Ey ! Aşk nelere kadirsin.. Sevgili Hayat ( Ankara Devlet Tiyatrosu )...
Son zamanlarda Rum şivesi hayatımıza o kadar çok girmeye başladı ki, artık normal bir şive gibi anlaşılmaya başlandı. Eskiden öylemiydi Konuşulanların hiç birinden bir şey anlaşılmadığı gibi kaba bir dil gelirdi. Bunda tabi ki dizi ve sinemalarında etkisi oldu.
Oyuncu kadrosu kalabalık olmasına rağmen Karakterler etrafında dönen olayların Sadece Lena , Ve eleninin yaşam savaşlarıydı. Savaş zamanlarında yaşamın acı yüzünü , çilesini en yukardan en aşağıya kadar inmesini bir hayatın nasıl sorgulanması gerektiğini biz örgenciler yerlerimize oturduğumuzda sahnedeki hocalar ders verir gibi anlatıyor ve yaşıyorlardı.
"Sevgili Hayat" , izmirliiki rum kadın ; Eleni ve Lena'nın aşkları , sevdaları , yaşam savaşları ve hüzünleri ekseninde mübadeleyi konu alıyor. Oyunda Anadolu’da ve Yunanistan'da evlerinden uzaklaşmak zorunda kalan insanların dramı, bu durumu yansıtan acılı müzikler eşliğinde gözler önüne sererken, bir yandan da savaşın toplumlar üzerinde bıraktığı kalıcı izler sorgulanıyor.
Ne yalan söylim Oyun başladığında ilk Cümlede aklıma Nilgün belgün ismi gelmişti. Genelde en çok ondan duyardım bu şiveyi ( hoş şimdide yabancı damatta da bu başarısını sürdürüyor)
Büyük Usta Üstün AKMEN hocamın ‘’Full Yaprakları’’ adlı oyun eleştirisinde ‘’Mekan değişimleri ,Rol atlamaları’’ aynen bu oyun içinde geçerliydi.bir tabir ancak bu kadar yerine otururdu.
Hayatın acı yüzüyle çabuk tanışan Eleni Şarkıcılıktan,Hapishaneye ,Hapishaneden Sokaklara ! hapishanedeyken şarkı söylemesi için tavsiye ettigi lena ! Döndüğünde tavsiye ettiği Lenayı sahneye çıktığı için kovulması beklide günümüzde insanların insanları ne kadar çabuk harcadığının en büyük örneğiydi İş bulamadığı ve yatacak yeri kalmayan eleni korkunç sonla yüzleşmek zorunda kaldı ve sokak yosması olur.
Oyunun hemen başında Lenanın eleniye getirdiği bohçanın içinden düşen silah sahnesi görülmeye değerdi.Işık,Müzik ve tempolu sahnesiyle izleyenleri hayrete düşürdü.Yalnız silahla yakalanan eleniyi hapiste ziyaret eden Lena ve eleni konuşurken neden birbirilerine değil de seyirci tarafına bakarak konuşuyorlardı,Oraya mı yansıtmak istediler açıkcası pek anlamadım.
Lena sevdiği Asker Costastan hamile kalıp Costasında askerde ölmesi Lenaya iyice koymuş olmalıydı. Çocuk düşürürken küvetteki oyunculuk performansı, çocuk düşürmenin ne kadar zor ve acı bir şey olduğunu herkese açıkca öğretti. Çocuğunu ve sevgilisini kaybetmenin acısını yaşayan lena kendisiyle konuşup, belli belirsiz yerlerde kahkaha ve ağlamasıyla sevgilisi costayla konuşması delirdi mi ? diye beni düşündürdü.
Oyun acıyı ve hüznü birleştiren bir içeriğe sahip olduğu için şarkılarda o denle hüzünlü seçilmişti. Şarkıyı söyleyen eleni ne mükemmel ne harika bir sese sahip . Canlı müziğin eşliğinde söylenen şarkılar herkesi sahnede yaşanan acımasızlığı yaşamaya , hissettirmeyi başardı. Eleni bardan kovulduktan sonra şarkı söyleyemeyeceği için üzülmeye başlamıştıkki bar sahibi Dimitri ! ölünce nihayetinde mezarı başında bir şarkı daha söyledi.
Lenanın akılsız başın cezasını eleni ve haliyle lena çekmek zorunda kaldı . dimitriden kalan parayı çalan lena , Paraları gemiciye kaptırınca ; açlık , sefalet yüzünden ve güzel yurdundan ayrılmak istemediği için sonunda sokak fahişesi de oldular.Yalnız oyunun sonuna doğru tekrar işe başlayan lena ve eleni gittikleri bir gecede söyledikleri şarkıyı nedense kasetten söylediler, playback yaptılar , bence İnanılmaz ve son derecede gereksizdi.
Hele Hele Harp Sonrası yunan bayrağının inip Türk Bayrağının göklere çekilmesi , izleyiciyi o kadar gururlandırdı ki Haklı olarak seyircide alkışını esirgemedi. Ayrıntıların bol olduğu bu oyunda hiç birini kaçırmayan yönetmen ve oyuncular harika üstüydüler. Göç etmek zorunda kalan Lena ve eleni başka bir göç eden Müslüman kadına evlerini vermek zorundaydılar. Yaşlı kadının yurdunu terk etmenin getirdiği acı hüzün ve göz yaşları inanılmaz etkiledi.
Ve nihayet Lena ve eleni Türkiye’de ! yalnız dikkatimi çeken oyun başından beri kıyafetini değiştirmeyen lena en azından taşındıkları evde kıyafetini değiştirseydi bence daha hoş olurdu. Örf ve adetlere çok çabuk ısınan Kahve falı ‘’bez bağlama’’ adetlerini çabucak öğrendiler.
Vacide Öksüzcü'nün reji koltuğuna oturduğu bu oyunda O kadar sık eleyip ince dokumuş ki ayrıntının hiç biri gözden kaçmamış, bakış açısı ve yorumlaması gerçekten harika ! Dekor portatif ve değişimle kullanabilmesi , bir anda sokak , bir anda oda , bir anda iskele, dekor içinde dekor yapımı ve seyircinin gözünü bozmadan bunun üstünden gelen ışın mumcuyu tebrik ediyor, ışık konusunda Mehmet yaşayana söyleyecek söz bulamıyorum.
Sahne Önünde olduğu kadar Sahne arkasında da işlerini dört dörtlük yapan teknik kadro ve oyuncuların performansı Ankara Devlet tiyatrosuna yakışır şekilde,Tarihi tüm çıplaklığıyla insanların gözüne sokan , sadece güzel şeylerden ibaret olmadığını gösteren insanların o dönemdeki yaşamlarını açık ve seçik anlatan bu oyundaki sanatçıları kutluyorum.
‘’ İnsana İnsanca anlatmak iyi yaşasın tiyatro ‘’
Anahtar Kelimeler: sevgili hayat, ankaradt, ankara devlet tiyatrosu, Vacide Öksüzcü, funda özşener
0 Yorum