BU OYUNU GÖRMEMEK, BİR ANLAMDA 'HATA ETTİM' DEMEK: "GECE MEVSİMİ"...
Rebecca Lenkiewicz, Plymouth - İngiltere doğumlu bir yazar. Plymouth'da, Moskova'da oyunculuk eğitimi almış. National Tiyatro'da, Royal Shakespeare Company'de, Shakespeare'in Globe tiyatrosunda ve Mehmet Ergen'in Arcola Tiyatrosu'nda oynamış. Bir ara striptiz yapmış. Zaten, ilk oyunu “Soho - Bir Stiriptizcinin Masalı”nı da kendi yaşamından esinlenerek yazmış. Çok tutulan ikinci oyunuysa “The Night Season - Gece Mevsimi”. “Gece Mevsimi” Kent Oyuncuları'nın 2005-2006 sezon oyunu olarak şimdilerde sahnelenmekte.
METİN, SEYİRCİYİ DİKEN ÜSTÜNDE TUTMAYI AMAÇLIYOR
"Gece Mevsimi”nin konusu: “Üç genç kız, babaları ve büyükanneleriyle uzak bir İrlanda kentinde sakin bir yaşam sürmektedir. Yakınlarda yapılan bir film çekimi için kente gelen filmin aktörü John da hayatlarına girince, ailenin yaşamının şekli şemaili değişir,” biçiminde ve de iki tümce içinde özetleyebilirim.
Rebecca Lenkiewicz'in yazı biçemi, Shakespeare'e benzemekte. Oyun ise, sanki Çehov'un “Üç Kız Kardeş”inden yola çıkılmış izlenimi veriyor. “Üç Kız Kardeş”in izleğini izlerken ve de yağmurlu bir gece, çıplak ayaklı bir aktör, hayal kuran üç kız, ölüm, yaşam, hayalle gerçek arasında sıkışmış bir büyükanne, güne viskiyle başlayan bir baba derken, Tennesse Williams tadı da yakalanıyor. Rebecca Lenkiewicz, sessizce acı çekenleri hem komik, hem de hüzünlü yönleriyle aktarırken, belli ki seyirciyi diken üstünde tutmayı amaçlıyor. Bir yandan yalnızlığın güzellemesini yaparken, diğer taraftan karanlığı çiziyor, bir yerden de ışığı içeri salıyor.
YAZARA SORMAK İSTEDİKLERİM
Bütün bu söylediklerim doğru, doğru doğru olmasına da, oyunu izlerken metnin dramatik çatısında eksiklikler sezdiğimi söylemeden duramayacağım. Patrick kimdir, ne iş yapar; John, Patrick'in evine pansiyoner olarak mı gelir, yoksa evde adıyla sanıyla beklendiğine göre akrabalardan biri midir; baba, kendini neden alkole vermiştir; anne neden yirmi yıl anasını ve kızlarını aramaz; Judith, annesini görmeye Londra'ya gidebiliyor da, diğer kız kardeşler ve büyükanne neden gitmiyor; bu ayrı düşmüşlük nedendir, doğrusu yazarına sormak isterim.
Ama şimdilik bütün bunları bir kenara bırakalım derim.
METNİN ÇEVİRİSİ
Sonra da derim ki, bu oyun çevirisiyle, sahnelenişiyle, dekoruyla, kostümüyle, ışığıyla ve oyunculuğuyla bütün olarak müthiş!
Şükran Yücel, metni değişik derecelerde ait oldukları iki kümenin arakesitinde Türkçe'ye çevirmiş. Çevrilmiş metin, hem “kaynak metne” ve “kaynak kültüre”, hem de “hedef metne” ve “hedef kültüre” ait. Şükran Yücel, çeviriyi yaparken sözceleme durumlarının ilişkisine dikkat etmiş. Hani Kruger, bir çevirinin mal-edinilmiş olarak kabul edilebilmesini, “kaynak metin”deki sözcelenme durumu ile çevirmenin ve “hedef söylemin” birbirlerine denk olmasına bağlıyor ya, vallahi hepsi birebir olmuş.
SAHNEYE KONULUŞ
Mehmet Birkiye, biçem olarak gerçekçi tiyatro örneği sayılabilecek metin üzerinde sanırım hiç oynama gereği duymamış. Ancak, kendi biçemini de haklı olarak kullanmadan edememiş. Doğrudan doğruya ve sadece birtakım etkiler meydana getirmeyi amaçlamış. Hal böyle olunca, sahne buyruklarını özgür bırakarak işini kolaylaştırmış. Çokça kullanılan “siktiriboktan” sözcüklerini biraz olsun süzgeçleyebilir miydi, bilemiyorum, ama bayağılığı kıskıvrak yakalayıp kapı dışarı etmiş, gerçeğin peşine düşmüş. Tiyatromsuluktan titizlikle kaçınmış. Oyuncuların, içsel yaşayışlarını, seyirciye tiyatromsu araçların yardımıyla ulaştırmalarını engellemiş, sahne üzerinde katkısız, doğal bir iç yaşam elde etmelerini sağlamış. Seyirciye aktarımda, düşünceden doğan heyecanı değil, heyecandan doğan düşünce yolunu seçmiş. Heyecan tepkisini ise eksik etmemiş.
Buraya kadar iyi de, madem yazara sorular sordum, bir soru da neden Yönetmen Mehmet Birkiye'ye sormadan geçeyim? Yahu, John, gecenin bir saatinde: “Ben John. Işık açıktı…” diyerek Lily'nin yanına nasıl geliyor? Bu sorunun yanıtını bulamadım.
Haaa, bir de evin sokak kapısı sağda mı, solda mı? İsteyen istediği yerden giriş-çıkış yapıyor gibime geldi de!
Yanılıyor olabilirim elbette.
BARIŞ DİNÇEL'İN ÖDÜLLERE LAYIK DEKORU
Barış Dinçel metnin öz, biçim ve teknik açılardan özelliklerini çok, ama çok iyi incelemiş. Görsellikten ziyade, dramatik aksiyon ve zaman faktörünü önemsemiş. Oyuncuların oyunu ile ilgili tam anlamıyla “scénique” bir yapı düzenlemiş. Mütevazı sahne olanağı içinde, alanlar yaratmış. Sahneyi biçimlendirirken, oyuncuların hareketlerine fevkalade uygun boşluklar bırakmış. Perde açıldığında karşılaştığımız dekoruna, oyun ilerledikçe anlam kazandırmış ve oyunun bitiminde anlamını tamamlatmış. Yani ödüllere layık bir tasarım yapmış.
KURİŞ'İN KOSTÜMLERİ, YILMAZER'İN IŞIĞI
Gülay Kuriş'in kostüm tasarımıysa oyunun tonunu ve stilini belirlemeye yardımcı olmakta. Oyunun geçtiği zamanı ve mekânı göstermekte başarıya ulaşmış Kuriş. Kostümler, oyun kişilerinin doğası, hayat içindeki duruşları, kişilikleri hakkında rahatça bilgi verebiliyor. Karakterler arasındaki ilişkiyi, ana karakterleri diğerlerinden ayıran özellikleri sergilemesi açısından da başarılı.
Cem Yılmazer ise ışık tasarımında dekorun yapısını, rengini, kostümlerin, sahnenin zemin rengini hiç dikkate almamış. John siyah elbisesiyle karanlıkta kayboluyor. Judith sarhoş vaziyette Gary'nin evinde kaldığında ve de sabah olduğunda, Gary de saati soran Judith'i: “On,” diye yanıtladığında, pencereden gece görülüyor. Bar tablolarında, sağdan verilen huzme, mutfağı da aydınlatıyor ve …
GELELİM OYUNCULARA VE OYUNLARINA
Neyse! Işığı fazla kurcalamadan gelelim oyunculara. Gary'i, Gary'nin sınırları içinde canlandıran Osman Sonant'ın, John karakterini canlandıran Umut Temizaş ile birlikte 2003-2004 sezonunda İBŞT yapımı, Adrian Brian'ın “Hamlet”inde oynadığını biliyorum. Önerim, sadece bu oyun süresi için dahi olsa “İslami” sakalını kesmesi ya da başka türlü biçimlendirmesi.
John'da Umut Temizaş için kötü demiyorum, ama oyun tarzını yönetmenin verdiği koltuk değneklerini daha bırakamamış olarak yorumluyorum. Bu iki çok genç oyuncunun kısa sürede pişecekleri umudundayım. Elbette, ustaların yanında oynama şansını iyi kullanırlarsa…
OYUNDAKİ KIZLAR, OYUNCULUKLARIYLA İNSANIN İÇİNİ DAĞLIYOR
Ve bu oyunda bir Elvan Boran var. Elvan Boran, Maud'u yaratıcı bir biçimde ele alarak, yaratıcı irade ve hayal gücüne giden yolu buluyor. Bu oyun, sadece Elvan Boran için, Elvan Boran'ın Maud ile duygusal temasa geçişine tanık olmak için dahi izlenebilir.
Bu oyunda Yeşim Koçak da var. Bu kere de Rose olarak yaratıcılığının tüm yollarını ve yöntemlerini kullanıyor, hatta tüketiyor. Yeşim Koçak Rose'a, aklın değil duyguların, düşüncenin değil yaratıcı coşkuların yer aldığı bir can veriyor. Cilalanmış bir teknik değil, yeteneğini ortaya koyuyor. Bu oyun, Yeşim Koçak ile birlikte solumak için dahi izlenebilir.
Benim sahnede ilk kez izlediğim Demet Evgar da var bu oyunda. Judith'in ruhsal değişimlerini öylesine mükemmel yansıtıyor ki, eleştirmen olarak beni bile şaşırtıyor. Mimiklerine son derece hakim Evgar. Adını sıkça duymaya alışmamız gereken bir oyuncu o. Dediğim gibi, bu oyun, Demet Evgar'a alkış tutmak için bile izlenebilir.
SELÇUK YÖNTEM VE “DİVA”
Bu oyunda başka kim var, biliyor musunuz? Selçuk Yöntem var. Selçuk Yöntem için Patrick'in içsel koşullarını yaratmak, Rebecca Lenkiewicz'in Patrick'ini genel inceleme sürecinin devamı niteliğinde olmuş. Kimse söylemedi, ama biliyorum, eminim. Selçuk Yöntem, her oyunda yaptığını yineliyor: Biriktirdiği malzemeye hayat aşılıyor. “Hayat aşılama” aşamasında, süreç derinlere, derinliklere gidiyor. Dışsal olanın, zihinsel olanın dünyasından aşağı kayıyor, ruhsal yaşamınkine varıyor. Bütün bunlar, Selçuk Yöntem'in yaratıcı coşkularının yardımıyla gerçekleşiyor. Bu oyun, Selçuk Yöntem ile birlikte olmak, sahnede katıksız, gerçek bir oyuncu görmek, oyuncunun yaratıcı coşkularını sezinlemek için, sadece Selçuk Yöntem için bile izlenebilir.
Veee… Ve bu oyunda Yıldız Kenter var. Lily'ye dönük olası tüm yaklaşımları bilen, anlayan, bunları kontrol eden bir Yıldız Kenter… Bireysel özelliklerine bağlı olarak Lily üstünde çeşitlemeler yapan Yıldız Kenter… Lily'yi sezgisel olarak duyumsayan Yıldız Kenter… Eylemleri içten, amaçlı ve üretici olduğu için, bedenine ruhundan yanıt aldırabilen Yıldız Kenter… Bu oyun, elbette sadece Yıldız Kenter için seyredilebilir.
Yok!..
Siz iyisi mi, gidin tümünü birden izleyin.
İzlemezseniz, ileride sakın ha: “Hata etmişim, görememişim,” falan demeyin.
Anahtar Kelimeler: gece mevsimi, kent oyuncuları
0 Yorum