ESTANQUERO, ÇERÇEVEYİ KADRAJA DOĞRU YERLEŞTİREMEYİNCE: "CHAMACO"
Sait Faik'in “Semaver” ve “Kumpanya” başlıklı öykülerinden adını almış bir tiyatro topluluğu Semaver Kumpanya. Ülkemizin dinamik, yeniliklere açık ve cesur birkaç tiyatro grubundan biri olarak tanımlanıyor. 2006-2007 tiyatro sezonunda Kübalı yazar Abel Gonzalez Melo'nun "Chamaco" isimli oyununu sahnelemeye başladılar, ben geçtiğimiz mart ayı içinde (iki önemli eleştirmenle, Seçkin Selvi ve Dikmen Gürün ile birlikte) görebildim. 27 yaşındaki gencecik Kübalı yazar Abel Gonzales Melo'nun yazdığı oyunu, gene Kübalı bir yönetmen Orestes Perez Estanquero'nun sahneye taşımış. Oyun, 2005 yılında kaleme alınmış ve Küba'da okuma tiyatrosu olarak sahnelenmiş. Dolayısıyla, “Chamaco” dünya prömiyerini Türkiye'de yapmış. İçerdiği şiddet ve cinsellik öğeleri nedeniyle 16 yaş ve üzeri izleyiciye oynanmakta.
OYUNUN KONUSU, YAZARIN AMACI
Öykü, Küba'nın başkenti Havana'da 23 Aralık ve 26 Aralık tarihlerinde geçmekte. Karel Darin adlı gencin işlediği cinayet üzerine kurgulanan oyun, cinayetin sonrasında gelişen olay örgüsünü ve çarpıklıkları sergilemek istemekte. Sekiz karakterin birbiriyle bağlantılı ilişkilerini, yaşama karşı duruşlarını, zayıflıklarını ve marjinal tercihlerini anlatmak istemekte. İnsanların yalnızlıkları, çelişkileri, hüzünleri ve varolan düzen içinde tutunamayışları sergilenmeye çalışılmakta “Bakın görün eyyy ahali, insanlar istemedikleri bir yaşamın içinde debelenirse, yoksulluk ve yoksunluk onları nerelere sürükler. Yalnızlıklar aşılamaz, sevgi ve sevgisizlik her bir yanı sarar” denmek istenmekte, ama hiçbir şey denmemekte, denilememekte.
ORESTES PEREZ ESTANQUERO SİNEMA FİLMİ YÖNETMİŞ
Çünkü, Abel Gonzalez Melo'nun öyküsünün her şeyden önce pek sıkıcı bir kurgusu var. Karakterler ne onlardan, ne de bizden. Karakterler tipik Hollywood tiplemeleri. Metnin zayıflığı, sekiz karakter arasındaki ilişkilerin sahnelenişini de zora sokmakta. Dolayısıyla karakterler tatsız tuzsuz yaratıklar olarak kalıyor. Hepi topu yarım saatte tamamına erilecek bir öykü Abel Gonzalez Melo'nun anlattığı. Yazara karışmak ne haddime! Abel Gonzalez Melo sınır tanımamış, yazmış da yazmış. Orestes Perez Estanquero da o yazılanları sinematografik sahneleme biçiminde sahneye taşımış. Bir oyunu monitörden izlemek ne derece keyif verir elbette tartışılır, ama vizörden bakarken bile gereksiz objelerin itinayla ayıklanması, böylelikle kompozisyon hazırlanması kural değil midir yahu? Haydi diyelim özellikle eşcinsel ilişkilerin yer aldığı tablolarla sert bir içerik bu içerik. O halde, dramatik yapı rahatsız edici bir şekilde ve de sürekli bir avaza bağırılınarak verilmese olmaz mıydı? Olurdu. Gel gelelim, diyeceğim, çerçeveyi kadraja doğru yerleştiremezsen işte böyle hayal kırıklığı yaşarsın. Sinematografik anlayış uğruna, iki anlatıcı aracılığıyla salmayı düşündüğün lirik duyguyu göz göre göre işte böyle harcarsın. Metne bire bir bağlı kalacağım diye, Karel Darin ile Travesti'nin sokaktaki bana göre hiç gereği olmayan anal seks tablosunu çıkartıp atamazsan, seyirciyi sadece irite etmekle kalmaz, yönetmen olarak ortada dımdızlak kalakalırsın.
YARATICI KADRO
Sakıp Murat Yalçın'ın çevirisi ne yazık ki çok kötü. “Bayadır gelmiyorum” diye Türkçe mi olur Allah aşkınıza: “Tatminkâr kalıyordum” sizce ne demek, yorumlar mısınız lütfen… Yani çeviri, çeviri değil. Melis Şeşen-Belkıs Sosa ikilisinin müziği iyi. Nazlı Ergör ile Banu Çiçek'in kostümleri “matluba uygun”. Abeloliva'nın sade dekoru, özellikle oyun boyunca kullanılan tekerlekli öğeler ve “kapı”, mekân yaratma ve mekân anlatma açısından güzel tasarlanmış sayılır. Cem Yılmazer yaptığı ışık tasarımıyla sahnedeki oyuncuyu, seyirciye en doğru, en başarılı, amaca ve tekniğine en uygun biçimde göstermiş. Tasarımını, oyunun tüm heyecan ve duygusunu zaman, mekân, duygu, tema, atmosfer, derinlik, perspektif ve üçboyutluluk düşünerek yapmış. Depas ve Darin'li park tablosunda deniz feneri çok iyi. Çok iyi olmasına çok iyi de, yahu deniz feneri soldan sağa dönerek mi çakar, yoksa sağdan sola mı, işin içinden çıkamadım.
OYUNCULAR
Oyuncuların sahnedeki kişilikleri, performanslarıyla hem de canla başla canlandırmakta olduklarını açık yüreklilikle söyleyecek ve tümünü birden kutlayacağım. Anlatıcalar İrem Erkaya ve Aylin Çeralp görevlerini kusursuz yapıyorlar. Gel gelelim, Sarp Aydınoğlu'nun canlandırdığı Sivil Polis Saul Alter, beden diliyle olsun, tonlamalarıyla olsun, vurgulamalarıyla olsun hiç Kübalı gibi değil, sanki bir Hollywood filmi aktörü… Suçlu kim? Bence Aydınoğlu değil. Neyse! Diğer taraftan, Bülent Çolak, Travesti La Paco'yu mükemmel doğrulukta, gerçeğine fevkalade yakın biçimde ve hiç abartmadan, sulandırmadan çiziyor, benden kocaman bir “helal olsun” hak ediyor. Serkan Keskin'in, Felipe Alejo tipini ele alışı belki yanlış değil, ama bana sorarsa çok tek yanlı. Böyle olmasını Estanquero istediyse bilemem. O istemediyse, Serkan Keskin başını ellerinin arasına almalı, Felipe Alejo karakterini yeniden tartmalı.
SEVDİĞİM OYUNCUDUR AHMET KAYNAK
Bir saat kırk beş dakikalık oyun sonunda Özlem Durmaz'ı kendini Roberta Lopez karakterinin yerine başarıyla koymasıyla alkışladım. Gökçe Sezer'in, yeterli enerji ve sahne sempatisiyle Silvia'nın öznel sınırlarını yıktığını, karakterin ortaya çıkışını kişisel özelliğiyle bağdaştırdığını; Fatih Dönmez'in Miguel Depas'a mükemmel sahne estetiğinin de yardımıyla başarıyla can verdiğini; Mete Horozoğlu'nun, Alejandro Depas'ın duygu ve düşünceleri arasındaki diyalektiği belli bir düzen içinde ve olabildiğince kontrollü verişini sevdiğimi; Ahmet Kaynak'ın Karel Darin performansınınsa beni pek tatmin etmediğini söyleyeceğim. “Örneğin Felipe Alejo ile duygusal çatışmasında son derece yüzeyde kaldı” diyerek, yarınına güveni olmayan bir serserinin soğukluğu ve tedirginliğinin onda yeterince gelişmemiş olduğunu söylediklerime ekleyeceğim
Sonuç olarak: “… eften püften bir senaryo, kırık bir kurgu, sıradan bir anlatım, özverili bir oyunculuk gösterisi” diyeceğim, şimdiden bilemiyorum kaç kişiyi sinirlendireceğim.
ÜSTÜN AKMEN'İN ÖZEL NOTU:
YUSUF ERADAM'IN HAKKIMDAKİ DEĞERLENDİRMESİNİ BAŞIMA TAÇ YAPTIM
Dergimizin “Thespis'in Delileri” sayfasının sahibi Yusuf Eradam ile “Inishmann'ın Sakatı” oyununun yönetmeni ve çevirmeni Ahmet Levendoğlu arasında oyunun “çevirisi” üzerine başlayan tartışma, kar topu haline gelmek üzere, belki de geldi, bilemiyorum. Yusuf Eradam, hangi nedenle olduğunu anlayamadım, ama geçen sayımızda (Sayfa 25) oyun içinde “feck“ sözcüğü karşılığı kullanılan “ittiğim” söylemini eleştirmesini enine boyuna “yayma” durumunu yeğlemiş. “Yayma”, “yaygınlaştırma”, “yaygınlaşma” eylemi kendi kararıdır, ancak saygı duyulur. Önemli olan “yavanlaşmamak”. Öyle değil mi ama? Neyse!.. Eradam, Levendoğlu ile de umarım tartışma yolunun sonunda bir kavşakta buluşacaktır, ama anlayamadığım Levendoğlu'ndan söz ederken ve de durup dururken: “… 'Yetersizliği bulunan tiyatro eleştirmeni' diyor, tiyatro eleştirmenleri sayısında yetersizlikten söz etmiyor. Hal böyle olunca da, Levendoğlu'nun Türkçesi, tiyatro eleştirmenlerinin yetersiz olduğunu saptıyor. Bu saptamaya dergi yayın kurulunda ve toplantılarda başköşeye birlikte oturduğu arkadaşları da giriyor mu acaba…” diyerek tartışmanın dehlizine neden beni de çekmek istediği. Sözünü ettiği toplantıda, “U” masanın kısa ucunda, Levendoğlu'nun yanında yayın kurulu üyesi olarak Ali Taygun ile birlikte ve de eleştirmen “kisvesi”yle sadece ben oturduğuma göre, sözün ucu bana dokunuyor.
Varsın dokunsun! Alınmam ki!
Vay benim Eradam biraderim, meğer beni bugüne değin “yetersiz” tiyatro eleştirmeni olarak görüyormuş diye kızmam ki!
Aldırmam ki!
Anahtar Kelimeler: Chamaco, Semaver Kumpanya
0 Yorum