Nikolay Vasilyeviç Gogol’ün Bir Delinin Hatıra Defteri adlı öyküsü, Genco Erkal tarafından seyirciyle buluşuyor. Türkiye’de ilk defa Genco Erkal’ın elli yıl önce sahnelediği bu oyun, St. Petersburg’da yaşayan Aksentiv İvanov Poprişçin isminde bir memurun hayatını anlatır.
Poprişçin’in oyun ilerledikçe delirmesi meselesi, aslında simgesel bir boyutta gösteriliyor. Delilikten ziyade, oyunda var olan şey, sınıf meselesi. Oyun, memuriyet hayatı olan bir insanın, bulunduğu toplumda var olmaya çalışmasını anlatıyor. Poprişçin’in, toplumda kendini var edememesindeki etkinin nedenleri “delilik” üzerinden simgeleştirerek veriliyor. Poprişçin’in deliliği bu nedenle gerçek anlamda bir delilik değil. Memuriyet, bürokrasi, ast-üst hiyerarşisi sorgulanılıp eleştiriliyor. Bu hiyerarşik yapı, Poprişçin’in kalem açması eylemiyle metafor haline dönüşüyor. Gogol, bu öyküyü kapitalizme geçiş sürecinde yazmış. Dolayısıyla dönemin eleştirisini yaparak, öyküyü gerçekçi bir şekilde kaleme almış. Genco Erkal’ın uyarlaması ise, Gogol’ün döneminden hemen hemen hiç farksız sayılmıyor. Kapitalizmin etkilerinin, sınıf meselesinin yaşamlarımızın tam da ortasında yer alması durumu, her dönemde var olan bir etkiye sahip. Poprişçin’in günlük tutma eylemi, bir nevi onun varlığının göstergesidir. Yazmak eylemi, Poprişçin’in “ ben varım” demesinin bir yolu olarak gösteriliyor. Sahnelemede ışıklar, günlüğün de belirttiği gibi zaman geçişlerini destekliyor, bu bağlamda ışıkların sürekli açılıp kapanması da bir nevi yabancılaştırma etkisi yaratıyor.
Poprişçin’in oyunun ilerleyen sahnelerinde kendini İspanya kralı olarak görmesi, yine var oluşsal bir meseleye doğru evrilir. Toplumda yer edinebilmek için, toplumun üst’lerine dahil olur kendince. Kalem açması, üst’leri tarafından azarlanması, onu sınıfsal bir farklılığa iter. Memuriyet hayatından, kendi dünyasında krallığa “terfi” eden Poprişçin, deliliği ile ancak bu toplumda var olabilecektir.
Sahne tasarımı, oldukça görsel anlamda “kalabalık” bir haldedir. Poprişçin’in yaşadığı yer, sahne tasarımını oluşturuyor. Bir karyola, bir masa ve duvar boyunca kütüphane-vitrin tarzında mobilyadan oluşan tasarım, Duygu Sağıroğlu’na ait. Poprişçin, aşık olduğu kadını her düşlediğinde duyduğumuz müzik ise Mete Sakpınar’a ait. Aşık olduğu kadını düşündüğü an, müzik yavaş bir şekilde duyuluyor ve ışıkların rengi kırmızı oluyor. Kırmızı rengi, bir nevi burada Poprişçin’in aşkını, kadına duyduğu arzuyu simgeliyor.
Uyarlama, klasik bir metnin çağdaşlaştırılması anlamında herhangi bir göstergeye sahip değil çünkü oyunda var olan mesele güncel bir boyutta yaşamda yerini almış bulunuyor. Delilik, yirmi birinci yüzyılda toplumda ötekileştirilen bir halde kendini “kabul ettirme” savaşı veriyor. Toplumla savaş içerisinde olan bireyin delirmesi meselesi, bu nedenle bir nevi delilik sıfatıyla simgeleşmiş bir halde. Dolayısıyla bu dünyaya ayak uydurabilmek, birey olabilmek için ancak delirmek gerekiyor.
Yazan: Ceren Uyan
Anahtar Kelimeler: bir delinin hatıra defteri, dostlar tiyatrosu
0 Yorum