Değişmeyen Düzenin Oyunu: Nafile Dünya
1960 sonrasındaki dönem, Türkiye’de “Tiyatronun Altın Çağı” olarak adlandırılır. Nedenini günümüzde uzmanlar; seyircinin yoğun ilgisi, tiyatrocu olma isteğinin artması, yeni tiyatro salonlarının ve topluluklarının kurulması, yurt dışından edinilen teatral bilgi akışındaki artış, gelenekselden geleceğe çağdaş Türk tiyatrosu oluşturulmasındaki yoğun çabalar olarak sıralıyor.
O, BAŞKA BİR DÖNEMDİ
Bu dönemde toplum sorunlarına duyulan ilginin artışının hiç kuşkusuz tiyatro sanatını da etkilediği elbette biliniyor.
Sosyal içerikli oyunlarda patlama yaşanması, ilerici nitelikleriyle öne çıkan tiyatrolara rağbetin artması, falan.
Bugünkü gibi değildi o dönem, duyarlı gazeteler ve tiyatro dergileri vardı ve ülkedeki sosyopolitik ortamla tiyatro sanatı arasındaki bağı incelediler, seyircinin bilinçlendirilmesi çabalarına ve tiyatro sanatının yaygınlaşmasına önayak olmaya çabaladılar.
O dönemde toplumcu-gerçekçi çizgisiyle ön plana çıkan oyun yazarlarından biri de (ışıklar içinde yatsın) Oktay Arayıcı (1936-1985) oldu.
BAŞKOMİSER’İN BİTMEYEN ÇİLESİ
Oktay Arayıcı’nın 1969 yılında yazdığı ve 1974 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu tarafından da (Tijen Par’lı, Şener Şen’li kadrosuyla) sahnelenen “Seferi Ramazan Beyin Nafile Dünyası” adlı oyunu ilk kez 1971-1972 sezonunda AST sahneledi ve anında engellendi, ama “Nafile Dünya” o günden bu güne onlarca tiyatronun repertuvarında kendine değerli bir yer edindi.
Oyunda cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine bağlı, görevinden başka gözü başka bir şeyi görmeyen Başkomiser Ramazan Bey’in öyküsü şarkılar, danslar ve kimi komik öğelerle anlatılıyordu ve bu gelenekselle çağdaşı kaynaştıran “Nafile Dünya”, Türk oyun yazarlığı tarihinde önemli bir köşe taşı oldu.
M.E.B RANT PEŞİNDE
“Nafile Dünya” bu sezon, 2007 yılında dişinden tırnağından artırarak ve de elleriyle kazarak bir mezbeleliği salona dönüştüren; hem Kadıköy ahalisine, hem de lise öğrencilerine tiyatroyu kazandıran Emre Kınay’ın, şimdilerde Milli Eğitim Bakanlığınca elinden alınmaya çalışılan Duru Tiyatrosunun emek ürünü salonunda sahnelenmekte.
Oyunu sahneye koyan Emre Kınay, Arayıcı’nın Başkomiser Ramazan’ın ironik durumuyla güncel olana göndermeler yaparak bir sistemin çıkmazını gösterişini rejisinde olabildiğince öne çıkarmış. Başkomiser Ramazan’ın büyüklerinden öğrendiği doğruluk, fazilet, namus gibi değerleri koruma kaygısıyla düzenle bireysel itişmesinin altını pek güzel çizmiş.
Ancaaak…
Yolsuzluk, rüşvet, sürgün gibi temalarla günümüz Türkiye’sine gönderme yapmamakta hata etmiş.
Diğer taraftan, Selahattin Taşdöğen’in dekoru olamazcasına entipüften.
Erdem Serter’in ışık tasarımı gölgeler içinde, yani fevkalade amatörce.
Nihal Kaplangı’nın kostümleri toplumun “lekeli” olduğunun simgesi olarak mı kirletilmiş ve “leke”li, ayrıca neden öyle apoletli mapoletli, doğrusu anlayamadım.
Bora Öztoprak’ın müzikleri ve Çiğdem Gürel’in koreografisine sözüm yok.
OYUNCULUKLAR
Oyuncu kadrosu tümüyle iyi…
İçlerinden Erdal Cindoruk Ramazan’a fiziksel olarak daha iyi bir hayat kazandırabilirdi diye düşünüyorum.
Selahattin Taşdöğen özellikle 1. Perdede rolü hayli köpürtüyor, ama rol bu köpüğü kaldırıyor, dolayısıyla Taşdöğen oyuna ciddi anlamda renk katıyor.
Emre Kınay, Ali Cemal karakterine can verirken gözlerinin ve yüzünün incelikli ifade araçlarından olabildiğince yararlanarak dikkat çekmekte.
İnsaf’ta Ayşe Erbulak, canlı fiziksel ve psikolojik yönelimleri nasıl oluşturacağını biliyor.
Abdülcemali’de Tamer Serkan Subaşı, Gülsüm’de Başak Akan umut salgılıyor.
Erdeniz Kurucan ve Burak Bayer, özellikle Seydo ve Talip karakterlerinde görevlerini “bihakkın” yerine getiriyor.
“Nafile Dünya”, keyifle izlenebilen tam bir “seyirlik komedi” olarak bu sezon dikkat çekiyor.
Anahtar Kelimeler: nafile dünya, duru tiyatro
0 Yorum