MAKALELER

Bedensiz Kadın - İstanbul Devlet Tiyatrosu

2011.05.25 00:00
| | |
4284

İstanbul Devlet Tiyatrosu, 2010–2011 sezonunda 1965 doğumlu ve Hırvat kökenli yazar Mate Matisic'i Türk tiyatroseverlerine tanıştırıyor.

RUHUNU KURTARMAYA ÇALIŞAN ADAMIN ÖYKÜSÜ: “BEDENSİZ KADIN”
 
İstanbul Devlet Tiyatrosu, 2010–2011 sezonunda 1965 doğumlu ve Hırvat kökenli yazar Mate Matišić’i Türk tiyatroseverlerine tanıştırıyor. Kazım Akşar’ın yönettiği, Füsun Günersel’in çevirdiği oyun “Bedensiz Kadın” başlığını taşımakta.
 
Mate Matišić eserinde, savaşta taraflardan biri temiz kalabilir mi, sonradan duyulan pişmanlık neyi geri getirir, ibadet ederek ruhumuzu kirden pastan kurtarabilir miyiz, nasıl ve neden fahişe olunur, ruhun muazzep olmasını ölüm engeller mi gibi sorulara yanıt aramış. İzleyicisine, Bosna Hersek’in referandum sonucunda bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, 6 Nisan 1992’de Sırp güçlerinin başkent Saraybosna’yı ablukaya almasını ve saldırılara başlamasını, üç buçuk yıl süren ve yüz binlerce masum insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının evlerini terk etmesine yol açan savaşla hesaplaşma olanağı tanımış.
 
“Bedensiz Kadın” işte bu haliyle hayli çarpıcı ve sarsıcı bir oyun. Gel gelelim, dünya ahvalinde değişme olmuyor. Birinci Dünya Savaşı’nda ölen milyonlarca sivil unutuluyor, İkinci Dünya Savaşı’nda 6 milyon Yahudi katlediliyor. Bosna Savaşı’nın tozu dumanı dinmeden Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık önderliğinde oluşturulmuş “Çokuluslu Koalisyon Kuvvetleri” bir askeri harekâtla Irak’a giriyor iki milyon sivil katlediliyor. İsrail’in kullandığı mermilerle, yaralanan Filistinliler birkaç gün içinde ölüyor, cesetler, kısa sürede eriyerek kararıyor. Filistinli doktorlar; geleneksel savaş yaralarının dışında, vücutlarda büyük şarapnele rastlanmazken, oldukça fazla oranda zarar görmüş iç organa rastlıyor. Vücutlar ciddi biçimde bölünmüş, erimiş ve biçimsiz hale geliyor. Yazar, tüm insanlığın tüyünü tüsünü dinelten evrensel “ilk örnek”lerden birini tiyatro sanatının işlevi olarak ele alıyor seyircisini silkeliyor.
 
Bosna savaşı sırasında tecavüze uğrayan ve kocası öldürülen ve daha sonra fahişe olan bir kadın… Savaştan sonra kanser olan ve vicdan azabını hafifletmek için kadınla evlenmek isteyen eski bir asker… Suçlarının ortaya çıkmasından korktukları için arkadaşlarını intihara zorlayan diğer askerler… Veee bütün bu olanların yanlış olduğunu bilmesine rağmen kadın lehine mahkemede tanıklık etmeyi reddeden ve kendince Tanrı’nın onları kurtarması için dua etmeye devam eden askerin annesi... Mate Matišić, savaş sırasında yaşanan iğrençlikleri göz önüne seriyor. İnsanların fırsatını bulunca kötülük yapmaya ne kadar hazır olduklarını gösteriyor. Dahası insanoğlu kötülüklerini devam ettiriyor, gizlemek gizlenmek için daha da kötü şeyler yapıyor. İyi olduklarını iddia edenler de haksızlığa uğrayanların hakkını savunacaklarına duaların arkasına sığınıyor ve kötülüklere ortak oluyor. Mate Matišić olaya Hırvat tarafından bakıyor, ama savaşta hiçbir tarafın yeterince temiz olmadığını da açık yüreklilikle söylüyor.
 
Nurettin Özşuca’nın Mahler, Bizet, Çaykovski ve Rahmaninov’un eserlerinden derlediği müzikler, sanki sahne dekoru gibi, seyirciye kendince tamamlayacağı bir şeyler bırakıyor. Şirin Dağtekin Yenen’in sahnenin ortasına oturttuğu koltuk, yerlere saçılmış kalın ciltli kitaplar, telefon, plak dolabı ve plak çalar orta halli bir evin salonu havasını yansıtıyor, ama bence ciltli kitaplar fazla ve gereksiz. Meyilli platforma da neden gerek gördüğünü doğrusu anlayamadım. Halatlarla kotardığı dış mekân ise zekice… Enver Başar’ın ışık tasarımı dekoru mükemmelen derinleştiriyor. Şirin Dağtekin Yenen’in kostümleri de hayli başarılı. Füsun Günersel oyunun çevirisini fevkalade akıcı bir dil kullanarak gerçekleştirmiş. Dramaturgi olarak oyuna katkısı da sanırım üst düzeyde olmuş.
 
Oyunu Kazım Akşar sahneye koymuş. Akşar, teatral araçları dramatik bir eylemin deseni gibi uyumlaştırmış. Devinimlerin, jestlerin, tavırların bütününü; fizyonomilerin, seslerin, sessizliklerin uyumunu sağlamış. Oyunu üzümün mayalanıp şaraba dönüşmesi ya da hamurun kabarması gibi dakika dakika oluşturmuş, oyuna sürükleyici bir güç katmış.
 
Oyunculardan Pista’da Gökalp Kulan, Mladen’de Uğur Hakan Güneri karakterlerine kusursuz can veriyorlar. Martin’in annesi Marija’da deneyimli oyuncu Gılman Peremeci, Marija’yı nasıl aktarması gerektiğini pek güzel biliyor. Sanırım en iyi aktarım biçimini bulmuş. Sezgilerini özellikle final sahnesinde iyi kullanıyor. Martin’de Reha Özcan hem fiziksel, hem psikolojik yönelimlerini coşkusal olarak yaşamanın yaratıcı sürecini iyi yakalıyor. Ahenk Demir ise Emma’nın içsel varlığının her parçasını başarıyla doygunlaştırıp Emma’ya derinlikli olarak ulaşırken, fiziksel ve psikolojik yönelimlerden oluşan oyun üslubunu mükemmel oluşturuyor.
 
“Bedensiz Kadın” nefessiz izlenmeyi hak ediyor.

Anahtar Kelimeler: bedensiz kadın, istanbul devlet tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir