gevşek bir dünya. Zemini çok kaygan. Can Yücel demişken, sosyal medyada ona ait olduğu söylenen ama onun olmayan birçok yazı, sözcük, şiir görüyoruz. Semih Çelenk hocamız bu konuyu ele alarak dikkat çeken bilgilendirici yazılar hazırladı. Can Yücel’e ait olmayan pespayelikleri deşifre etti ve listeledi. Bu çalışmasını güncelleyerek sürdürüyor. Bu saçmalık keşke sadece Can Yücel ile sınırlı kalsa, ama maalesef Nazım Hikmet’ten, günümüz oyuncularından Nejat İşler’e kadar birçok sanat ve edebiyat insanın söylemediği, yazmadığı onlarca şey onlar adına sosyal medya çöplüğünde dolaşımını sürdürüyor.
Çağımız insanının en belirgin özelliklerinden biri kolaycılık yaparak, emek harcamadan bilgiye ve estetiğe ulaşma derdinde olması. Bir Can Yücel kitabı alıp okumak yerine, kimin yazdığı, neden paylaştığı belli olmayan şeyleri görüp onların çoğalmasına payanda olmaktan başka bir şey yaptıkları yok.
Zeynep Oral 4 Haziran’da Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği “Nazım Hikmet Anısına ‘Yazıdan Görsele’ Tasarım Yarışması” hakkında kaleme aldığı yazısında, katılımcılardan bazılarının, kitaplarındaki şiir ve düzyazılarından yararlanmaktansa internete girip, popüler olmuş ve Nazım Hikmet’e ait olmayan kimi sözcükleri seçmiş olmalarını eleştiriyor. Çok başarılı tasarımlar yapmalarına rağmen bu sahte Nazım sözcüklerinden dolayı bu kişilerin elenmiş olmalarının acı gerçekliğine değiniyor. Zeynep Oral’ın yazısında örneklediği sahte Nazım’ları ibret olması adına buraya koyuyorum:
Cebimde yoktu / Yüreğimden verdim”
“İnsan / Denizin olmadığı yerde / Umut adına / Martı Olmalı.”
“Özgürlük, bir masum kuştur, insanın göğüs kafesinde yaşayan...”
“Basit yaşayacaksın basit. / Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit... / Çay, simit ve peynirle...”
“Küçük bir mutluluk istiyorum / O kadar küçük olsun ki / istemesin kimse benden onu.”
“Kaldı işte/Çayımız bardakta/Çocukluğumuz sokaklarda / Mutluluğumuz kursağımızda / Sevdiklerimiz uzaklarda / Gülüşlerimiz fotoğraflarda.”
“Biraz daha sabır/ Biraz daha inat / Kapının arkasında bekleyen / Ölüm değil hayat...” (az kaldı “süpürge değil” yazacaktım!)
“Kalbimde maziden bugün izler var / Her siyah saatim bu izle erir”
“Sabahın sahibi vardır. Gün daima bulutta kalmaz. Her hal ilerdedir; yaşanacak günlerin en güzelleri...”
“Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.”
“Bir tek ülke istiyorum adı Dünya/ Bir tek ırk istiyorum adı İnsan/ Bir tek kaynak istiyorum adı Sevgi.”
Sahtelik, yalan, manipülasyon ve gerçek dışılık çağımızın en kolay yayılan toplumsal salgınlarından örnekler. Özellikle sosyal medyada birçok haberin, tarafı kim olursa olsun teyit edilmeden yayıldığı yanlış örnekleri görüyoruz. Bunun önüne geçmek için, en önem verilmesi gereken ve günümüzde unutturulmaya çalışan “gerçekçilik”in kavram, sanat ve edebiyat akımı olmaktan öte, yaşamsal bir tutum olması için çabalamak gerekiyor. Yılmaz Onay bunun için mücadele eden aydınlarımızdan biriydi. Bu dünyayı terk etmeden önce yazdığı “Gerçekçilik Yeniden” adlı çalışmasını bu vesileyle herkese tekrar önermiş olayım.
Tiyatro Gazetesi’nin 112. Sayısında yayınlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: sosyal medya
0 Yorum