Çoğu insan kendini bazen yollara vurmak ister. ‘Yol’ bazen kaçış ama çoğu zaman özgürlüğü simgeler...
Çoğu insan kendini bazen yollara vurmak ister. ‘Yol’ bazen kaçış ama çoğu zaman özgürlüğü simgeler. ‘Yol’ akıp giden ve yolcunun nelerle karşılaşacağını tam kestiremediği bir süreklilik halidir. Sinemada ve edebiyatta sıklıkla kullanılan yol temalı hikâyeler, izleyenler için çoğu zaman heyecanlı olur. Çünkü kendisinin yapmak isteyip bir türlü gerçekleştiremedi eylemi karakterlerin hikâyelerinde görür. Sanat ve edebiyatta yol temasının ilk sarsıcı örneği, Jack Kerouac’ın On The Road (Yolda) 1957 romanına uzanır. Keouac bu romanda gösterişli Amerika’yı değil onun diğer kirli yüzünü gösterir. Diğer kült yol hikâyelerinden biri de 1969’in efsaneleşmiş filmlerinden Easy Rider’dır. O da aynı yolu izler ama çelişkileri ve tutucu Amerikan toplumunu ve sistemi daha acımasız şekilde ekrana taşır. Hikâyede özgürlükler ülkesi olarak yansıtılan Amerika’nın aslında bireysel özgürlüklere yaşam alanı bırakmamış olduğu iki hippinin üzerinden gösterilir. Onların uzun saçlarına ve rahat davranışlarına katlanamayan orta sınıf tutucu Amerikan toplumunu açık eden, üzerindeki perdeyi indiren bir filmdir Easy Rider…
İnsanoğlunun en büyük sorunların biri maalaesef hala ön yargı. Albert Einstein’ın dediği gibi, “Ön yargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur” düşüncesi yakıcı bir şekilde dünyadaki toplumların büyük bir çoğunluğunda varlığını sürdürüyor.
Farklı olana tahammülsüzlük, tek tipleşmenin insanoğlunun tüm yaratıcılığını yok eden bir karabasana dönüşmesi; hala farklı şekillerde de olsa sürüyor. Yukarıda verdiğim örnek dışında, kendilerini çok modern bireyler olarak gösteren, toplumsal çalışma yapmak adına bir araya gelmiş insan topluluklarında da farklı yönlerden bir tek tipleşme uygulanabiliyor. Muhalefet etmenin, eleştirel olmanın bağnaz hiyerarşilere mensup yapılarda dışlanma nedeni olması bunun en açık göstergesi. Bu bazen bir spor kulübü üyeliğinde, bazen de herhangi bir toplumsal ve siyasal grup içinde rahatlıkla yaşanabiliyor.
Konumuza dönecek olursak insanları yola ve yolculuğun çekiciliğine hayran bırakan, ama aynı zamanda hayatlarında sorgulama yapmalarını sağlayacak onlarca yol hikâyesi var. Karışık bir kısa seçkiyi ilginize sunuyorum:
Motorcycle Diaries / 2004 Che Guevera henüz 23 yaşındayken motosikletle seyahate çıkar. Güney Amerika’yı yakın arkadaşı Alberto Granado’yla birlikte gezer.
Sideways / 2004 ise eğlenceli bir yol filmi. Bir hafta sonra evlenecek olan Jack, arkadaşı Miles ile birlikte “bekarlığa vedası” için birkaç günlük bir tatil yapmak isterler ve yola koyulurlar.
Tracks / 2013 John Curran’ın, Avustralyalı yazar Robin Davidson’un anılarını kaleme aldığı kitabından yapılan bir uyarlama. Film, yazarın köpeği ve dört deveyle 1977 yılında Avustralya çöllerinde yaptığı yolculuğu konu alıyor.
The Bucket List / 2007 Milyoner şirket sahibi Edward Cole (Jack Nicholson) ile işçi sınıfına mensup araba tamircisi Carter Chambers’ın (Morgan Freeman) dünyaları apayrıdır. Yol onları birleştirir ve maceraya götürür.
Little Miss Sunshine / 2006 Bir aile bir gün hep birlikte Volkswagen minibüse doluşup ailenin en küçük bireyinin hayalini gerçekleştirmek için California’ya doğru yola çıkarlar.
The Art Of Travel / 2008 Evlenmek üzere olan bir adamın düğününü terk edip uzak ülkelere seyahate çıkmasını konu alıyor.
The Beach / 2000 Amerikalı bir gencin macera arayışıyla Tayland’a gelmesi ve yapmacık dünyada gerçek bir şey bulma ve ona bağlanma arzusunun hikâyesi.
Wild / 2014 Annesinin ölümüyle sarsılan bir kadının, uyuşturucu batağına saplanıp evliliğinin sona erdirir, kendini yok etmeyi düşünen kadın bir gün radikal bir karar alır. Çantasını sırtına alarak, Amerika’nın en uzun, zorlu ve tehlikeli bölgelerinden biri olan Pasifik Crest Yolu’na tek başına bir yolculuğa çıkar.
Thelma & Louise / 1991 Arkansas’daki kasvetli rutinlerine bir mola vermek için yola çıkan iki arkadaşın beklenmedik sonuçlarla birlikte yaşadıkları heyecan verici bir bir yolculuk hikâyesi. Özgürlükle dolu başlayan bir hafta sonu bambaşka şeyler yaşanmasına neden olur.
Into The Wild / 2007 Üniversiteden başarıyla mezun olan Christopher aynı zamanda iyi bir atlettir. İstediği hayatın bu olmadığını, hayatında bir şeylerin eksik olduğunu söyler. Tüm malvarlığını bir hayır kurumuna bağışlayıp bambaşka bir hayata doğru yolculuğa başlar…
Week End / 1967 Jean Luc Godard’ın sürrealist yol filmi. Bir hafta sonu yolculuğuna çıkan burjuva çiftin başından geçenleri sarsıcı bir eleştiriyle gösteren bir başyapıt.
Paris, Texas / 1984 Amerikalı oyuncu ve yazar Sam Shepard’ın önce hikâye olarak yazdığı ve daha sonra bu kitaptan yola çıkarak, L.M. Kit Carson ile birlikte senaryoya uyarladıkları, Wim Wenders’ın yönettiği bir yol filmidir. Amerika’ya bir Avrupalı gözüyle bakan etkileyici bir filmdir.
Natural Born Killers / 1994 Hikâyesinin Tarantino’ya yönetmenliğinin ise Oliver Stone’a ait olduğu, 1990’lı yıllarda medyanın toplum önünde taşıdığı role de ağır eleştiriler yönelten, suç kavramını toplumsal ve kültürel arka planı ile işleyen etkileyici bir yol filmi.
Her Şey Çok Güzel olacak / 1998 Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson’un Beyoğlu’ndan başlayan ve Bodrum’a uzanan yerli bir yol hikâyesidir.
Bu yazıyı salgın gündeminin dünyayı böylesine sardığı bir atmosferde yazmamıştım. Evde vakit geçirmenin bir nevi zorunluluk halini aldığı bir dönemde yola çıkmayı düşünmenin ve hayal etmenin daha güçlü olacağını düşünüyorum.
Tiyatro Gazetesi’nin 109. Sayısında (Nisan) yayınlanmıştır.
0 Yorum